Muhafazakâr kadın da kadınmış

Cuma günü Hürriyet’teki köşemde, Milat gazetesinden Nil Gülsüm’ün benimle yaptığı mülakatın birinci bölümünü yayınladım.

Haberin Devamı

Mülakatın ikinci bölümü, ‘muhafazakâr kadın’ üzerineydi. Başbakan Erdoğan, yan yana oturan genç kız ve erkeklerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Bu konuşmayı muhafazakâr gençlerin Atiye Sokağı sayılan Fatih Çarşamba’nın At Pazarı denilen yerinde yaptım. Etraf türbanlı türbansız kızlarla doluydu. Çok güzel sohbet ediyorlardı. İşte bu sokakta, muhafazakâr kadını konuştuk.

Muhafazakâr kadınlarla ilgili yazıyorsunuz. Kitabınızda onlara dair bir bölüm var. Muhafazakâr kadında neyi merak ediyorsunuz?
- Muhafazakâr kadını anlamaya çalışıyorum. Bu konuda ilk öğrendiğim şeyler şunlar: Bir; muhafazakâr kadın da bir kadın. İki, muhafazakâr kadın diye genelleştirilmiş bir kadın prototipi yok. Nasıl ki, laik kadın prototipi yoksa, muhafazakâr kadın prototipi de yok. Üç, nasıl ki, laik kadınlar içinde ideolojik olarak çok baskın olanlar varsa, muhafazakâr kadınlar arasında da var. Bu öğrendiklerim, ‘Muhafazakâr Kadın’a Giriş Kitabı’nın ilk chapter’ı. Muhafazakâr kadının beni, muhafazakâr erkekten daha iyi anladığını ve o kadınla anlaşabileceğimi düşünüyorum.

Haberin Devamı

Neden?
- Muhafazakâr kadınların daha demokrat olduğunu düşünüyorum. Muhafazakâr kadınlar, radikal bir türban mücadelesi yürütmelerine rağmen, oradan ‘mücahit’ler olarak çıkmadılar. Artık o aşama bitmiş. Mücahitliği bırakmışlar.

TÜRBANI SİYASİ SİMGE SANMIŞTIM YANILMIŞIM
Muhafazakâr kadın iddiasından mı vazgeçti?

- Hayır, iddiasından vazgeçmiyor. Ama muhafazakâr kadın artık daha demokrat. Yanılgılarımdan birisi, türbanın siyasi bir simge olduğunu düşünmemdi. Ama değilmiş. Hepsi için söyleyemem ama başörtülü kadınların çoğunluğu için türban, ideolojik bir şey değilmiş. Devrimlerden sonra en büyük sorun, mücadeleyi yapan kadroların kendileri için çok büyük hak talep etmeleridir. Halbuki onlar, sivil işleri çok iyi yapan insanlar değillerdir. Kürtlerin şimdi yaşayacağı durum da budur. Dağdan inenler çok talepkâr olacak. Türbanlı kadınların, en azından takip ettiğim yazar kadınların, bu ‘mücahitlik sendromu’nu aştıklarını gördüm. Mesela Ergenekon davasındaki haksız yanlarla ilgili sesini ilk yükselten onlar oldu. İntikamcı bir duyguyla hareket etmediler.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eabbe2f018fbb8f893463b

TÜRBAN NAMUSUN SEMBOLÜ DEĞİLDİR
Başörtülü kadınların siyasi duruşları mı etkiledi sizi?

- Hayır. Bunlar benim için önemli değil. Asıl önemli olan, bir kadının kadınlığını yaşamaktan vazgeçmemesidir. Bir kadının en büyük iddiası, kadınlığını yaşamaktan vazgeçmemesidir. Erkek için de aynı. Son dönemlerde başörtülü kadınların bir sözü çok hoşuma gidiyor. Bunu bize değil, başörtülü erkeklere söylüyorlar: “Türban bir namus sembolü değildir.” Bu söz, muhafazakâr kadın dünyasında duyduğum en önemli ve etkileyici laf. Bu yüzden, Türkiye’nin önündeki en önemli gelişmelerden biri, muhafazakâr kadının isyanı olacak. Bu isyan, en az ‘ikna odaları’nda verdikleri mücadele kadar güçlü olacak. Bu, sadece muhafazakâr kadınların isyanı da olmayacak, bütün kadınlar buna destek verecek. Bu da Türkiye’yi demokratikleştirecek. Bunun sonucu, nasıl laikler artık dar bir laiklik üzerinden siyaset yapmıyorsa; muhafazakârlar da başarı üzerinden siyaset yapacak.

Haberin Devamı

Vitrin muhafazakârlığı kavramını bu bağlamda mı kullanıyorsunuz?
- Vitrin muhafazakârlığı dediğim tam da bu. Hâlâ bir çevreye, “Bak, ben içkiyi yasaklıyorum” mesajını verme ihtiyacı duyuluyor. Halbuki, her zaman devletin düzenleme yetkisi olsa da bu düzenleme özgürlüklerin sınırlarını aşmamalı. Düzenlemeler koruyucu ve kollayıcı olmalı.

MUHAFAZAKÂRLIK ADINA SİYASET DEMODE OLACAK
Muhafazakâr siyaset nasıl bir hale evrilecek?

