Paylaş
Sonra da diyeceksiniz ki: “Ertuğrul Özkök şimdi iyimser ya; Nişantaşı demokrasisini yerden yere vuracak.”
Başlığa bakıp böyle düşündüyseniz şiştiniz.
Tam aksine, Nişantaşı demokrasisini savunacağım.
Hem de sonuna kadar savunacağım.
* * *
Gülse Birsel’i ve onun modern, şehirli mizahını özlemişim.
Yeni kitabı çıktı.
Seçimden bir gün önce Radikal gazetesinde onunla yapılmış çok güzel bir mülakatı okudum.
Sosyal medyada konuşuldu ama, seçim harala gürelisinde kayboldu.
Gülse Birsel harika şeyler söylüyordu.
Tam da bugünde, “helalleşme” günlerinde konuşulacak çok güzel şeyler.
Bugün biraz tembellik edip, size o mülakattan aklımda kalan güzel şeyleri aktaracağım.
* * *
Madem yeni bir uzlaşma anayasası yapacağız.
Nişantaşı’ndan gelen bu sese de kulak verelim.
SORU ŞU
Yazılarınızda ikamet ettiğiniz semt olarak Nişantaşı’ndan çok bahsediyorsunuz doğal olarak. Son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela trafiğe kapatılan Atiye Sokak. CEVABI ŞU Nişantaşı’nın neşesini, mutluluğunu seviyorum. Dertsiz, aydınlık, herkesin birbirine kibar davrandığı bir mahalle. Ama bir yandan da steril, zevksiz değil, bir tarihi, 50 yıldır oturanları, tanıdık bakkallar çakkallar. Atiye Sokak şimdilik tatlı ama bence Bodrum Barlar Sokağı kıvamına doğru bir yolculuğa başladı ufaktan, Allah sonunu hayır etsin.
NİŞANTAŞI MI TOPHANE Mİ
Yarın öbür gün Türkiye’de demokrasiyi göreceğiz. “Nişantaşı gibi mi yoksa Tophane gibi mi?” diye soruyorsunuz. Demokrasiyi nasıl tarif ediyorsunuz? Nişantaşı demokrasisi-Tophane demokrasisi ayrımı nasıl yapılır?
TERCİHİM NİŞANTAŞI
“Nezaket kavramının değerini tamamen unutmak üzereyiz. Ne siyasette, ne günlük hayatta, ne medyada, kibarlık, adap kalmadı, geçmiş olsun.
Halbuki hoşgörünün, kendini ifade edebilmenin, tahammülün önemli ayaklarındandır. Nişantaşı’nın o nezaketini seviyorum. Saldırganlık yok.
Mahalleye bufalo sürüsü girse, insanlar semtin genel havası yüzünden gülümseyerek bakıp, en fazla belediyeye telefon açar.
Demokrasinin, herkesin isteklerini bağıra çağıra, diğerini eze eze ve gerekirse kaba kuvvetle söke söke alacağı bir hayat tarzı olduğunu zannetmeye başladı millet.
O bakımdan oyum Nişantaşı tarzı demokrasiye.”
* * *
Pazartesi sabahı itibariyle yeni bir dönem başladı.
1970’li yıllardan beri ilk defa halkın yarısının oyunu alan bir parti tarafından yönetileceğiz.
AK Parti, Süleyman Demirel döneminden beri ilk defa, böylesine büyük bir güçle iktidarda.
Bugüne kadar demokrasinin, “vesayet” sorunlarını tartıştık. Daha kaba meseleleriyle ilgilendik.
Şimdi ürkek bir sesle de olsa kendi kendime soruyorum.
Acaba demokrasinin biraz da “estetik”, “kozmetik” yanını konuşmaya başlamakta yarar yok mu?
Başbakan Erdoğan’ın gazeteciler hakkında açtığı davalardan vazgeçmesini güzel bir işaret olarak görüyorum.
Gülse Birsel’e, hayran olduğum ince mizahı ile böyle bir tartışmanın adını koyduğu için teşekkür ediyorum.
Ama, “Sana ne len. Dayağı yedin, kes sesini otur” diyorsanız, onu da yaparım.
* * *
Gülse Birsel şu anki ruh halimizi anlatan harika bir ifade bulmuş:
“Gizli şeker gibi, gizli isyankârlık...”
Onu da şöyle anlatıyor:
“Daha kendi işinde gücünde görünüp, gizli gizli içinde bomba patlayan biri oluyorum bazen. Hepimiz biraz öyle olduk son zamanlarda galiba. Hayatında hiç siyasetle ilgilenmemiş arkadaşlarım var, geçen gün biri mail yollamıştı, ‘Dikkat edin, bazen oy pusulalarının arkasına sizin başka partiye oy vereceğinizi sezip, kalemle küçük bir noktacık koyuyorlarmış oyunuz geçersiz olsun diye’ konulu. Ne zaman bu kadar aktivist bir hale geçti bilmiyorum. Ama siyaset daha güncel bir konu artık.”
* * *
Evet durumumuz maalesef böyle...
Oysa yaz bize çok daha güzel şeyler vaat ediyor.
Sezen Aksu ne diyor:
“Bakarsın yaz umduğumuzdan güzel geçer...”
Paylaş