Mankenlik Claudia Schieffer'i bırakıyor

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Claudia Schieffer mankenliğe veda ediyormuş. Acaba gerçek bu mu, yoksa tam tersi mi?

Yoksa mankenlik mi onu terk ediyor?

Neden böyle düşünüyorum, bakın anlatayım.

* * *

Geçen yaz başında Washington'un bizim Akmerkez'e benzeyen büyük mall'larından birinde dolaşıyordum.

Bir ara gözüm Calvin Klein butiğinin vitrinine takıldı.

Vitrinde büyük bir poster vardı.

Calvin Klein, yeni bir elbisesi için manken olarak Amerikalı bir kadın gazeteciyi kullanmıştı.

Kadın öyle çok güzel, çok alımlı biri de değildi.

Belki sıradan, belki de sıranın üç santim üstü bir dış görünümü vardı.

Ama uzun uzun o postere baktım.

O elbisenin içini dolduran bir Claudia Schieffer yoktu. Ama elbisenin içi yine de doluydu.

Elbisenin içini dolduran başka bir şey vardı.

Sonunda buldum.

Elbisenin içini dolduran, elbiseyi taşıyan bir tavır vardı.

* * *

Belki tesadüf, belki sadece Calvin Klein'a özgü bir uçukluk diye düşündüm.

Blucin reklamlarında raşitik genç kızları, avurtları çökmüş, çöp gibi delikanlıları manken olarak kullanan bir moda dehası, bir gazeteciyi de manken olarak kullanabilirdi.

Ancak geçenlerde bir dergiye bakarken bu defa bir başka Amerikalı modacının mankenine takıldım.

Bu defa Donna Karan'dı.

Mankeni tarif etmeye çalışayım.

Elliyi biraz geçmiş, 60'a henüz gelmemiş bir kadın.

Grek veya hispanik bir yüz. Arkaya taranmış yarısı beyaz saçlar.

Buruşuklukları çok belirgin bir surat.

Kırışıklıkları hiç saklamayan, onunla barışık, hatta hoşnut bir ifade.

Üzerinde belinin altına kadar sarkmış, hayır dökülmüş bir kazak.

Elleri cebinde, hafif öne eğilmiş, yere bakan bir kadın.

Üzerindeki kazağı alıp, yerine siyah bir elbise giydirseniz, başına siyah bir örtü taksanız, Zorba filminin acımasız ağıtçılarından birisi olacak.

Ama Donna Karan'ın mankeni...

* * *

Geçen hafta elime Ermenegildo Zegna'nın 1998-99 erkek elbisesi kataloğu geldi.

Katalog sayfalarını karıştırıyorum.

Her şey var, iki şey yok.

Bir; yakışıklı, Yunan heykeli gibi erkekler. İki; elbiseler.

Mankenleri ve elbiseleri görmüyorsunuz. Göremiyorsunuz.

Katalogda daha çok yüzler, boyunlar ve omuzların bir kısmı var.

Ama öyle Bradd Pitt'vari delikanlılar değil.

Ellinin üzerindeki erkekler, beyaz saçlı yüzler.

Bir de hareket halindeki flu gövdeler.

Elbiseyi değil, hareketi görüyorsunuz.

Kostümü değil, tavrı seyrediyorsunuz. Hareketin müthiş estetiğini, etkileyici dilini yakalıyorsunuz.

Elbiseyi manken değil, yüz, mimik, tavır ve hareket taşıyor.

Güzelliğin bileşenleri, gövdeden harekete taşınıyor.

* * *

Bunu yıllar önce bir başka modacı, hem de bir Türk modacı denemişti.

Mudo, 1980'li yıllarda işadamlarını, gazetecileri, sanatçıları model haline getirmişti.

Elbiseyi değil, tavır ve hareketi pazarlamıştı.

Çok da başarılı olmuştu.

Şimdi dünya buraya gidiyor.

Elbiseyi bile gölgede bırakan bir insan güzelliği, yerini elbiseyle barışık, ona ruh veren bir tavra ve harekete bırakıyor.

Tavır, 2000'li yılların yeni mankeni oluyor.

Tavır, belki de kravattan daha önemli bir aksesuar haline geliyor.

* * *

İşte bu yüzden aynı soruyu yine soruyorum:

Acaba Claudia Schiffer mi mankenliği bırakıyor, yoksa mankenlik mi onu?



Yazarın Tüm Yazıları