Paylaş
***
Cumhurbaşkanı ilk konuşmasında kimseyi suçlamaz, kimseyi hedef göstermez, sadece mücadelede kararlılığını anlatır.
Cumhurbaşkanı o gece ülkedeki bütün inanç önderlerini çağırır, onlarla konuşur ve ortak bir tavır belirler.
***
Ülkedeki İslami kuruluşların temsilcileri ‘ama’sız, ‘lakin’siz kınama ve dayanışma mesajları yayınlar.
***
Ülkedeki bütün medya kuruluşları, siyasi görüşleri, inançları ne olursa olsun, katledilen meslektaşları ile dayanışma içine girer.
O derginin en çok dalga geçtiği gazetelerden biri olan sağ liberal Figaro “Özgürlük katledildi” manşetiyle çıkar.
Ülkenin bütün medya kuruluşları, derginin yayın hayatına devam etmesi için bütün imkânlarını seferber edeceğini ilan eder.
***
Ülkenin demokrat ve özgürlükçü vatandaşları, şehrin meydanında toplanıp tepkilerini gösterir, eğer fanatik kişiler aralarına karışırsa onları kovar.
***
Ülkenin bütün stadyumlarında o gece oynanan maçlardan önce anma törenleri yapılır, insanları hep bir ağızdan milli marşını söyler.
***
O derginin karikatürleriyle yerden yere vurduğu siyasileri, yazarları, sanatçıları her şeyi unutur, ölen insanların arkasında kenetlenir.
***
Aileler daha o andan itibaren bu olayı çocuklarına nasıl anlatacaklarını düşünmeye başlar.
Bu olayla yakından uzaktan ilgisi olmayan Müslümanlara karşı tepkinin oluşmaması için çocuklarına olayı mümkün olan en barışçı yoldan anlatırlar.
***
Milli Eğitim Bakanı bütün okullara psikiyatrları, psikologları gönderip bu olayın nasıl anlatılacağını öğretmenlerine aktarır.
***
Ülkenin aydınları, siyasetçisi, sokaktaki vatandaşı, bu olaylardan yılmayacağını ve ifade özgürlüğü için her türlü mücadeleyi vereceğini açıkça söyler.
***
Medeni, özgürlükçü bir ülkede 60 bin satan bir mizah dergisi böyle bir saldırıya uğrayınca, o dergi ertesi hafta 1 milyon basılır ve satılır.
***
Medeni bir ülkede yaşayan insanları “vatandaş” yapan ruh, işte bu özgürlükçülük ve demokrasiye bağlılıktan beslenir.
Medeni bir ülkede işte bu ruhtan bir millet doğar.
Tek millet...
***
Düşünce ve ifade özgürlüğünü savunan, koruyan, demokrasisine sahip çıkan medeni ülkeler gelişir...
Ayakta kalır...
Bu değerlerin hâkim olduğu coğrafyaların insanları ülkelerine sevgiyle bağlanırlar ve eşit birer vatandaş olarak yaşarlar.
***
Fransa işte bunu yaptı.
Bu ülkede 6 yıl yaşadım.
Eğitimimin bir bölümünü orada yaptım.
1968 Mayıs hareketinin hemen ertesiydi.
O özgürlükçü rüzgârlarda ben de yürüdüm.
Ve bundan dolayı kendimi şanslı hissediyorum.
Bu ülke bana da bu değerleri öğretti.
***
O yüzden bugün ben de “Charlie’yim...”
Çarşamba günü yayınlanacak 1 milyon Charlie Hebdo dergisinden 2 kopya da ben alacağım.
Birini saklayacağım.
Ötekini de Oğuz Aral ve Reiser’in karikatürünün bulunduğu İzmir Karikatür Müzesi’ne hediye edeceğim.
Gelecek kuşaklar, demokrasinin, özgürlüğün, ifade özgürlüğünün ne olduğunu görsünler diye...
Ve o özgürlükler uğruna gerektiğinde hangi bedellerin ödendiğini anlasınlar diye...
Beni hüngür hüngür güldüren karikatür
BU karikatürü önce televizyonlarda, sonra internette gördüm.
Kimin aklına geldi, kim koydu bilmiyorum ama gördüğüm an, içimdeki duygu başlıktaki gibiydi.
Beni hüngür hüngür güldürdü...
Bu kavramı da dün Yılmaz Özdil’in yazısından öğrendim.
Amerikalı çizer Charles M. Schultz’un harika Peanuts karakteri Charlie Brown’ı başını ellerinin arasına alıp ağlarmış gibi gösteren bu çizgi çok etkileyiciydi.
Charlie Brown hep acı çeken, sıkıntılı, hep başarısızlığa uğrayan gariban karakterdir.
Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıdan sonra Gezi dönemine benzeyen bir karikatür ve illüstrasyon dalgası geldi.
Çok yaratıcı şeyler çiziliyor...
Fransız televizyonları yolda insanların eline boş küçük bir karatahta vererek, bir şey çizmelerini istiyor.
Bu dalgaya ben de Charlie Chaplin’den yaptığım şu küçük uyarlamayla katılıyorum
ŞARLO HEBDO...
Paylaş