Nuray'la Ahmet ‘faşizm yok’ diyor

BUGÜNKÜ rejimin adı nedir?

Ahmet Hakan önceki günkü yazısında “Otoriter eğilim” diyor ve ekliyor:

“Bugün 12 Eylül’den de beter. Faşizm geldi” denemez.
Ben de katılıyorum.
“Faşizm” denemez.
Nuray Mert de aynı fikirde.
* * *
Dr. Lawrence Britt, Amerikalı bir siyaset analizcisi.
2003 yılında “Free Inquary Magazin” adlı dergide, “Fascism anyone” isimli bir makale yayınlamış.
20. yüzyılda 7 ayrı ülkedeki faşist yönetimleri incelemiş.
Bunlar, Hitler Almanya’sı, Mussolini İtalya’sı, Franco İspanya’sı, Salazar Portekiz’i, Papadopulos Yunanistan’ı, Pinochet Şili’si, Suharto Endonezya’sı.
Bu ülkelerden hareketle faşist bir rejimin 14 özelliğini çıkarmış.
Bence, demokrasiyi samimi olarak isteyen herkesin okuması gereken özellikler bunlar.
Hatta her ülke vatandaşının, kendi ülkesi için bir “demokrasi testi” olarak kullanılabilir.
Bu maddelerin Türkçesini Marmara Üniversitesi’nin “Kampus Bahçelievler” adlı internet sitesinde de okuyabilirsiniz.
* * *
Britt’in çıkardığı 14 madde şunlar.
-  Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller kullanma eğilimindedir.
-  İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: Bu rejim altındaki insanlar, “Belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edileceğine” ikna edilirler.
-  Düşmanların-günah keçilerinin yaratılması ve bunların (cemaati) birleştirici etken olarak kullanılması.
-  Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: Asker ve ordu hizmetleri alabildiğine yüceltilir.
-  Cinsel ayırımcılığın şahlanışı: Faşist rejimler neredeyse tamamen erkek egemen olma eğilimindedir. Geleneksel cinsiyet rolleri daha da katı hale getirilir.
-  Medyanın kontrol altına alınması: Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak kontrol edilir. Sansür çok yaygındır.
-  Ulusal güvenlik takıntısı: “Korku” hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.
-  Din ve yönetimin iç içe geçmesi: Bu rejim, ulus içindeki en yaygın dini kamuoyunu manipüle etmek için kullanır.
-  Özel sermayenin gücünün korunması: Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.
-  Emek gücünün baskı altına alınması: İşçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.
-  Aydınların ve sanatın küçümsenmesi: Yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Sanatta ifade özgürlüğü açık saldırı altındadır.
-  Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: Polise kanunları zorla uygulaması için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle polisin suiistimallerine göz yummaya hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Sınırsız güce sahip ulusal bir polis gücü vardır.
-  Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Devlet, her zaman yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ve müttefikler tarafından yönetilir.
-  Hileli seçimler: Faşist rejimlerde seçimler bazen tamamen göz boyamak için yapılır.
* * *
Bu 14 maddelik şablonu Türkiye’nin üzerine koyup bakarsak ne sonuç çıkarırız? Bu ölçülere bakıp, “Türkiye’de faşizm var” diyebilir miyiz?
Ben de sanmıyorum.
Öyleyse durup dururken neden yazıyorum?
Hedefimiz “ileri demokrasi”ye, geçmek, “Ortadoğu ülkelerine örnek bir demokrasi yaratmak” değil mi?
Öyleyse bu şablonu önümüze koyup, nerede ne yapılmaması gerektiği konusunda bir “toplumsal konsensüs” yaratmamız lazım.
Sadece seçimlere bakıp, oradan çıkacak çoğunluğu, “ilahi irade” kabul eden kontrolsüz bir zihniyetle 21. yüzyıl demokrasisi kurulamıyor.
Ve yukardaki örnekler gösteriyor ki, “milli irade” kavramı bazen otoriter rejimlerin, daha da ileri aşamada “faşizmin” istinat duvarı haline gelebiliyor.
* * *
Son sözüm elbette meclisten dışarı.
Herhangi bir ülkede faşizm sadece müstebit bir liderle kurulmuyor.
“Küçük” ve “sıradan” insanların onayı ve biatı veya korkusu ve sinmişliği ile yaşıyor.
Diyeceğim, 14 maddelik testte, “eksiler” çoğaldıkça, faşizmden uzaklaşılıyor, “artılar” çoğaldıkça, otoriterliğe ve faşizme yaklaşılıyor.
Ben Türkiye’nin “küçük adam” testinden de, demokrasi imtihanından da pekiyi ile çıkacağına eminim.
İyi haber de şu:
İntikam tamtamları çalanların sayısı azalıyor, makul eleştirilerin sayısı artıyor.
O nedenle önümüzdeki dönem, rejimin otoriter çizgilerinin törpüleneceği umudunu taşımaya başladım.
Yazarın Tüm Yazıları