Paylaş
Bu tören için üniversitenin rektörü Prof. Mustafa Aydın imzasıyla davetiyeler gönderildi.
Davet sahibinin ve başında bulunduğu kurumun bir vakıf üniversitesi olmasına bakmayın.
Anma töreninin arkasında yüzde yüz Türkiye Cumhuriyeti var.
Bu destek, davetiye metninde, “Dışişleri Bakanlığı’nın katkılarıyla” diye belirtiliyor.
Ama diplomasiyi bilenler bunun “devlet desteğinin utangaç bir ifadesi” olduğunu da çok iyi bilecekler.
* * *
Programın resmi adı şu:
“Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü”.
Daha açıkça söyleyelim.
“Yahudi soykırımını anma günü...”
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sırasında 6 milyon Yahudi’nin soykırıma uğratılması trajedisini anacak.
* * *
27 Ocak’ın önemini anlatmadan önce, bu olayın yakın geçmişine bir bakalım.
Birleşmiş Milletler 2005 yılında, 27 Ocak gününü “Holokost kurbanlarını anma günü” olarak ilan etti.
Bu gün, son 3 yıldır Türkiye’de de anılmaya başlandı.
Ancak bugüne kadar anma törenlerini Türkiye’deki Yahudi cemaati düzenliyordu.
Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti resmen bu işin içine girmiyordu.
Yahudi cemaati, Dışişleri Bakanlığı’na başvurarak, bu yıl anma törenini Yahudi cemaati dışında bir kuruluşun yapmasının, günün amacına daha uygun olacağını bildirdi.
Sonunda bulunan formül bu oldu.
Töreni Kadir Has Üniversitesi üstlendi.
Ancak bu yılın tek özelliği bu değil.
Türkiye bugüne kadar Yahudi cemaatince düzenlenen törenlere bakanlık içindeki bir genel müdür düzeyinde katılıyordu.
Bu yıl ilk defa müsteşar yardımcısı düzeyinde katılacak.
Törende Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru da bir konuşma yapacak.
* * *
Programa baktım.
-Kadir Has Üniversitesi Başkanı Can Has bir konuşma yapıyor.
-Arkasından İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Umut Uzer konuşuyor.
-Arkasından Uluslararası Holokost Anma İttifakı Türk Heyeti Başkanı Büyükelçi Ertan Tezgör konuşuyor.
(Bu davetiye sayesinde “Uluslararası Holokost Anma İttifakı” adlı uluslararası bir sivil toplum örgütünün bulunduğunu da öğreniyoruz.)
-Onu Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh’in konuşması izliyor.
Ve son konuşmacı Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru oluyor.
* * *
Bana göre bunun anlamı şudur:
Davos’ta 29 Ocak 2009’da meydana gelen “One Minute dönemi”, 27 Ocak 2014 günü, yani tam 5 yıl sonra fiilen kapanmış olacaktır.
Bence bu, Türkiye’nin Ortadoğu’da tekrar “reel politikaya” dönüşünün en önemli işaretlerinden biridir.
Ancak geriye çok önemli bir soru kalıyor.
Gelecek yıl Ermeni soykırımı iddialarının 100’üncü yılı.
Holokostu bu yıldan itibaren utangaç da olsa, Yahudi cemaati dışında anmaya başlayan Türkiye’nin 2015 politikası ne olacaktır?
Hrant Dink cinayetini aydınlatamayan Türkiye, bu yılda dünyaya ne diyecektir?
Madem Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Alis Hurafeler Diyarında” politikasından vazgeçiyoruz...
2015 için de reel politikanın altyapısını şimdiden hazırlamaya başlamakta yarar var.
Kendi adıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yeni adımını utangaç olsa bile kutluyorum..
O meşhur ‘Kafes’ planında meğer hepimiz kafeslenmişiz
GEÇEN hafta bir yazı okudum. Okurken tüylerim diken diken oldu. Bu yıl ünlü “Kafes Eylem Planı” davasının da 5’inci yılı doluyor.
Hatırlayanınız var mı neydi bu dava?
* * *
Her şey 19 Kasım 2009 günü Taraf gazetesinin manşetindeki büyük haberle patladı:
“Kod Adı Kafes...”
Dehşetengiz bir plandı.
Askerler tarafından, gayrimüslimlere yönelik bir imha planıydı ama asıl amacı AK Parti hükümetini bitirmekti.
