Paylaş
Bugünlerde barış süreci yazmak, koşulsuz alkışlamak daha iyi prim getiriyor.
Boşverin...
Bugünler de geçer.
Bugün sizin hakemliğinize ihtiyacım var.
Bu haftaki Hürriyet Pazar’da müthiş bir iddia vardı.
Ali Tufan Koç’un yazısından okudum. Fransız gazeteci Sofie Fontan bir kitap yazmış.
Adı, “Yalnız uyuma sanatı; Kadın neden seksten vazgeçti”.
Herhangi bir kadın gazeteci de değil.
Dünyanın en ünlü kadın dergilerinden “Elle”in genel yayın yönetmeni.
KARŞIMA DOĞRU DÜRÜST ERKEK ÇIKMAYINCA SEVİŞMEYİ BIRAKTIM
49 yaşına bastığı gün, aktif seks hayatının onda çok büyük bir stres yarattığını keşfetmiş.
Her şey uzun yıllar karşısına onu heyecanlandıracak bir adamın çıkmaması ile başlamış.
“Kötü bir deneyim, tatsız bir ilişki yaşayacaksam, hiç yaşamamayım daha iyi” noktasına gelmiş.
Sonunda seksten vazgeçmiş.
Sonuçları şöyle olmuş:
- “İlk birkaç ay zorlanıyorsun.
Özgüvenin parçalanıyor, kendine küsüyorsun.
Başlarda kendimi kötü hissettim, çekindim, kırıldım.
Arkadaşlarıma kaç aydır seks yapmadığımı söylemeye utanıyordum mesela.
- Kendisine “Frijit, nevrotik, hasta ruhlu, hatta lezbiyen” diyen bile çıkmış.
SEKSİ BIRAKINCA HAYATIMIN EN GÜZEL 12 YILINI YAŞADIM
Fakat sonra...
- İddiasına göre, bir aydınlanma evresi geliyor.
Kadın sosyalleşiyor, davetlere tek başına gitmeye başlıyor.
Ve sonunda şunu anlıyor:
“Seks dünyanın en abartılmış duygusudur...”
Netice olarak, Fransız kadın gazeteci 12 yıldır sevişmiyormuş.
“Mutlu bir 12 yıl geçirdiğimi söyleyebilirim” diyor.
Bu yazıyı okuduğum gün, önümde geçen cumartesi günü piyasaya çıkan yeni kitabım duruyordu.
Kitabın adı “Kırk7”.
Kadınların kırklı yaşlarını anlatıyorum ve bir kadının hayatındaki zirvenin 47 yaş olduğunu iddia ediyorum.
Ben de tam aksini iddia ediyorum.
Kadının otuzlu yaşlardan itibaren gerçek hayata başladığını, kırklı yılların bunun zirvesi olduğunu, ellili yaşların ise çok güzel yaşanabileceğini anlatıyorum.
Örneklerle, modern hayatın, beslenmenin, sağlıklı yaşamanın yeni kuralları ile kadınlığın nasıl zirveye taşındığını hissettirmeye çalışıyorum.
BENCE 40 YAŞ KADINI HEDONİST BİR RÖNESANSA HAZIRLANIYOR
Kışkırtıcı bir kitap yazdım.
Kadını provoke eden.
Şimdi düşünüyorum.
- Ben erkeğim, o kadın.
- İkimiz de gazeteciyiz.
Acaba o mu haklı ben mi?
O iddialı, ben daha iddialıyım.
Kitabı 7 günde 150 bin satmış.
Bunu nasıl yorumlamalıyız?
Kadın onun iddia ettiği gibi, “sekssiz”, “erkeksiz” bir hayata mı yöneliyor?
Yoksa benim dediğim gibi bedeniyle barışık, kendini seven “hedonist bir rönesansa” mı hazırlanıyor?
Karar sizin...
AİT HABERLERİ
Mark Zuckerberg’in maaşı 1 dolara indi
AÇIK İstihbarat Teşkilatı’ndan (AİT) 24 saatlik bir haber. Facebook’un sahibi de “1 dolar maaşlı patronlar kulübü”ne katıldı.
Şirket, kurucusu ve CEO’sunun bundan böyle yılda 1 dolar alacağını ve yıl sonunda hiç prim almayacağını açıkladı.
“1 Dolar Maaş Kulübü”, Silikon Vadisi’ndeki harika garaj çocuklarının bulduğu sembolik bir kavram. Klasik maaş anlayışını iplemediklerini, yarattıkları “dot.com devriminin” şirketlerinin stok opsiyonlarıyla yaşayacaklarını ispat etmek için bunu kullanıyorlar.
