BAŞBAKAN Yardımcısı Mesut Yılmaz geçen hafta İstanbul'da bir konuşma yaptı. İktisadi Kalkınma Vakfı'nca düzenlenen toplantıda yaptığı bu konuşmanın içinde küçücük bir cümle vardı.
Yılmaz durup dururken, şöyle bir cümle kullanmıştı:
YERLİ MALI
‘‘Ekonomiyi yerli malları haftası ile değil, daha fazla üreterek, daha fazla satarak geliştirebiliriz.’’
Konuşmanın tam metnini okurken, kendi kendime ‘‘Araya niye böyle bir cümle sıkıştırma ihtiyacı duymuş’’ diye düşündüm.
O konuşmadan iki gün sonra Ankara'daydım.
Konuşmayı hazırlayan çevrelerle ve Yılmaz'la sohbet ettim.
Kısa bir araştırmadan sonra o konuşmanın arasına sıkıştırılan cümlenin kaynağını buldum.
O cümlenin ilginç bir hikáyesi var.
Bu hikáyenin arkasında da hepimizin düşünmesi gereken bir zihniyet...
Bu cümlenin hikáyesini aktarmak için biraz gerilere dönüyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Ahmet Necdet Sezer'i cumhurbaşkanlığına seçtiği güne.
Meclis'teki oylama tamamlanmış ve Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin 10. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.
Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz,Sezer'i kutlamak üzere Anayasa Mahkemesi'ne giderler.
Sezer odasında Anayasa Mahkemesi'nin öteki üyeleri ile birlikte oturmaktadır.
Yılmaz ve Özkan kendisini kutladıktan sonra oturup sohbete katılırlar.
Konuşan daha çok Cumhurbaşkanı Sezer'dir.
Sezer, ekonomi ile ilgili görüşlerini de anlatmaktadır.
Konuşmanın bir noktasında, çocukluğuna ve okul yıllarına döner.
O CÜMLE
İşte orada şöyle bir cümle kullanır:
‘‘O günlerin yerli malları haftasını öyle özlüyorum ki...’’
Yeni kuşaklar için yerli malları haftası belki bir şey ifade etmez.
Haftanın solganı, ‘‘Yerli malı Türk'ün malı, Her Türk onu kullanmalı’’ idi.
O haftayı kutlamak için her öğrenci evinden yerli malı ürün getirirdi.
Tabii getire getire, üç beş portakal, kuru incir, ceviz gelirdi.
Varlıklı ailelerin çocuklarının sepetinde ise birkaç tane Anamur muzu bulunurdu.
Yılmaz o cümleyi işittiği an, kendi kendine ‘‘Acaba yanlış bir iş mi yaptık’’ diye düşünmüş.
KAPALI EKONOMİ
Bu düşüncesini daha sonra yakınındaki birçok kişiye de anlattı.
Dinleyenlerden biri de bendim.
Bana göre bu özlem, bütün bir ekonomik zihniyeti tek başına açıklıyor.
Tütün Yasası'nın iade edilmesinin ve başka veto kararlarının arkasındaki zihniyeti ve ufku bundan daha güzel hiçbir şey anlatamaz.
Yılmaz'ın geçen hafta İstanbul'da yaptığı konuşmanın içine özenle yerleştirilen bu cümle, işte o günkü hissiyatın yansımasıydı.
Başbakan Yardımcısı Yılmaz o konuşmayı yaparken, Cumhurbaşkanı Sezer de karşısında oturuyordu.
Yılmaz, cumhurbaşkanı seçildiği gün Sezer'e veremediği cevabı orada vermişti.
Hiç kuşkusuz Cumhuriyet'in ilk yıllarına ait bazı heyecanlar güzeldir.
Ama bu kavramları özlemek başka bir şeydir.
‘‘Yerli malları haftası’’ kapalı bir ekonominin heyecan unsurudur.
Bugün artık hiçbir ülkede, hatta Küba'da dahi rastlanmayan bir ekonomik zihniyetin ürünüdür.
O nedenle, küresel bir ekonomide ‘‘yerli malları haftasını’’ özlemeye devam etmek, artık insanı bedbaht edecek nostaljiden başka bir şey olamaz.
1980'li yılların yarısından itibaren Türkiye müthiş bir atılıma kalkmıştı.
Çevresinin yükselen yıldızıydı.
Bütün dünyada hayranlıkla izlenen bir zihniyet devrimini gerçekleştirmişti.
Bugün geldiğimiz noktaya bakın.
Dibimizdeki eski komünist ülkeler hızla liberal devrimlerini yaparken, biz yeniden kapalı ekonomi nostaljisine yöneliyoruz.
1980'lerin liberalizm şampiyonu Türkiye, sanki bir demirperde zihniyetine dönüyor.
SURİYE BİLE
1980'lerin müthiş Türk müteşebbisinin özü, komşu ülkelere çevrilmiş.
Suriye'yi bile Türkiye'den daha kolay iş yapılan ülke olarak görenlerin sayısı artıyor.