Paylaş
DÜN öğle saatlerinde Etiler'den Bebek'e doğru giderken bir şeyin farkına vardım. Belki de aylardır kendimi ilk defa iyi hissettim.
Yollar bir hafta öncesine göre daha kalabalıktı.
Sanki ekonomik krizden çıkıyormuşuz gibi bir duyguya kapıldım.
Belki sadece bir his, belki gerçeği hiçbir biçimde yansıtmıyor.
Ama ben kendimi böyle hissettim.
* * *
İşte Mirkelam'ın yeni CD'sini böyle havada dinledim.
Birden iki yıl öncesine döndüm.
Yine böyle güzel bir ilkbahar gününde Paris'te Champs Elysee Bulvarı üzerinde bir kafenin terasında oturuyordum.
Önümde buz gibi bir bira vardı. Le Monde Gazetesi'ni okuyor, ama birinci sayfadaki haberleri de böyle güzel bir gün için çok sıkıcı buluyordum.
Birden, kalabalıkta yürüyen insanlar arasında sıcak bir yüze takıldım.
Mirkelam'dı.
Yanında eşi vardı.
Sıcak gülücüklerle bana doğru geldiler.
İnsanlar yabancı şehirlerde daha da akraba olurlar.
Birbirimize sarıldık. Birbirimizi gördüğümüze çok sevinmiştik. Ayakta bir süre sohbet ettik.
Mirkelam'ı daha ilk CD'sinde çok sevmiştim.
Bazı sesler insanın hafızasına görüntülü olarak yerleşir. Tarif edemezsiniz, ama dinlediğiniz zaman, tıpkı yabancı bir ülkede akraba görmüş gibi sevinirsiniz.
Dün bütün gün Mirkelam'ı dinledim.
Gazeteciler nedense, en sevdikleri insanlara, en yakınlarına karşı ihmalkár olurlar.
İçlerindeki gizli bir münafık onları her an, yakınlarına, sevdiklerine haksızlık yapmaya tahrik eder.
O komplekse, bu insanlara karşı hep bir oktav alttan alırsınız, hep notunu düşük verir, iki puan aşağı indirirsiniz.
* * *
Ama bazen dinlediğiniz müzik sizi öylesine içine alır ki, içinizdeki o münafık herife, affedersiniz, güzel bir ‘‘H...r’’ çekersiniz.
Başka münafıkların eleştirisini de göze alarak, yaşadığınız bu hoşluğu herkesle paylaşmak istersiniz.
O ses, o güzel ve akraba ses, içinizdeki bütün ipoteği kaldırır.
Tıpkı ‘‘Unutulmaz’’ şarkısı gibi.
Şarkıdaki o muhteşem karasevdalı intizar dilinizden dökülüverir:
‘‘O an dudakların sızlasın
Başka biri öptüğünde...’’
* * *
Mirkelam geçen gün gazetenin barına geldi.
Küçük ve masum bir çocuk gibiydi.
Bir anda hepimizin sevgisini kazandı.
Yeni CD'deki, ‘‘Mojo’’ ritimli şarkıların bu yaz bol bol dinleneceğine eminim.
Ama benim gibi yalnızlık mağaralarının insanları, eminim, ‘‘Unutulmaz’’ı, ‘‘Yazık Günah’’ı, ‘‘Erenköy’’ü tercih edeceklerdir.
‘‘Yazık Günah’’ın o klasik müzik tadı veren girişinde herhalde başka hazlar bulacaklardır.
Mirkelam bana bazen kendi hayatıma ait bir ‘‘gençlik filmi’’ gibi geliyor.
Başrolünde kendimi buluyorum. O yıllarda ıskaladığım dansları, epeyce gecikerek şimdi bu şarkılarla ediyorum.
Bu ertelenmiş danslardan, hem hüznü, hem de dün Etiler'den Bebek'e inerken hissettiğim duyguları alıyorum.
Mirkelam'ı dinleyin. Ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Özellikle bu iki şarkıyı.
* * *
Gazetedeki barımızın geçen hafta bir misafiri daha vardı.
Tarkan geldi. Onu da yıllardır görmüyorum.
Tarkan, Mirkelam'dan farklı bir kişiliğe sahip.
Mirkelam, 1970'lerde kaybolmuş, ama bugünlerde yeniden geri dönen bir masumiyetin cismani temsilcisi.
Tarkan ise hálá iktidarda olan çağdaş bir cinselliğin dört dörtlük sembolü.
Hem Türk, hem Latin bir süperstar.
Onun da ilk şarkısı çıktı. ‘‘Kuzu Kuzu’’yu iki üç defa dinledim.
Çevremde birçok insan beğendi. Ben ise henüz bir fikir sahibi olamadım.
O yüzden CD'nin öteki şarkılarının da çıkmasını bekliyorum.
Bu çocuklar, benim yarım asırlık ömrümde hep beklediğim bir Türkiye'nin genç yüzleri.
Onları çok seviyorum.
Onları her gördüğümde, yabancı bir ülkede akrabalarla karşılaşmış gibi oluyorum.
Çünkü onlar beni hep, Etiler'le Bebek arasındaki o tatlı güzergáha yönlendiriyorlar.
Paylaş