1 dolar maaşla geçinenler arasında Apple’ın Steve Jobs’u başı çekiyordu.
Google’ın iki kurucu ortağı Larry Page ve Sergey Brin, CEO’su Eric Schmidt ile Oracle, Tesla, Zynga ve HP’nin patronları da bu kulüpte. Ama sanmayın ki garaj çocuğu fakr u zaruret içine düşecek.
İşte size Mark Zuckerberg’in mali durumu hakkında derin bilgiler:
- İYİ HABER Geçen yıl halka açılış sırasında 60 milyon stok opsiyonu aldı. Değeri 2.3 milyar dolar.
- KÖTÜ HABER Bu paranın yarısı vergiye gidecek.
(*) KAYNAK: Business Insider, 27 Nisan 2013
SEVİNDİM
Siyaset köşe yazarlarından daha çok paylaşılan yeni bir yazar
SON zamanlarda bana en heyecan veren yeni yazarı Hürriyet Pazar çıkardı
Adı Musa Dede...
Bir tür inanç yazarı.
Ama bildiğimiz klasik inanç yazarlarından değil. İlk yazısına kendini inanca yönelten kişisel travmasını anlatarak başladı.
Kız arkadaşı yanındayken kaza yapmış. Kız arkadaşı ölmüş.
Bunun yarattığı travma ile büyük bir iç yolculuğa çıkmış.
İnanç dünyasına girmiş. Sonunda Sufiliği bulmuş.
Şamanlığı da yazıyor, Türkiye’deki Yahudi cemaatin Hamursuz Bayramı’nı İbranice başlıkla kutlayacak kadar da her inançla barışık.
En güzeli de şu.
Yazdığı yazıların aldığı Facebook ve Twitter paylaşımlarına bakıyorum. O sıradan, sıkıcı ve birbirinin tıpkıbasımı siyasi yazarların yüzde 80’inin çok çok üzerinde.
Bu da gösteriyor ki, gazetecilik toplumun siyaset dışındaki alanlarına da nüfuz etmeye başladı.
Medya açısından çok sevindirici bir durum.
Musa Dede’nin Saraybosna yazısından öğrendiklerim
GEÇEN hafta Saraybosna tekkelerini gezmiş, sohbetler etmiş.
- Saraybosna’da kurulan ilk sufi dergâhını yenileme projesi Selçuklu Belediyesi’nin katkıları ile gerçekleşiyormuş.
- “Zikir”, Allah’ı anmak, hatırlamak, kalp temizliği için yapılan ritüele verilen isimmiş.
- Saraybosna’da yapılan zikre çoğunlukla Türkçe ilahiler eşlik ediyormuş.
- Dervişlerin çoğu iyi eğitimliymiş.
- Bosna’daki Nakşiler sessiz (hafi)zikirin yanında, sesli (cehri) zikir de yapıyormuş. Ancak ayakta (kıyam) zikir yapmıyormuş.
- Bosna rufailiğinin kökeni Osmanlılara dayanıyormuş. Buradan gelenler Sivas Kongresi’nin düzenlenmesine önayak olmuşlar.
Atatürk’ü iki kez suikasttan kurtardıkları söyleniyormuş.
YUH ARTIK
Eski genel yayın yönetmeni kendi gazetesini iyi okumamışsa
NE denir?
Yuuhh denmez mi?
Denir... Kimseyi beklemeden kendi kendime diyorum. İstediğiniz kadar iyi gazete okurum diye böbürlenin.
İnsan gözü atlıyor.
O atlayan göz, bazen kendi gazetesine, birlikte çalıştığı arkadaşlarına da haksızlık ediyor.
Geçen cumartesi yazımda gazetelerin çoğunun Karayılan’ın basın toplantısında söylediği “Kürtler artık kimliksiz ve statükosuz yaşayamaz” sözünü atladığını yazmıştım.
Meğer Hürriyet’teki haberde varmış. Oysa o gün çok dikkatli okuduğumu sanıyordum. O nedenle hem yazıişlerindeki arkadaşlardan hem de olayı izleyen muhabir arkadaşlarımdan özür dilerim.
Ama bütün basın için şu eleştirim hâlâ geçerli.
Karayılan’ın kastettiği “statüko” neydi? Bu soru soruldu ve cevabı alındı mı?
O günden beri bu konunun tartışıldığını pek görmedim.
Paylaş