- Önümüzdeki demokrasi döneminde, muhafazakârlık adına yapılan politika demode olacak. Nasıl ki, laiklik adına siyaset artık tutmuyorsa, sırf muhafazakârlık adına yapılan da tutmayacak. Bir zamanların tek politikası laiklikti. Şimdi de anti-laiklik. Bakın, Bülent Arınç gibi çok sevdiğim birisi bile 10. Yıl Marşı’na takılıyor. Üstelik iddiasını mantıksız savunuyor. “90 yıl geçti, hâlâ 10. Yıl Marşı’nı mı dinleyeceğiz?” deyip Mehter Marşı’nı savunuyor. Mehter Marşı da Osmanlı’nındı. Şikâyetçiyseniz, besteletin güzel bir marş da onu söyleyelim.

Haberin Devamı

BİR KEZ SÖYLENSE TÜRKİYE’NİN MARŞI HALİNE GELİR
10. Yıl Marşı’nın 28 Şubat dönemini hatırlatan bir tarafı da var ama...

- 10. Yıl Marşı 28 Şubat’ta neden bir çevrenin marşı oldu? Çok güzel bir marş. Çünkü kolay söyleniyor. Sırf bir çevre söylüyor diye bu şarkıları esir bırakmamak lazım. ‘Aldırma Gönül’ 1970’lerde devrimcilerin, ‘Çırpınırdı Karadeniz’ de ülkücülerindi. Şimdi ben Çırpınırdı Karadeniz’i hiç dinleyemeyecek miyim? 10. Yıl Marşı, bizim toplum olarak ayağa kalkışımızın ilk on yılını anlatıyor. Bu marşı bir kez hep birlikte söylersek, 28 Şubatçıların olmaktan çıkar.

HAYRÜNNİSA GÜL VE EMİNE ERDOĞAN FANATİZM YAPMADI
Hayrünnisa Gül’ün ve Emine Erdoğan’ın muhafazakâr kadınlar üzerinde etkisi olmuş mudur?

- Kesinlikle. İkisini de çok takdir ediyorum. İkisi de iyi birer toplumsal rol model oldu. 10 yılda toplumda türbanla ilgili tutumun değişmesinde ikisinin de payı büyüktü. İkisi de fanatizm yapmadı.

Haberin Devamı

Son on yıl sizde başörtülü kadınlara bakış açısından neleri değiştirdi?
- Son on yıl, muhafazakârlar adına siyaset yapanlar hakkında düş kırıklıkları yarattığı gibi, çok umut verici şeyler de oluşturdu. Bu on yıl beni de dönüştürdü.

Muhafazakâr siyaset demokraside geriledi

Geçmişte üniversitelerdeki başörtüsü yasağı hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Üniversitelerde başörtüsünün yasak olmasını hiçbir zaman desteklemedim. Devlet dairelerinde başörtü yasağının devam etmesini savunuyordum; artık savunmuyorum. Meclis’e mutlaka başörtülü bir kadın milletvekili girmesini savunuyorum. Biz değiştik ama bugün muhafazakârlık adına siyaset yapanlar maalesef demokrasi açısından geriledi.

Son on yılda toplum normalleşti mi?
- Toplum olarak tam anlamıyla normalleşmemiz için Kürt sorununu çözmemiz ve demokratikleşmemiz gerek. Özgür bir basının ve çoğulcu bir rejimin olması lazım. Başbakan korkusunun ruhlarımıza sinmemesi, Başbakan’ın vergi müfettişlerini kızdığı müesseselerin üzerine gönderme yetkisinin olmaması lazım. Polisin ve yargının tarafsız kalması lazım.

LİDER PORTRELERİ

ERDOĞAN SADECE KENDİ İÇİNDEKİ AYNAYA BAKIYOR
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Erdoğan’ın en büyük sorunu, sadece kendi aynasına bakarak konuşması. Makul ve yumuşak bir tonda konuşsa, cumhurbaşkanlığı seçiminde oyu yüzde 70’e kadar çıkabilirdi. Kumaşı ondan daha iyi bir politikacı yok şu anda Türkiye’de. Başbakan, şu vitrin muhafazakârlığından vazgeçse, kendi içindeki aynaya değil de, toplum aynasına bakıp kendi kendini dolduruşa getirmese, üslubunu düzeltse daha iyi olur.

KAN GÖVDEYİ GÖTÜRMEDİYSE  ONLARIN PAYI ÇOK BÜYÜK
Bahçeli’nin tavrını nasıl buluyorsunuz?

- 1970’li yıllarda ülkücülük adına işlenen cinayetlerde arkadaşlarımı kaybettim. Ben, ülkücülere karşı mücadelede yetişmiş bir solcuyum. Ama rahmetli Türkeş de Devlet Bahçeli de son derece dikkatli, sorumluluk sahibi siyasetçiler. Bu ülkede kan gövdeyi götürmüyorsa, bunda MHP’nin payı büyük.

CHP’DEN AK PARTİ DİSİPLİNİ BEKLEMEK SOLA HAKARETTİR
CHP’nin üzerine çok gidilmesini yanlış ve haksız buluyorum. - CHP monolitik, otoriter biçimde yönetilen bir parti değil. Dünyanın her yerinde sosyal demokratlar biraz sallapatidir. Sosyalistliğin doğasında itiraz kültürü vardır. Son seçimlerde CHP’ye oy verdim, ama Öcalan ile görüşülmesini doğru buluyorum. Ak Parti’yi de yekpare sanmayın. Ben, “Türk hassasiyetini dikkate alın” dediğimde, çok sayıda Ak Partili milletvekili arayıp tebrik etti. Ama grupları onlara ses çıkarttırmıyor. Bakın şimdi Kılıçdaroğlu da üslubunu sertleştirdi. Bence ona yakışan bir üslup değil. Bunun sebebi dolduruş kültürü.

Yazarın Tüm Yazıları