Neler yoktu ki...
-Ergenekon davasını yürüten savcılar yine imzasız bir “ihbar mektubu” almıştı.
-Buna göre “Bu planı hazırlayan darbeci çete, Bedrettin Dalan’ın bilgisi dahilinde ona ait araziye mühimmat gömmüştü.”
-Kazı çalışmaları sonucunda 15 adet dolu, yedi adet boş LAW silahı, 450 gr C4 patlayıcı madde, 14 adet el bombası, 45 adet sis bombası ve daha birçok patlayıcı madde bulmuştu.
-Bu bilgiler, emekli Binbaşı Levent Göktaş’ın ofisinde bulunan bir CD’e ele geçirilmişti.
* * *
İlk bakışta CD’de herhangi bir bilgi bulunamamıştı.
Ancak sonradan “data stash” denilen bir program içinde, “okul” adlı bir dosyanın içine sıkıştırılma yöntemiyle saklandığı iddia edilmişti.
Güya dosya uzmanı ekipler müthiş bir çalışma yapmış ve bu şifreli acayip dosyayı çözmüştü.
İşte bu plan Taraf gazetesinin manşetinden günlerce işlenmiş, Türkiye’de inanılmaz bir kamuoyu oluşturulmuştu.
Bunun sonucunda Türk ordusunun Deniz Kuvvetleri neredeyse çökertilmiş, çok sayıda subay içeri alınmıştı.
Bugün durum nedir?
Şimdi ben aradan çekiliyorum, sözü o günlerde Taraf gazetesinin bu konulardaki en çalışkan ve en antidarbeci yazarlarından biri olan Yıldıray Oğur’a bırakıyorum:
Bakın geçen hafta Türkiye gazetesindeki köşesinde ne yazdı:
“Mide bulandıran, ne kadar aptalmışız dedirten bir sürü çelişki. Neyse zaten artık kimsenin umurunda değil Kafes Eylem Planı. Gayrimüslimlerin sorunlarına, Hrant Dink, Zirve davalarına duyarlı insanlar bu planlarla iktidar mücadelesinde seferber edildi, onlar üzerinden kamuoyu yapıldı, o desteğin üzerinden ordu içinde alan açma, mevzi kazanma operasyonları meşrulaştırıldı.
19 Ocak’ın yıldönümünde herhalde yapılacak en iyi iş, tüm bu cinayetlerin karartılmasına hizmet ederken bazı askerlerin hayatını karartan bu planlara zamanında inanmış insanlar olarak kullanışlı aptallığımızı kabul etmektir. Bizi ‘Kafes’leyenler bulunursa belki katillere de bir adım daha yaklaşmış oluruz...”
Paralel yapı var mıydı buyurun siz karar verin
GÖRÜYORSUNUZ, o günün en önde gelen iddiacılarından biri “Kafes Eylem Planı’nda resmen kafeslendik” diyor.
Yani bir zamanlar bizim “andıç” olayında tufaya getirildiğimiz gibi...
Peki şimdi ne diyeceğiz?
Ben başkalarının yaptığı gibi, “Aklın bugüne kadar neredeydi” deyip yakasına yapışmam.
Çünkü insanız... Tufaya da geliyoruz, yanılıyoruz da...
Şimdi önemli olan, insanları “Silivri gulaglarına” gönderen kumpasları tartışıyor ve sorguluyor hale gelmemiz.
Hâlâ şüphelenenlerimiz var. O Şüpheyle soruyorlar:
“Yargıda böyle şeyler var mıydı?”
Sadece yargıda mı vardı? Poliste de vardı, medyada da vardı, AK Parti saflarında da vardı...
Eğer yanıldıysak, hiç çekinmeden evet yanıldık demeliyiz.
O insanlar hâlâ esaretlerde ömürlerini geçiriyorlar.
Kimisi hayatını kaybetti. Toplumun gözünde itibarları iki paralık edildi.
Bazı insanlar sürgünlerde yaşıyor.
Ne o benim fikirlerimi beğenir, ne de ben onunkileri...
Ama Bedrettin Dalan sırf bu kafeslemeler yüzünden hâlâ sürgünde...
Görüyorsunuz sürgün dediğiniz şey, sadece Şivan Perver’ler, şunlar bunlar değil...
Evet yolsuzluklar ayyuka çıkmış durumda.
Ama bu ülkenin paralel bir yapısı da vardı.
Paylaş