Ertuğrul Özkök: Post Mortem Teşekkürler

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Başkan Clinton'ın dün TBMM önünde yaptığı konuşmayı dinlerken iki şeyi düşündüm.

Biri şuydu:

Böyle bir konuşmayı o Meclis'in önünde, topluma güven veren, çağdaş bir Türk liderinin yapmasını çok isterdim.

Düşündüğüm ikinci şey ise şuydu:

Ben yine o Meclis'in önünde, aynı kalite ve vizyona sahip üç başka konuşma daha dinlemiştim.

ÖZAL VİZYONU

Biri, rahmetli Özal'ın 1980'lerin sonunda TRT Genel Müdürü Cem Duna'yı savunmak için yaptığı konuşmaydı.

İkincisi yine onun cumhurbaşkanı seçildikten sonra yaptığı Meclis'e veda konuşmasıydı.

Üçüncüsü ise Cumhurbaşkanı Demirel'in, üç yıl önce TBMM'nin açılışında yaptığı konuşmaydı.

Her üçünün de ortak özelliği, bir yandan siyasetin temeli olan ‘‘belagat sanatının’’ seçkin bir örneğini oluşturması, diğer yandan taşıdığı vizyondu.

Dün TBMM'de yine böyle bir konuşma dinledik.

Konuşmayı dinlerken başka şeyler de düşündüm.

Başkan Clinton, konuşması sırasında dört Türk liderinin ismini telaffuz etti.

Birincisi hiç kuşkusuz Atatürk'tü.

En çok onun adını telaffuz etti.

Bazı sözde entelektüellerin, Atatürk ve onun fikirlerini insafsızca eleştirmeye başladığı şu sırada, bizatihi onların örnek gösterdiği Amerikan demokrasisinin, demokrat kanadını temsil eden bir liderin çizdiği Atatürk portresi üzerinde dikkatle düşünmek gerekir.

Bunu, vülger bir düşünceyle, ‘‘derin devlete’’ yapılmış bir kıyak olarak görmek herhalde mümkün değil.

Bu, demokrat bir Amerikalı siyasetçinin Atatürk'e bakışını ortaya koyan çarpıcı bir örnektir.

Adı telaffuz edilen ikinci kişi, rahmetli Özal'dı.

Konuşmasının iki yerinde onun ‘‘vizyonundan’’ ve ‘‘reformlarından’’ söz etti.

GOYGOYCULUK MU

Bir de Körfez Savaşı sırasında gösterdiği cesaret için teşekkür etti.

Yani post mortem bir teşekkür.

Clinton iki defa Ecevit'in adını geçirdi.

Birinde Robert Kolej'den mezun olduğu için ‘‘bir Amerikalı olarak gurur duyduğunu’’ söyledi.

Ama ikincisinde, TBMM'de attığı cesur adımlar için.

BİR DÜŞÜNELİM

Adı geçen dördüncü lider ise Cumhurbaşkanı Demirel oldu.

Evet şimdi düşünüyorum.

Acaba konuşmada adı geçen bu dört insan, sadece bir Amerikan başkanının şahsi değer yargılarını mı taşıyor, yoksa bunun temsil ettiği tarihi bir gerçeklik mi var?

Bence var.

Ve bu böyleyse, o zaman toplum olarak bu dört insana da hak etmedikleri bir muameleyi yapıyoruz demektir.

Sözde aydınların, insafsızca bir Atatürk tartışması başlattığı şu günlerde, bu konuşmayı bir kere daha baştan sona okumakta yarar var.

Dikkat ettim.

Konuşmanın sonunda Fazilet Partililer de Clinton'ı ayakta alkışlıyordu.

Demek ki zımni bir onay söz konusuydu.

Buna karşılık Meclis'in alkışladığı başka önemli bölümler de vardı.

Clinton, ‘‘Tolerans, inancın bir parçasıdır’’ dedi.

Bu sözleri hem laik hem de laikliği sorgulayan kesim alkışladı.

Demek ki, bu sözleri de zımnen onaylıyordu.

Burada anahtar kelime ‘‘tolerans’’ yani hoşgörü.

Eğer alkış, bu sözleri onaylama anlamına geliyorsa, Faziletli bazı belediyelerin uygulamalarını yeniden gözden geçirmeleri gerekecek.

Ama üniversite kapısındaki türbanlı çocuklara karşı da aynı şeyi yapmak gerekecek.

Konuşmanın Avrupa'yı ilgilendiren bölümü ise bana göre, modern bir Avrupa vizyonunun mükemmel tarifiydi.

DAR KAFALILARA

Avrupa'yı, sadece ‘‘tek bir inancın’’ yani Hristiyanlığın coğrafyası olarak görenleri, çok açık bir ifadeyle ‘‘dar kafalı’’ olarak niteledi.

Ve gerçek uygarlığın, çeşitli inançlardan, kültürlerden oluşan bir mozayik olduğunu söyledi.

Tıpkı Avrupalı filozof Edgar Morin gibi.

Clinton 50 yaşlarında.

Bu konuşmayı dinledikten sonra hissiyatınız nedir?

Yoksa siz de benim gibi mi düşündünüz:

‘‘Bizim orta yaş kuşağımız neden hálá böyle bir lider çıkaramadı...’’



Yazarın Tüm Yazıları