Paylaş
Milenyum için yeni hayali kahramanım belli oldu. Adı Stuart Little. Yani Küçük Stuart.
Fotoğrafını yanda görüyorsunuz.
Özellikle ağzının kenarındaki o çizgiye dikkatle bakın.
Yanağının bir kenarından çıkıp, ötekine doğru uzanan bu muhteşem fay hattını okumaya çalışın.
Çizgideki ince alayı, o tüy gibi tiye almayı lütfen görmeye çalışın.
* * *
O bir fare.
Ayağında Converse ayakkabıları, altında Docker patolonu, gömleğinin üzerine dökülen kazağıyla tam bir hayali kahraman.
Hayatımın üçüncü büyük çizgi kahramanı.
Birincisi, hergele Bugs Bunny'ydi.
Hani o dalgacı tavşan kardeş.
Tilkileri tilt eden, çevresindeki her şeyi atlatan, her şeyle dalga geçen müthiş tavşan kardeş.
1980'li yıllarımda rehberim oydu.
Henüz 30'lu yıllarımı terk etmemiştim.
Liberal ekonominin yükseliş yıllarıydı. Özal'lı ideolojiler Marksizm'in yerini alıyordu.
Bugs Bunny, yüzüne maske gibi yapışmış hergele zekásıyla, 1980'li yılların prototipiydi.
1990'lı yılların sonunda, ruhumdaki Bugs Bunny artık benden uzaklaşmaya başlamıştı.
Ya o artık hızlı koşamıyordu ya da ben ona yetişemiyordum.
* * *
Çizgili pijaması içinde Ernie'yi işte öyle yıllarımın birinde keşfettim.
1990'lı yılların ortalarıydı.
Çizgili pijamaları içindeki sakin Ernie, onun şapşal bakışları artık bana daha fazla güven veriyordu.
Evimi keşfetmiştim.
İşte öyle bir günde, uzun yıllar önce üzerimden çıkarıp attığım çizgili pijamamı yeniden giydim.
Amerika'dan tıpkı Ernie'nin, o şapşal arkadaşımın giydiği pijamanın aynısını aldım.
Son günlerin tuhaf deyimiyle, ‘‘Onu adeta kendimleştirdim’’.
Veya o beni kendinleştirdi.
* * *
Şimdi Küçük Stuart dönemi açılıyor.
Bu beyaz fare, Amerika'da yeni piyasaya çıkan ‘‘Little Stuart’’ filminin çizgi kahramanı.
Filmin onun dışındaki bütün kahramanları gerçek insanlar.
Film, bu küçük fare, evde ona düşman olan beyaz Himalaya cinsi kedi ve aile fertleri arasındaki ilişkileri anlatıyor.
Afişteki fotoğraf karşımda duruyor.
Lastik ayakkabılı, bir eli cebinde kendinden emin beyaz fare ile günlerdir birbirimize bakıyoruz.
Ağzının kenarına oturmuş, ölü dalgalar gibi bir uçtan ötekine uzanan o müstehzi fay hattıyla beni tiye alıyor.
Küçümsüyor, dalga geçiyor.
Ama bir şey var.
Bu fare, üstümdeki pijamaları attırıyor.
Dalga geçmenin müthiş keyfini yeniden yakalıyorum.
* * *
Ama beni en çok etkileyen, filmin reklamlarında gördüğüm o küçücük sahne.
Aile fertleri bir araya toplanmış bir şeyi kutluyorlar.
Bütün aile, en güzel elbiselerini giymiş. Erkeklerin üzerinde beyaz taksidolar var.
Ve evin küçük çocuğunun avucunun içindeki Stuart da beyaz bir taksido giymiş.
Bu aile fotoğrafını çekmek için objektifini ayarlayan arkadaşları bir ara gözünü vizörden kaldırıp poz veren kalabalığa bakıyor ve ağzından şu cümle dökülüyor:
‘‘Hepiniz çok mutlu görünüyorsunuz.’’
O sahne gidip gelip, gözümün önüne dikiliyor.
Bir milenyum açılıyor. Uğursuz bir yüzyıl kapanıyor.
Ve hayat objektiflerine poz veren bizlerin bizi mutlu edecek Küçük Stuart'a ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Küçücük bir hergeleye...
Lastik ayakkabılı, kot pantolonlu, sarı kazaklı, küçücük bir hergeleye.
Bir de onun ağzının kenarındaki o müstehzi fay hattına...
Paylaş