Senin hikâyen

KARANLIKTAYIZ... Etraf zifiri...

Haberin Devamı

Bir kadının yorgun ve hüzünlü sesini işitiyoruz:
“Ama ben henüz babaanne olmadım...”
Her Türk ailesinin küçük ama samimi bir hikâyesi vardır.
Şimdi anlatacağım hikâye, bu cümleyle başlıyor.
Ekran yavaşça açılıyor ve o yaşlı kadını görüyoruz.
Kanser teşhisi konuyor. Kocası mahvolmuş bir ifadeyle bakarken, o hep aynı cümleyi tekrarlıyor.
“Ama ben daha babaanne olmadım ki...”

* * *

Tolga Örnek’in son filmi “Senin Hikâyen” bittiğinde ağlıyordum.
Ne seyretmiştim bu filmde..
Şehirli modern Türk ailelerini.
Otuz sekiz yıldır evli bir karı-koca...
Otuzlu yaşlarında oğlu ve onun karısı...
Kılıkları, kıyafetleri, davranışları ve zevkleri ile Batılı hayat tarzında doğup büyümüş anneler-babalar ve çocukları...
Genç karı-koca... İkisi de kariyerlerinin başındalar... Çocuk yapıp yapmamaya karar veremiyorlar.
Sonra kadın hamile kalıyor.
Film o hamilelik dönemi, doğum, büyüme ve ölüm üzerinde gelişiyor.
Hiçbir sahnesinde “film gibi” diyeceğiniz bir olay yok... Her şey olağan...

Haberin Devamı

* * *

Aklımda iki cümle kalıyor.
Çocuğu doğduktan sonra genç kadının kocasına söylediği şu söz:
“İyi ki yapmışız...”
Bir de yaşlı annenin oğluna söylediği şu söz:
“Sen iyi bir evlat oldun...”
Film bittiğinde ağlıyorum.
Küçücük şeyler, inişi ve çıkışı olmayan hayatlar, kavgaya bile dönüşemeyen münakaşalar, normal doğumlar ve normal ölümler insanı ağlatabilir mi...
Ağlatabilirmiş.
“İyi ki Gülümsün var” diye düşünüyorum.
Annem gözümün önüne geliyor.
Onun ağzından “Sen iyi bir evlat oldun” cümlesini bir defa daha işitmeyi özlediğimi hissediyorum.

* * *

Bir de şunu düşünüyorum:
Siyasi iktidarın son 10 yılda hep küçük gördüğü, ötekileştirdiği, durmadan “Siz kaç kişisiniz” diye horladığı, öz evlat saymadığı bu insanlar nasıl insanlardır?
Kızlar açık giyiniyordu. Şarap içiyorlardı.
Kızlı-erkekli oturuyorlardı.
Sevişiyorlardı.
Ahlaksız mıydı bu insanlar...
Hiç mi inançları, itikatları yoktu...
Hayır...
Ülkelerini seven, normal ailelerde doğmuş, okullara, üniversitelere gitmiş, flört etmiş, evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş normal insanlardı.
Çoğu, akşamları, ailelerinden öğrendikleri gibi dua eden, bir bölümü ramazanlarda oruç tutan, bayram sabahı normal yaşantısına dönen insanlardı...
Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı, 10 yıl boyunca işte bu insanları görmezden geldi. Her fırsatta küçümsedi, aralarına karışmamaya özen gösterdi.
Onlara en küçük jesti bile fazla gördü.
O yüzden Gezi’nin aslında bu insanların bir haysiyet isyanı olduğunu anlamadı...

Haberin Devamı

* * *

Filmden çıkarken Başbakan’ı görebilmeyi ve ona şunu söylemeyi çok istedim:
“Bu, bizim hikâyemiz...”
Ama orada anlatılan aynı zamanda “senin hikâyen...”
Küçük, fırtınasız, inişi çıkışı az, sevgisi çok, çoluk çocuk, anneli-babalı bir hayat bu...
Değer miydi bu kavgaya, bu öfkeye, bu kibre, bu küçümseme, bu afra tafraya...
Ha değer miydi...
Neticede hepimizinki bir hayat hikâyesi...

