Paylaş
Yazar olmanın, hele hele çok satan bir halk gazetesinin yazarı olmanın çok keyifli tarafları vardır.
Ama bir tanesi var ki, bana göre en keyiflisi odur.
Çünkü o, insana müthiş bir keyfiyet hazzı verir.
Ben buna, ‘‘masum bencillik’’ diyorum.
Siz isterseniz, ‘‘Beyaz egoizm’’ deyin.
Tıpkı, insanın hayatını kolaylaştıran, ‘‘Beyaz bir yalan’’ gibi.
Masum ve zararsız...
Neden böyle bir giriş yaptım?..
Bakın anlatayım...
* * *
Bir haftadır, Türkiyeli Ermeni gençlerden oluşan bir topluluğun CD'sini dinliyorum: Anadolu Ermeni Halk Müziği.
Topluluğun adı, Knar.
Türkiye Ermenileri'nin şarkılarını söylüyorlar.
Çok tanıdık, fevkalade akraba şarkılar.
Ve mükemmel bir ses.
Firuz'la Soeur Marie Keyrouz karışımı bir ses rayihası.
CD'nin özellikle bir ve beşinci şarkıları.
Bu ikisine takıldım.
Sanki bir Ermeni uzun havası.
Komplekslerinden arınmış bir Türkiye coğrafyasının ne kadar zengin olduğunu, ne kadar rengarenk olduğunu hissediyorsunuz.
Sonra daha geçen hafta, bir şarkıcının sırf adı yüzünden sahneye çıkamadığını hatırlayıp düşünüyorsunuz.
Böyle bir akılsızlık karşısında ne yapmak lazım?
Kahrolmak mı?
Yoksa dalga mı geçmek?
* * *
Oysa Anadolu Ermenileri'nin müziğini dinledikçe çok güzel bir şeyin farkına varıyorsunuz.
Onlarla ortak olan tek şeyiniz, sadece taşıdığınız ortak nüfus kağıdı, ortak pasaport değil.
Sizi birbirinize bağlayan tek şey, aynı ülkenin vatandaşı olmak değil.
Onların çok ötesinde, görünmez bağlar, çok sağlam sicimler var.
İsteseniz de var, istemeseniz de...
O türküler, o uzun havalar, o ritm, o sazlar insanı inkar ediyor.
İbrahim Tatlıses'in o muhteşem ‘Saza niye gelmedin’ini dinlerken, içinize, oranıza buranıza neler oturmuşsa, Anadolu Ermenileri'nin türkülerinde de aynı duygular gelip, ruhunuzun en ücra köşelerini, en tenha mahallelerini iskana açıyor.
Demek ki, artık unutulması gereken o gaddar anılar, tarihin bir kenara bırakılması gereken acıları bile bu gizli sicimleri koparamamış.
O zaman düşünüyorsunuz...
Madem bu ipleri koparamıyoruz, madem bu ipler çok güzel akrabalıkları kuruyor, öyleyse niye hatırlayalım?
Bırakın, tarih geçmişle başbaşa kalsın.
* * *
Bu güzel şeyleri dinlerken, aklım CD'yi çıkaran ‘Kalan Müzik’in sahibine takılıyor.
Kendisini hiç görmedim.
Telefonla dahi görüşmedim.
Oysa ne kadar ayıp.
Açıp bir telefon etmeliydim.
Önümde 20-25 tane CD duruyor.
Gazeller, kantolar, Sabite Tur Gülerman'lar, Laz türküleri; Ege şarkıları, Balkan şarkıları...
Kaybolup gittikleri arşivlerden, unutuldukları orta odalardan, teknolojik ihanetlerden, kısaca zamanın istibdadından kurtarılmış, rehabilite edilmiş onlarca, yüzlerce eser ve sanatçı.
Hepsinin arkasında aynı insanın güzel ihtirası var .
Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık'ın.
Bu müthiş müzik arkeoloğu'nun.
Onun, müziğin SİT alanlarında yaptığı kazılarla bu keyifleri yaşıyoruz.
İşte o insana bu keyifler için teşekkür etmeliydim.
Tembellik mi?
Kendi kendime de o kadar acımasız olmak istemiyorum.
İhmal diyeyim.
* * *
İşte ben bu yüzden, yazarlığı keyifli buluyorum.
Bazen size bu ihmalleri bir pazar sabahı tamir etme imkánı veriyor.
Bir de sizi çok etkileyen bir şeyi çok sayıda insanla paylaşma keyfini.
Bu beyaz ego'muzla, konu meydanında dolaşma keyfini.
İşte bunu seviyorum.
Paylaş