Paylaş
Soru da aynen şu:
“Geçen hafta Rus ve İranlı mevkidaşlarınızı ağırladınız. En yakın müttefikleriniz onlar mı?”
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevabını kelime kelime dikkatle okuyalım.
Önce ülkemizin artık ana akımı haline gelen malum Avrasyacıların “Hah işte budur” diyeceği bir cümle:
“Burada tabii ülkelerin en yakın ilişki halinde olduğumuz, olmadığımız, bu tür bir değerlendirmeyi yapmak yanlış olur.”
Amaa hemen arkasından gelen şu cümle hiç de öyle değil:
“Stratejik ortak olarak bakıldığında ne Rusya ne İran NATO ülkesi. Biz NATO’da ABD ile beraberiz. NATO içerisindeki birlikteliğimiz herhalde bir şeyler anlatıyor olmalı.”
*
Orada da kalmıyor, altını çize çize devam ediyor:
“Zaman zaman dünyadaki gelişen şartların da getirdiği sıkıntılar olmuyor değil ama bunun hiçbir zaman stratejik ortaklık düzeyindeki ilişkilerimize zarar vermesine müsaade etmedik, etmeyiz ve bu ortaklığımızın güçlenerek devamından yana olduk ve bugün de aynı konumdayız...”
*
Bitmedi, bir de şu cümleler var:
“Bu görüşmelerle birlikte son hedefimiz özellikle Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerde ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmak gibi bir hedefimiz var. Aynı şekilde savunma sanayiine yönelik attığımız adımlar, atmakta olduğumuz adımlar söz konusu.”
*
Merak ediyorum, “müseccel Avrasyacılar” bu cümleler hakkında ne düşünüyor...
BEN NEW YORK’TA OLSAM SORUYU SORAR MIYDIM
‘MÜSECCEL’ yani “tescilli Avrasyacılar” derken, Amerika ve Batı düşmanlığında yarışan İslamcılar, ulusalcılar, milliyetçileri kastediyorum...
Mesela, dolaylı şekilde “Bizim Avrasyacılığımız iktidarda” diyen Doğu Perinçek...
Acaba bu cümleler hakkında ne düşünüyor...
*
Yine merak ediyorum, onunla birlikte New York’a giden, son günlerde durmadan Amerika ve Batı’ya saydıran “Avrasyacı” gazetecilerden hiçbirinin aklına bunu sormak gelmedi mi...
*
Peki ben o uçakta olsaydım sorar mıydım?
Hayır sormazdım.
Çünkü Avrasyacı falan değilim...
O nedenle, Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye’nin NATO ve Batı dünyasına bağlılığının devam ettiğini ifade eden bu cümlelerini keyifle dinlerdim...
*
Ama öteki arkadaşların ne soracağını çok merak ederdim...
‘B747’ GAZETECİLERİ DİYORDUM DÜZELTİRİM MEĞER A330’CUYMUŞ
Bir süredir Cumhurbaşkanı ile giden gazeteciler için “B747 gazetecileri” diyordum...
Bunu eleştirmek için falan da söylemiyorum.
Bir gazeteci için Cumhurbaşkanı’nın uçağında olmak şanstır...
Ama yanlış bildiğim bir
şey varmış.
Onlar hâlâ “A330 gazetecisiymiş”.
Çünkü bu gezilere Cumhurbaşkanı yeni gelen Boeing 747 uçağı ile gidiyormuş.
Gazeteciler ise eskiden kullanılan Airbus A330’la ona refakat ediyormuş.
KÜLLİYE’DEKİ KARE İYİYDİ AMA İSTANBUL’DAKİ DAHA İYİ OLURDU
Cumhurbaşkanı’nın New York’tan daha döner dönmez İstanbul depremi ile ilgili çalışmaya başlamasını sevdim.
Kamuoyunu bilgilendirmesi, sosyal medyadaki söylentilere karşı uyarması çok yerindeydi.
*
İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun deprem konusundaki yapıcı tavrını da çok beğendim.
Belediye başkanı, bir İstanbullu olarak bana güven verdi.
*
Ama ne yalan söyleyeyim, depremden sonra ülkemin seçilmiş Cumhurbaşkanı ile yaşadığım şehrin seçilmiş belediye başkanını yan yana aynı karede görmeyi de çok istedim.
*
Külliye’deki fotoğraf güzeldi...
Ama keşke ABD’den gelir gelmez havalimanında kurmaylarıyla yaptığı toplantıda o kareye İmamoğlu da girseydi.
Kesinlikle daha güzel olurdu.
AHMET ALTAN’A BU İMKÂNI TANIYANLAR DÜŞÜNSÜN
Bu fotoğrafı bir arkadaşım Paris’te FNAC mağazasında çekmiş. Yani Fransa’nın “D&R” mağazası diyebilirsiniz...
Paris’te öğrencilik yıllarımda plaklarımı ve kitaplarımı aldığım mağaza...
Kitap bölümünün yeni çıkanlar bölümüne Ahmet Altan’ın yeni kitabının Fransızca baskısını koymuşlar.
Kapaktaki başlığın Türkçe çevirisi şöyle:
“Bir Daha Dünyayı Göremeyeceğim”.
*
Altbaşlığı da şu:
“Hapishane Yazıları...”
*
Kim bilir kaç kere yazdım.
Bir iktidar için sürgündeki veya cezaevindeki yazar, aydın, sanatçı, dışarıdaki özgür yazardan çok daha olumsuz etki yapar...
Ne diyeyim...
Ahmet Altan’a bu imkânı sağlayan savcılar ve hâkimler düşünsün...
Hem Türkiye’nin hem de kendilerinin imajına nasıl bir zarar verdiklerini en güzel anlatan fotoğraf işte bu.
KISA SAÇLI ŞAHANE KADININ KORKUNÇ HERİFTEN İNTİKAMI
Yeni Dalga sinemasının unutulmaz “Nefes Nefese” filminin efsane oyuncusu Jean Seberg, kendisine takan korkunç istihbaratçı FBI Başkanı Hoover’dan intikamını nasıl aldı.
*
Haftanın sorusu: Gelişmiş bir parlamento için kaç para verirsiniz...
*
“Köpek sadıktır, kedi nankör” önyargısını kim, nasıl kırdı...
*
Bu hafta çıkan “D.Y.S” adlı şarkıda neyi çok sevdim.
*
Tadım mönülerinden illallah dediğim sırada beni şaşırtan 2 Michelin yıldızlı şef kim.
*
Tarantino’nun filminde 1 milyar Çinli Ahmet Hakan gibi sıkılır ve uyursa ülkenin sıkıntı endeksi ne olur.
*
Ve yabancı ve Türkçe popta haftanın “Top 5”i.
*
YARIN:
“PAZAR POSTASI ÇOK ÖZEL”
BU SAYFADA
Paylaş