Paylaş
1984 yılında, yani askeri darbe döneminde Türkiye’ye uygulanan denetim, 2004 yılında Başbakan Erdoğan döneminde kaldırıldı.
Sadece kaldırılmadı, aynı zamanda tam üyelik müzakereleri başlatıldı.
Ama Başbakan Erdoğan döneminde kaldırılan bu denetim, 13 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde yeniden konuldu.
Umarım, bunun arkasından müzakerelerin dondurulması kararı gelmez.
Türk vatandaşı olarak, 13 yıl önce kaldırılmasına ne kadar sevindiysem, yeniden konulmasına da o kadar üzülmem normaldir.
Üzülmeyenimiz varsa, onların da hiç olmazsa şu sorunun cevabını düşünmelerini öneririm.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren bugüne kadar Türkiye’ye destek veren, onunla tam üyelik müzakerelerini başlatan AB bugün neden böyle bir şey yapmıştır?
Biz “Üst akıl”, “Güçlü Türkiye’yi kıskanıyorlar”, “Dik duruş”, “Müslüman düşmanlığı” dersek...
Onlar da “Yerlerde sürünen yargı”, “Baskılar”, “Düşünce özgürlüğü”, “İçerideki gazeteciler”, “Referandumdaki eşitsizlikler ve gölgeler”, “Baskılar” derse...
Bugün kim haklı olacak....
Yarın kimi haklı görecek...
BENİ DE AYDINLATIN GERÇEKTEN FETÖ'NÜN UYDURMASI MI
VALLAHİ de billahi de o soru yıllardır dilimin ucundaydı.
“Nereden çıktı bu Kutlu Doğum Haftası” diye soracaktım.
Ne hacı dedemden duymuştum. Ne hacı babaannem ve anneannemden...
Ama öylesine bir baskı ortamı vardı ki, dini konular öylesine tabu haline getirilmişti ve biz de öylesine sindirilmiştik ki...
Hem kendime zarar vermesin, hem çalıştığım gazeteye dil uzatılmasın diye sormadım.
Şimdi iktidar yanlısı bir gazete kesin yargısını yazdı ve şöyle dedi:
“Kutlu Doğum Haftası’nı FETÖ’cüler uydurdu...”
O günlerde “Herhalde Hıristiyanların Noel’ine rakip olarak böyle bir şey düşündüler” demiştim.
En iyisi ben yine de bu işe burnumu sokmayayım.
HAYATIMDA İLK DEFA OYUMU AÇIKLIYORUM
DÜN sabah Best FM’de Ufuk Karcı’nın konuğuydum.
Orada idam cezası hakkında düşüncemi sordu.
Aynen şu cevabı verdim:
“Hayatım boyunca referandum veya seçimlerde vereceğim oyu açıklamadım. Ama ilk defa açıklıyorum. Eğer idam cezası referanduma sunulursa vereceğim oy kesinlikle ‘Hayır’ olacak.”
BENİ DOLANDIRMAYA KALKTILAR, ŞÖYLE YAPTIM
GEÇEN pazartesi günü hayatımda ilk defa telefonda dolandırıcılara muhatap oldum.
“İstanbul Emniyeti İnternet Suçları Birimi”nden olduğunu söyleyen bir kişi aradı.
Şimdi bu tecrübemi sizinle paylaşıyorum.
Bu kişiler beni cebimden değil, çok az insanın bildiği ev telefonumdan aradılar.
Polis terminolojisini iyi bilen bir kişi konuştu. Fonda telsiz sesleri efekti vardı.
Bana önce kimlik bilgilerimi doğrulatmak için anne-baba ismimi, ev adresimi sordu.
Güven vermek için “Sizi amirime bağlıyorum” diye konuştu.
Şu hikâyeyi uydurdu:
“Birimimizce gözaltına alınan iki kişi, kimlik bilgilerinizi para karşılığı bir banka çalışanından aldığını söylediler. Son zamanlarda kimlik bilgilerinizi herhangi birine verdiniz mi?”
Ben de bu kişilere karşı yapılması gereken ilk şeyi yaptım.
“Bana adınızı soyadınızı verin ben sizi arayayım” dedim.
O an telefon kapandı ve bir daha açılmadı.
Ben de bu dunumu hemen İstanbul Emniyeti’ne bildirdim.
BENİ DİNLEYENLERE
DOLANDIRICILAR beni ev telefonumdan aradığı için, kimin aradığını göremedim.
Ama çok güvendiğim bir şey var.
25 yıldan beri, gelmiş, geçmiş, gelecek bütün polis ve istihbarat birimleri telefonlarımı dinlediği için rahatım.
Polis bunu çözmek isterse, dinlenen telefonlarımdan iz sürebilir.
AH SEVGİLİ FİKRET KEŞKE ŞU SAHNEYİ SEN DE GÖRSEYDİN
IŞIK Okulları’nın 23 Nisan günü için hazırladığı “Bu Kalp Seni Unutur mu” klibini izlerken çok ağladım...
Üzüntüden değil, sevinçten ağladım...
Piyanonun başına geçen o iki çocuğun tuşlara dokunması...
Sonra küçücük bir koronun “Bu kalp seni unutur mu” diye en çocuk sesleriyle şarkıya başlamaları...
Ve bir kere daha düşündüm...
Söz konusu şu kalbimizse...
Yani sadece bir organ değil... Bir yürekse eğer...
Unutmayacağımız, asla unutmayacağımız, 100 nesil geçse de unutamayacağımız o insan hâlâ yaşıyorsa o kalpte...
O kalp, bu ülkeyi bu ülke yapan o insanı unutmaz...
Teşekkürler çocuklar...
Bir cümleyle, bir küçücük şarkıyla, iki piyano tuşu, üç basket topu vuruşuyla, her şeyi söylediniz bize...
Seyrederken “Ah” dedim...
Ah sevgili kardeşim Fikret Kızılok...
Yaşasaydın da, o güzelim şarkıyı kimlere emanet ettiğini de görseydin...
Sen de katılsaydın o koroya, yanınıza Barış Manço’yu da alsaydınız...
Ve hep birlikte söyleseydik o şahane şarkıyı, şerefli bir tarihi inkâr etmeye çalışanlara karşı...
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş