Paylaş
Yani adında hem “Müslümanlık” var hem de “kardeşlik”...
Bu kadar güzel bir isim tamlamasından nasıl bu kadar feci bir sonuç çıkar?
Acaba kibrini bir kenara koyup hiç sormuş mudur kendi kendine.
Yıllarca sistemin dışında kalmış, bırakılmış.
Yıllarca kendini mazlum, ötekini zalim hissetmiş.
Sonra seçim olmuş. Halkın yarısı katılmamış, yarısının yüzde 40 oyunu almış...
Yine de herkes “Sandık sandıktır” demiş, iktidara gelmiş...
Ama bakın arkadaşın yaptığına...
***
İlk unuttuğu kelime “kardeşlik”...
Adı “Müslüman Kardeşler” ama nedense kendi dışındakiyle bir türlü kardeş olamıyor.
Kendi adamı, kendi yandaşı öz kardeş, bütün koltuklar, makamlar ona...
Ona oy vermeyen, üvey kardeş bile değil, dış kapının dış mandalı bile değil...
Nedense geriye sadece “Müslümanlık” kalıyor ve aldığı yarının yarısı oyu, toplumu bir baştan ötekine kendine has bir Müslümanlık’la boyama hakkı, vizesi gibi görüyor.
Elinde dindar nesil diye bir portre, tek arzusu önüne gelenin vesikalığını rötuşlayıp elindekine benzetmek, tek tipe çevirmek.
***
Yılların mazlumu,
üç günde canavar bir zalime dönüşmüş.
Mısır’da iktidara gelince böyle yapıyor.
Suriye’de daha iktidara gelmeden böyle yapıyor...
Nerede kardeşlik?
Nerede İslam’ın birleştiriciliği, hoşgörüsü?
Nerede demokrasi diye sormuyorum bile.
Demokrasi deyince aklına, çoğunlukçuluktan başka bir şey gelmeyen adama demokrasiyi
sorsan ne olacak ki,
cevabı dünden belli...
Sandıktan birinci parti çıktıysam, astığım astık, kestiğim kestik.
Olmuyor işte...
Önce demokrasi bitiyor, sonra kardeşlik...
Sonra sıra İslam’a
geliyor.
Onu da kendi elleriyle bitirmeye başlıyor...
Laik mühendislikten sonra sıra dindar mühendislikte
1990’ların en iddialı muhalif sloganı şuydu:
“Siyaset mühendisliği...”
Var mıydı buna meraklı insanlar? Vardı...
Mesela askerler...
Bu mühendislik, demokrasi duvarına tosladı.
2000’lerin en iddialı kavramı neydi?
“Müslüman muhafazakâr toplumu dizayn etmek.”
Zina kanunları, kürtaj ve sezaryen girişimleri,
üç çocuk dayatmaları, alkol yasakları, 4+4+4 eğitim sistemi...
Ve kreşendo olarak “dindar nesil”
yetiştirme misyonu...
Bu mühendislik 21’inci yüzyıl duvarına tosladı.
Ve son iddia:
“Sünni Müslüman demokrasi mühendisliği...”
Bu mühendislik de...
Türkiye’de Gezi’ye...
Mısır’da Tahrir’e...
Suriye’de içsavaşa tosladı...
Güzel bir şey bu... Ulusalcılar demokrasiyi öğrendi.
Laikler de öğrendi.
Şimdi İslamcı siyaset de öğrenecek...
Şimdi ülkemi ve tarihimi daha çok seviyorum
TAHRİR’e baktıkça Taksim’i gördüm.
Taksim’e baktıkça ülkemi gördüm.
Atatürk’ü daha da sevdim.
Cumhuriyet’i daha da takdir ettim.
Çokpartili hayata geçirenleri, onu yaşatanları, İnönü’yü, Menderes’i, Demirel’i, Ecevit’i, Özal’ı, Türkeş’i hatırladım.
Musa Anter’i düşündüm.
Altısını rahmetle andım, birine Allah’tan uzun ömürler diledim.
Birçok tarafını takdir ettiğim Erdoğan’ın geri kalan tarafını da takdirle anacağım yeni bir balkon zihniyeti için dua ettim.
Bizim ülkemiz her şeye rağmen daha güzel.
Müslüman kelimesinin yanına “kardeş” kelimesini koymamıza bile gerek yok.
Sadece kardeş olalım yeter...
Evet, darbe darbedir askeri de olur sivil de
“ZAMANIN eski ruhu” bize şunu kesinlikle öğretti.
Darbe darbedir. Karşısına dikilmemiz gerekir.
Ama...
‘Ama’sı falan yok...
Olmamalı...
“Zamanın bir de yeni ruhu” var, o da bize şunu öğretiyor:
Askeri darbe en kötüsüdür. Sivil darbe daha az kötü değildir.
Askeri vesayeti bitirdik, polis vesayetine izin vermemeliyiz.
Demokrasinin birinci temel aracı sandıktır.
Sandığın güçlü olması için adil bir seçim sistemi gerekir.
Meclis’te çoğunluğu elde etmek, hükümeti kurma yetkisi verir.
Bu yetki, 5 yıl boyunca astığım astık, kestiğim kestik, istediğini yaparım hakkı değildir.
Arap baharı ve Taksim, 5 yıllık süre içinde halkın arzularının ve şikâyetlerinin dile getirilmesi için meydan denilen, çok etkili yeni bir milli irade ölçüsü ortaya çıkarmıştır.
Bu da göstermiştir ki, halk sadece iktidar partisine oy veren insanlardan ve onların iradelerinden ibaret değildir.
Çağımız demokrasileri artık bu yeni gerçeklerle yaşamak zorundadır.
Demokrasi, başına sıfat eklenmesini sevmiyor
Demokrasi 20’nci yüzyılda başına eklenen “halk” sıfatını reddetti.
Reddetmek kolay olmadı.
Demokrasi 2000’li yılların sonunda Türkiye’de başına eklenen “ileri” sıfatını reddetti.
O sıfatın ileri değil, geri olduğu anlaşıldı.
Demokrasi şimdi Mısır’da başına eklenmek istenen “Müslüman” sıfatını reddediyor.
Bir gün gelecek bütün İslam âlemi anlayacak ki...
Demokrasi tek başına yeterli bir kavramdır.
Başına bir sıfat eklemek isteyen her tek adam, her rejim demokrasinin başına iş açmıştır.
Eğer başına eklenecek bir sıfat arıyorsak tek sıfat vardır:
“Çoğulcu”...
Biber gazı yok, mizahı var TOMA’sı yok, yaratıcılığı var
ÖNCEKİ gece Tahrir Meydanı’nı seyrediyorum.
Bir hafta önce de Taksim’deki kalabalığı seyretmiştim.
Taksim’deki insan da şikâyetçi, iktidara kızgındı.
Üstelik insafsızca gaz yemiş, dayak yemiş, maddi manevi işkence görmüş...
Üzerinden TOMA’lar geçmiş, hayatını kaybeden olmuş, sakat kalan olmuş.
Ama ne asker adını telaffuz eden var, ne orduyu göreve çağıran... Ne postal yalayan var, ne miğfer öpen.
Ne eline silah alan var, ne kurşun atanı da şerefli gören...
Orantısıza orantılı,
ölçüsüze ölçülü cevap veren bir kalabalık.
Silahı yok, kalemi var; biber gazı yok, mizahı var; TOMA’sı yok yaratıcılığı var; sıkacak suyu yok, verecek gönlü var.
Dindar nesilliği reddetmiş, mundar nesil de olmamış.
Paylaş