BUNDAN yıllar önce fantezi denilecek bir teklifte bulunmuştum.
Teklifim şöyleydi:
"Eğer Türkiye yine krize girerse, milletvekillerinin maaşları düşürülsün."
O gün, para bolluğuna boğulmuş, büyüyen, işlerin tıkır tıkır yürüdüğü bir Türkiye’de yaşıyorduk.
Ufukta kriz falan yoktu.
Ben bu teklifi yaparken, arkamda 2001 ekonomik krizinin bıraktığı derin yaralar vardı.
* * *
O gün o yazıyı yazmamın sebebi ise, 2001 krizinin başlarında Ankara’nın içinde bulunduğu aymazlıktı.
Ülkenin başbakanı krizin farkında değildi.
Başbakan yardımcılarından biri, "Ne krizi, Ankara’da kriz falan yok" diyordu.
Bu lafa çok sinirlenmiştim.
Çünkü o sözlerin telaffuz edildiği gün, Hürriyet’in hemen yakınındaki İSTOÇ sanayi merkezinde binlerce insan işini kaybetmişti.
İzmir’den bir günde 25 bin kişinin işsiz kaldığı haberleri geliyordu.
O yüzden çok içerlemiştim.
Türkiye’de binlerce ailenin ocağı sönerken, bir devlet yetkilisi nasıl olur da böyle konuşabilir diyordum.
Daha sonraları biraz düşününce bu sözlerin nedenini anlamıştım.
O hükümet yetkilisi haklıydı.
Ankara’da kriz yoktu.
Milletvekilleri maaşlarını almaya devam ediyordu.
İşini kaybeden milletvekili yoktu.
Memurlar da maaşlarını almaya devam ediyordu ve devlet dairelerinde de tensikat yoktu.
Onlar maaşlarını almaya, işlerine gitmeye devam edince, alışveriş ettikleri manavlar da, kasaplar da, bindikleri taksiler ve gittikleri restoranlar da krizi hissetmediler.
Böyle olunca, kriz "Ankara’yı teğet geçti".
Ama Ankara’yı teğet geçen kriz, ülkenin geri kalan kısmının ciğerine saplandı.
O günlerde hepimiz çok acı günler geçirdik.
Hürriyet’ten 200’e yakın kişiyi çıkarmak zorunda kaldık.
Onların çoğu, mesleklerinin başındaki genç insanlardı.
Her birine bunun, "onların yeteneksizliğinden" değil, ekonomi yönetiminin beceriksizliğinden kaynaklandığını anlatmak zorunda kaldık.
Karı-koca çalışan arkadaşlarımızın birinden feragat etmek zorunda kaldık.
O günlerde tükettiğim alkolün ve sakinleştiricinin miktarı epey arttı.
İşsiz kalacağım korkusuyla epey uykusuz gece geçirdim.
* * *
Şimdi, Başbakan Erdoğan, "Kriz bizi teğet geçiyor" dediği zaman onu çok iyi anlıyorum.
Çünkü o da Ankara’da yaşıyor ve kriz hakikaten yine "Ankara’yı teğet geçiyor".
Yine işini kaybeden milletvekili yok.
Yine maaşı ödenmeyen, hatta maaşını geç alan milletvekili, bürokrat yok.
Yine Ankara’nın çok büyük bölümünde tensikat yok.
Devlet dairelerinde, TBMM’de çalışanlar, milletvekilleri zorunlu izne, tatile çıkarılmıyor.
Böyle olunca da kriz elbette Ankara’yı teğet geçiyor.
Ankara’da da dünyayı teğet geçen kuyrukluyıldız altında izdivaç devam ediyor.
İşte bu nedenle, o günkü teklifimi tekrarlıyorum.
Üstelik bu defa fantezi olarak değil, gerçekten tekrarlıyorum:
"Eğer ülke krize girmişse, milletvekillerine de ya ücretsiz izin verilmeli, ya da maaşları indirilmelidir."
Eğer onlar bu ülkeyi temsil ediyorlarsa, bütün ülkede işsizlik ne oranda arttıysa, Meclis’te de en azından o oranda maaş indirimine gidilsin.
* * *
Popülizmden nefret ederim.
Yaptığım bu teklif elbette püfür püfür popülizm kokuyor.
O yüzden eminim okuyan insanların büyük desteğini alacaktır.
Bunu böyle popüler bir alkış almak için yazmıyorum.
Tek isteğim, Ankara’da yaşayan milletvekillerinin ve ekonomiden sorumlu bürokratların krizi ciddiye almalarını sağlamaktır.
"Kriz Türkiye’yi teğet geçiyor" diyenlere bunu anlatmanın başka yolunun bulunmadığına inanıyorum.