MAÇ bitti, yazı işlerinde derin bir sessizlik var.Gazetenin birinci sayfasını yapmaya oturuyoruz.
İşte o an fark ediyoruz ki, böylesine yükselmiş bir beklentinin içinde, mağlubiyet sayfası yapmak zor.
Çok zor.
Basit bir yenilgi olsa mesele yok.
Türk spor gazeteciliğinin ananevi manşetini koyar geçerdik.
"Yenildik ama ezilmedik."
Bu defa durum farklıydı ve spor servisindeki arkadaşlarımız manşetlerini bulmuştu:
"Ezdik ama yenildik."
Tam sayfa yapmazsınız, sıradan bir üzüntü manşeti atarsınız, biter gider.
Ama durum öyle değil.
* * *
Bir kere hiçbirimizin içinde, mağlup olduğumuz duygusu yok.
Hepimiz milli takımımızın arkasında duruyoruz.
Dimdik ayakta duruyoruz.
Hepimiz çocukları ve Fatih Terim’i alkışlıyoruz.
İşte böyle bir durumda gazete yapmak zorlaşıyor.
Hem "Hay Allah" diyeceksiniz, hem "Üzülmeyin çocuklar" diyeceksiniz.
Hem çok güzel bir maç olduğu, fair play’in bütün kurallarının sonuna kadar uygulandığı bir maçın sevincini anlatacaksınız.
Hem Almanları kırmayacak, hem de "Final sizin değil, bizim hakkımızdı" diyeceksiniz.
Hem üzülen Türk çocuklarının duygusunu anlatacaksınız, hem Hamit Altıntop’la Podolski’nin, spor tarihinin en güzel fotoğrafları arasına girebilecek o sıcak arkadaşlığını vereceksiniz.
Oturup bütün bunları bir araya getirdik.
Ama bir kere daha söylüyorum.
Böyle bir maçın birinci sayfasını yapmak çok zormuş.
Yazı işlerindeki bütün arkadaşlar çok zorlandık.
Ne diyeceğimizi bilemedik.
En keskin zekálılarımızın, en kıvrak manşetçilerimizin bile akılları durdu.
Duyguları atıl kaldı.
Önceki geceki maç işte böyle bir maçtı ve hepimizin şahsi spor tarihine böyle geçti.
* * *
Bu maçlardan aklımda kalan en güzel şeylerden biri, Federasyon Başkanı Hasan Doğan ve eşi Aysel Doğan’ın her golden sonra birbirlerine sarılarak sevinçlerini paylaşmalarıydı.
Bizim devlet adamlarımızın ve yöneticilerimizin, sevinçlerini göstermemek gibi bir düşünceleri vardır.
Sevinç göstermeyi, hele hele karısıyla sarmaş dolaş olup kutlamayı nedense "ayıp" sayarlar.
Futbol Federasyonu Başkanı ve eşi, bu düşünceyi yıktılar.
Helal olsun onlara.
Sevinmenin ve kutlamanın utanılacak bir yeri yoktur, herkese bunu gösterdiler.
Bir de Türk seyirciler.
Onlar da muazzamdı.
Yüz boyamaları ile, turnuvanın en renkli seyircileri onlardı.
Modern Türk ruhunu, dinamizmini, çağa ayak uydurmasını bütün dünyaya en güzel onlar anlattılar.
Ve en güzeli de şu.
Bir tek kötü olay olmadı...
Genç kızlarla genç delikanlılar öpüştüler, öpüşürken poz verdiler.
Türkiye’nin gerçek ruhu budur.
Yani içimizdeki Akdenizlilik...
Türkiye’yi Ortadoğululuğa çekmek isteyenler bunu çok iyi görmelidirler.
Bizim yerimiz burasıdır.
Bu insanlardır.
Bunu bir görebilsek o zaman anlayacağız ki, türban falan hiç mesele değil.
Mesele, hayattan zevk almak, sevinci paylaşabilmek ve bundan utanmamak.
İşte bu nedenle 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası, benim gönlümde, Türk ruhunun bütün dünyaya gerçek fotoğrafı ile gösterildiği turnuva olacak.
Ve emin olun ki, bu açılardan turnuvanın şampiyonu Türkiye’dir...