Paylaş
Bunu ilk günden beri gören biri olarak, arkasında durmayacak mıydım...
Doğrunun, kronolojik tarihine mi bakacaktım...
Bu doğruyu önce kim buldu yarışına girecek, sonradan gelenlere nanik mi yapacaktım...
- Başbakan Erdoğan, “tutukluluk sürelerinin uzunluğu”, yargılamalarda yapılan usulsüzlükleri eleştirdiği zaman...
Ona sırt mı çevirecektim...
“Neden doğruyu söylüyorsun” diye yakasına mı yapışacaktım?
* * *
- Özel yetkili mahkemelerle ilgili yanlışları düzeltmeye kalktığında, sırf o yapıyor diye, maraza mı çıkaracaktım...
- İnsanların mahrem dünyalarını, yatak odalarını açık hava sinemasına çevirenlere karşı yeni düzenlemeler getiriyor; telefonlarımızı dinleyerek hayatımızı karartanlara haddini bildirmeye kalkıyor diye, ondan hesap mı soracaktım?
- Kürt meselesinin çözümü için CHP Genel Başkanı ile masaya oturup, herkesin özlediği birlikte çözüme kapılarını açtığında, “Hayır arkadaş. Erdoğan’ın bulunduğu bir çözümde ben yokum” diye nara mı atacaktım?
* * *
Bırakın ya... Bırakın biraz...
Biraz sükûnet...
Bu ülkede geçen hafta güzel bazı şeyler oldu.
Bazı yanlışlıkların üzerine gidileceği sinyalleri verildi.
Bizler...
- İnsanların sabahın köründe yaka paça evlerinden alınıp götürülmesinden şikâyetçi değil miydik.
- Gazetecilerin, askerlerin haksızlıklarla karşı karşıya kalmasına içerlemiyor muyduk?
- Telefon dinlemelerinden hepimiz mustarip değil miydik?
* * *
Buyrun işte...
Bazı iyi işaretler gelmeye başladı.
Hiç gocunmam arkadaş...
İyi bir şey varsa; göğsüm dimdik arkasında dururum.
Sayın Başbakan... Lütfen devam...
Bir vesayet giderken, yerine üç-beş daha ağır vesayetin yerleşmesine izin vermeyiniz.
Sünnilik otoriterliğin payandası mıdır
- Öğreniyoruz ki...
Türkiye’yi, enerjinin merkezi yapacak Nabucco Projesi rafa kaldırılmış.
Anlamı şu:
Rusya ve Azerbaycan’la ilişkiler çok parlak değil.
* * *
- Öğreniyoruz ki...
Irak’taki merkezi hükümetle ilişkiler feci.
Merkezi yönetimin baş düşmanı Türkiye’de ikamet ediyor ve Interpol kırmızı bültenle onu arıyor.
* * *
- Biliyoruz ki...
Suriye ile ilişkiler felaket.
Ama Beşar Esad hâlâ yerinde oturuyor.
Bundan bir yıl önce çocuğuna Tayyip adı verenler, şimdi nüfus müdürlüklerine koşup isim değiştiriyor.
* * *
- Sanmayın ki...
Mısır’la ilişkiler harikulade.
Müslüman Biraderlerimizin durumu da karışık.
Başkanlık seçiminde ikinci aday, eski rejimin akraba bir siması.
* * *
- Görüyoruz ki...
Ortadoğu haritasının orasından burasından, Türkiye’nin yeni “Sünni dış politikasına” duyulan homurtular yükseliyor.
* * *
- Beklemeyin ki...
Avrupa Birliği ile ilişkiler düzelecek.
Oradan her gün “Fazla otoriter bir ülke oldunuz” mesajları geliyor.
Dışarıda nazik bir dille “otoriter” diyen ağızlar, kapılar kapandığında, telefonlar başka odalara konduğunda; açıyorlar ağızlarını “diktatörlükten”, “despotluktan” söz ediyorlar.
Ee peki nerede bu “Zero sorun”.
Bu kapkara fotoğrafın sorumlusu kim?
Proaktif politikanın mimarı değil mi...
Düveli muazzamaya, “Yeni Osmanlı”nın keçe çarığının seslerini, on binlerce vatlık ampilifikatörden geçirip, rap rap sesleri halinde duyuranlar değil mi?Hani nerede o alayivalayla açıklanan Dışışleri muhtıraları; Akdeniz’e açılan Yeni Osmanlı donanması?
Var da o hoparlörler bizim kulağımızı sağır ettiği için duymuyor muyuz?
* * *
Şimdi geliyorum asıl meseleye...
Bu büyük “Sünni misyonun” uçbeyleri, dörtnala at koştururken, demokratik ülkelerde de şu soru sorulmaya başlıyor?
“Sünnilik, otoriterliğin payandası haline getirilebilir mi?”
Benim bildiğim İslam dininde böyle bir “misyon” yok.
Paylaş