BİR "Pazar Yazısı" gibi olmasın diye, isterseniz siyasi bir soruyla başlayayım:
Müthiş bir U2 konserinden önce Kemal Kılıçdaroğlu’nu seyretmek ve söylediklerini dinlemek nasıl bir şeydir?
Cevap veriyorum:
Çok güzel bir şey.
Siyaset yapmanın "hançere çatlatmak" ve bir düşman yaratıp her gün o düşmana saldırmaktan ibaret sayıldığı şu günlerde, sakin ve güven veren bir insanın çıkarak, bağırıp çağırmadan kendini anlatması insana çok iyi geliyor.
Geçen pazar, U2’nun konser filminden önceki reklam kuşağında Kemal Kılıçdaroğlu’nu seyrederken içimden şu geçti:
"Keşke siyaset, bugün düştüğü çukurdan tekrar böyle sakin ve kaliteli bir belagate terfi etse..."
* * *
"Being there", yani "orada olmak" duygusunu çok kuvvetli şekilde ilk defa 1970 yılında "Woodstock Festivali"nin filmini seyrederken yaşamıştım.
1969 sadece müzik değil, siyaset tarihine de "Woodstock Yılı" olarak geçecekti.
300 bin genç insan bir araya toplanmış ve o tarihe kadarki en büyük müzik festivalini gerçekleştirmişti.
22 yaşındaydım ve orada olabilmeyi çok istemiştim.
Mümkün olmadı.
O duyguyu, bir yıl gecikmeyle Paris’te bir sinema salonunda yaşamaya çalıştım.
Yine olmadı...
Seyrettiğim bir filmden ibaretti. Festivalin içine giremedim.
* * *
Müzikte, "being there" duygumu iki defa çok kuvvetle yaşadım.
Biri, Pink Floyd’un 1972 veya 73 yılında Paris’te spor salonunda verdiği konserdi.
Onlar çalarken, önlerinde Roland Petit balesi dans ediyordu.
İkincisi ise Rolling Stones’un İstanbul konseriydi.
Ali Sami Yen Stadı’nda hayatımın en heyecanlı gecelerinden birini yaşamıştım.
Geçen pazar akşamı, U2’nun üçboyutlu Buenos Aires konseri filmini seyrederken hayatımda ilk defa bir sinema salonunda "being there" duygumu fazlasıyla yaşadım.
Bono ve arkadaşları her zamanki gibi olağanüstüydü.
Stadı dolduran insanlar olağanüstüydü.
Ama en olağanüstü olan şey, filmde kullanılan 3D teknolojisiydi.
Bir an kendimi stadyumun en güzel yerinde buldum.
Elim, Bono’nun eline dokunacak gibiydi.
Ses harikuladeydi.
Bono, Miss Sarajevo’yu söylerken, kendimi o muazzam koronun içinde buldum.
Konserde siyaset vardı.
Tam benim anladığım türden siyaset.
İnsan hakları anlatılıyordu.
Özgürlüklerden söz ediliyordu.
İnsanlar harekete geçmeye davet ediliyordu.
Konseri seyrederken anladım ki, dünyayı değiştirecek gerçek güç, yerel miting meydanlarındaki, giderek seviyesi düşen belagat değil, işte bu küresel eylem olacak.
* * *
Üçboyutlu teknoloji, eğlence anlayışını köklü biçimde değiştirmeye aday görünüyor.
Kendinizi konserin gerçekten içinde, hatta sahnede hissediyorsunuz.
Elinizi uzatsanız, Bono’nun eline veya Edge’in elindeki enstrümana değecek gibi hissediyorsunuz.
Yani, artık hepimiz bu küresel hareketin üçboyutlu evreninde sanal bir devrimi gerçekleştiriyoruz.
Bunun sonuçlarını hepimiz göreceğiz.
Ve bana göre Kılıçdaroğlu, bu yeni siyasetin yeni isimlerinden biri olabilir.
Çünkü onun sakin sesini dinlerken, meydanlardaki sesin ne kadar eskidiğini daha iyi anladım.