BİR CUMHURİYETİN AHVALİ

- Ülkenin “milli ordusu” darmadağın edildi. Her şey normaldi.
- Ülkenin genelkurmay başkanı terörist diye içeri atıldı.
Vaka-i adliyeden sayıldı.
- Ülkenin gazetecileri adi suçlular gibi sabahın köründe evlerinden alındı, götürüldü, yıllarca içeride yatırıldı.
“Gazetecilikten değil” dediler.
- Hayatını hastalara, çocukların eğitimine vakfetmiş kanser hastası Cumhuriyet kadını seher vakti kolunda polislerle derdest edildi.
Bir fahişe demedikleri kaldı.
- Ülkenin kahraman subayları düzmece kâğıt parçaları ile süründürüldü, rütbeleri söküldü, müebbetlere mahkûm edildi. “Darbe dönemi kapanıyor” dendi.
- Deniz Kuvvetleri’nin modern teknolojilerini en iyi bilen subayları darmadağın edildi.
“Casus” bile dediler, “fuhuş” iftirası attılar. “Normal” dediler.
- Hava kuvvetleri F-16’larını uçuracak pilot bulamaz hale getirildi.
“Camiyi bombalayacaklardı, Saracoğlu Stadı’nı denetleyecekti” gibi zırvalara inanmamızı istediler.
- Bütün bunları yaptılar.
Hepimizle alay eder gibi, o iğrenç cümleyi her gün yüzümüze üfürdüler:
“Türkiye bağırsaklarını temizliyordu...”
Sonra bir gün üç bakan oğlu gözaltına alındı...
Hukuk hatırlandı. Adalet akla geldi. Vicdan ve hukuk devleti hatırlandı.
Dediler ki “Bu Cemaatçi bir sivil darbe...”
Top bir o yana bir bu yana gidiyor.
Sivil bir darbe mi, darbeyi kim yaptı bilmiyoruz.
Ama bu oyunu seyrederken hepimiz şunu görüyoruz.
Anayasa artık ayaklar altında.
Bir de şunu görüyoruz.
Bu Cumhuriyet artık bir...
Ne cumhuriyeti olduğunun adını siz koyun. Ama içinizden söyleyin.
Neme lazım.
Henüz savaşı kimin kazanacağını bilmiyoruz.

Haberin Devamı

İkinci Cumhuriyet erken çöktü

- KURTULUŞ Savaşı verip, bu ülkeyi düşman işgalinden kurtaran o kahraman kurucu kadroya ağızlarını geleni söylediler.
Öyle bir kibirdi ki, öyle bir “Bütün dağları ben yarattım” havasıydı ki...
Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ordunun başındaki iki komutana “İki ayyaş” diyecek kadar kendinden geçmişti.
Koskoca bir Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet, gözlerinde “yok hükmündeydi...”
İlk Cumhuriyet neredeyse kitaplardan silinmiş, Tarih 2002 yılından başlatılmıştı.
Öncesi olmayan bir milattı bu ve sonrası sadece AK Parti tarafından yazılmıştı.
Birinci Cumhuriyet çökertilmiş, eski devlet yıkılmış, yeni bir Türkiye, yeni bir cumhuriyet kurulmuştu.
Şimdi şu olup bitene bakın...
Yeni dedikleri şey, daha numarasını ve adını koymadan çatır çatır çöküyor...
Enkazın altına “Orada kimse var mı” diye seslendiğinizde ise...
Ses yerine kötü bir koku geliyor...
Öfke, nefret, düşmanlık, kibir ve yolsuzluktan oluşan bir çürümüşlük terkibi...

Haberin Devamı

Milletin ‘Git’ dediği, kanunun ‘Gel’ dediği

- BAŞBAKAN diyor ki:
“Milletimiz git derse gideriz...”
Kulağa iddialı ve meydan
okuma gibi gelse de çok normal, çok sıradan bir söz...
Tabii ki seçimde millet git derse kimse “Ben gitmem” diyemez.
Ama bir de kanunların “Gel” dediği yer var.
Ortada bir yolsuzluk, bir suç iddiası varsa, mahkemeye gitmek için “milletin” “git” demesi gerekmiyor.
Çağımız devletlerinin adı “demokratik hukuk” devletleridir.
Hem demokrasi “Git” derse gidersin, hem hukuk “Gel” derse, dediği yere gidersin...
Biri “Git” derse kalamazsın, öteki “Gel” derse, gitmemezlik edemezsin.
Yani cümleyi tam kurmak lazım...

Yazarın Tüm Yazıları