Paylaş
Bir dakika arkadaşlar...
Bir dakika yahu...
Başbakan Erdoğan’la ilgili soruşturma önergesini geri gönderdi diye niye kızıyorsunuz?
Meclis Başkanı çok doğru bir şey yapıyor.
O soruşturma önergesi illegal dinlenmiş telefonlardan ibaretti...
Kanunsuz bir şeydi...
Bir kanunsuzluk üzerine, bir başkasını inşa edemezsiniz. Bakın size samimi bir şey söyleyeceğim.
Ben bir telefon dinleme mağduruyum.
Dikkat ediyorum, telefonu illegal yollardan dinlenip, servis edilmiş insanlarda asgari bir vicdan oluşuyor.
Hiçbiri çıkıp “Benimkiler dinlendi, şimdi de onlarınki dinleniyor. Oh olsun” demiyor.
O nedenle TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e yapılan eleştirileri anlamıyorum. Anlamadığım gibi, tepki duyuyorum.
Yapmayın bunu.
Eğer kanunsuz telefon dinlemelerine, keyfi telefon dinlemelerine hep birlikte karşı çıkmazsak, bunun çözümü yok.
Medet ummayın kanunsuzluklardan...
“Ben içeriğine bakarım” demeyin...
Balık baştan kokmaya başladı mı...
Kutuplaşma, Kuzey Kutbu’ndan Güney Kutbu’na kadar uzadı mı, hayali bir kör testere hepimizin vicdanını kıtır kıtır kesiyor.
Bu yollarla Silivri’de çok can yakıldı, çok insafsızlıklar, vicdansızlıklar yapıldı. O nedenle Cemil Çiçek çok doğru bir şey yaptı...
Tam aksine alkışlayın.
İllegal dinlenmiş telefon üzerinden muhalefet, o hayâsız tapeler üzerinden rövanş hesapları, inanın dünyanın en ahlaksız işlerinden biri...
Tevessül etmeyin bu kadar ayağa düşmüş yollara...
Niye AK Parti değil de AKP yazmaya devam ediyorum
EY AKP’li arkadaşlar..
Ne demiştiniz seçim meydanlarında?
“Merak etmeyin hiçbir şey karanlıkta kalmayacak. Yolsuzluk varsa ortaya çıkarılacak...”
Bas bas bağırmıştınız, yemin üstüne yemin etmiştiniz...
Partinin adındaki “AK” kelimesine toz kondurulmayacağı sözü vermiştiniz.
Eee ne oldu şimdi?
Sadece legal telefon dinlemeleri değil, evlerde bulunan somut delillerle de ortaya konmuş yolsuzluk iddiaları Meclis’e getirilmiş.
Meclis’te komisyon kurulmuş...
Ama bin dereden su getiriyorsunuz, komisyona üye vermiyorsunuz...
Maksat belli... Daha ilk adımda kıvırıp, olayı “Deniz Feneri” davasına çevireceksiniz.
Olmuyor...
O nedenle ben de artık AK Parti yerine AKP yazmaya devam ediyorum...
Galiba bu ‘Das Kapital’i’ de bir türlü bitiremeyeceğim
GÜNLERDİR elimde son ayların en moda kitabı var.
Thomas Piketty’nin “Capital” adlı kitabını okuyorum.
Daha doğrusu okumaya çalışıyorum.
Ama bir türlü bitmiyor.
Notlarıyla birlikte 655 sayfalık bir kitap.
Gençliğimde Karl Marx’ın “Kapital”ini okumaya çalışmışım ama bir türlü 50’nci sayfayı geçememiştim. Bunda 80’inci sayfaya geldim, ama 655’i bitirmem mümkün değil.
Geçenlerde havaalanında, harika kitap özetleri yaptırıp bizlere gönderen Uğur Yüce’ye rastladım.
Kitabın özetini hazırlatıyormuş.
Çok sevindim, herhalde oradan tamamlayacağım.
Ama onun da fikri şu:
Bu kitapta anlatılan her şey, 150-200 sayfa içinde anlatılabilirmiş.
Ayrıca okuyabildiğim bölümlerde, öyle paradigmalarımı yıkacak bir şeye de rastlamadım...
Git gitmek istersen, bir gün pişman olup da dönmek istersen
BIRAKIP giden bir erkeğe söylenebilecek en güzel sözü Deniz Seki söylemişti.
Terk edilmiş bir kadının ayakta durmasını, kendini yeniden yaratmasını, giden erkeğe en güzel meydan okumasını anlatan şarkıydı o.
Bir Türk “I will survive”ı, yani “Arkanı dön ve çık” demenin en harikulade alaturkasıydı:
“Git gitmek istersen
Bir gün pişman olup da dönmek istersen
Bil ki sana âşık bu kadın burda değil artık
Üzgünüm aşkım.”
Deniz Seki’ye verilen ceza çok ağır. Hatta insafsız.
Umutluydu, son zamanlarda kendini toparlamış, kilo vermiş ve yeni şarkılar yazmaya, söylemeye başlamıştı.
Onun bossa nova jazz’ı hatırlatan ritmi, yaz mevsimin en harika fon müziğiydi benim için.
Yazık...
Hayat bazen şöhretli insanlara insafsız bedeller ödetiyor...
Ona söyleyecek bir sözüm var.
Diyeceğim ki, “Üzgünüz aşkım...”
Ama bir gün çıkıp döndüğünde, bil ki, senin şarkılarına hayran bu erkek, hâlâ burada olacak.
Paylaş