Libya’yla yaptığımız anlaşmanın aynısını İsrail ile de yapmalıyız

HAYATIMIN ilk Facetime tanışmasını dün Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı ile yaptım.

Haberin Devamı

Yani Türkiye ile Libya arasında yapılan deniz anlaşmasının fikri mimarı...

*

Onu 2019 yılına damgasını vuran 20 insandan biri seçmiştim.

Libya’yla yaptığımız anlaşmanın aynısını İsrail ile de yapmalıyız

Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin yeni denizaltısının Gölcük’te suya indirilişi töreninde adını vererek oynadığı rolü övmüştü.

Türkiye’nin son yıllarda yaptığı en akıllı diplomatik atağının arkasında onun yıllardır sürdürdüğü akademik çalışmanın büyük etkisi vardı.

Komutanı Facetime’dan arayarak tanıştım ve görüntülü olarak konuştum.

*

Üzerinde beyaz denizci gömleği ile tipik bir Deniz Kuvvetleri komutanı...

Bana büyük bir heyecanla Libya ile yaptığımız anlaşmayı anlattı.

Haberin Devamı

“Cumhurbaşkanı olmasaydı bu rafa kaldırılmış, akademideki bir çalışma olarak kalacaktı. Onun gerçekçiliği ve cesareti sayesinde uygulandı” dedi.

*

Sonra bana bir soru sordu:

“Şimdi bundan sonra atmamız gereken çok önemli bir adım daha var. Nedir tahmin edin...”

Tahminde bulunamayınca beni şaşırtan şu sözleri söyledi:

“Bundan sonra mutlaka atmamız gereken adım şudur. Libya ile yaptığımız bu deniz anlaşmasının aynısını en kısa sürede İsrail ile de yapmalıyız...”

*

“Kesinlikle bu adım atılmalı” diyor.

Üstelik bunu bugün söylemiyor.

“Libya makalesini yazdıktan iki yıl sonra ikinci bir makale yazıp bunu önerdim” diye devam ediyor.

İyi de bu nasıl olacak?

Belki de “Monşer diplomasisi” diye aşağılanan, klasik Cumhuriyet diplomasisine dönüş zamanı geldi.

Z KUŞAĞI... ‘ÇARESİZ EV KADINLARI’ NEDEN ‘PARAŞÜT EBEVEYN’E DÖNÜŞTÜ

Libya’yla yaptığımız anlaşmanın aynısını İsrail ile de yapmalıyız

BU yazıyı yazmamın nedeni, geçen yılın son cumartesi günü New York Times’ta yayınlanan bir yazı oldu.

New York Times bugünün anne-babalarını “paraşüt ebeveyn” olarak niteleyip eleştiriyor ve en büyük özelliklerinin, “Çocukların önündeki bütün engelleri kaldırmak için çaba göstermek” olduğunu yazıyor.

Haberin Devamı

Böylece “Hazırlopçu bir Z kuşağının” oluştuğu anlatılıyor.

Bunlara örnek olarak da “Çaresiz Ev Kadınları” dizisinin oyuncusu Felicity Huffman’ın, çocuğunu iyi bir okula yerleştirmek için sahte kişileri sınava sokması veriliyor.

İşte o nedenle Stanford Üniversitesi eski dekanlarından Julie Lythcott-Haims “Yetişkin Bir İnsan Nasıl Yetiştirilir” adlı kitabının altbaşlığı olarak şu tavsiyeyi yazmış:

“Aşırı korumacılık tuzağına düşmeyin ve çocuğunuzu başarıya hazırlayın...”

Aradan 50 yıl geçmiş...

Demek ki hâlâ çocuklarımıza iyi birer anne-baba olup olmadığımıza karar verebilmiş değiliz.

BAŞKANLIK SARAYINDA KİMSE SEVİŞMİYORMUŞ

Libya’yla yaptığımız anlaşmanın aynısını İsrail ile de yapmalıyız

DÜN en ilginç haberi Le Figaro Magazine’de okudum.

Haberin Devamı

Elysee Sarayı’nın önde gelen çalışanlarından biri dergiye yaptığı açıklamada “Saray’da artık kimse sevişmiyor” demiş. Bunu da şöyle açıklamış:

“Evvelden saraydaki hiçbir odaya kapısını uzun uzun çalmadan giremiyorduk. Çünkü içeride nasıl bir durumla karşılaşacağımızı bilemiyorduk. Oysa şimdi kapıyı çalmadan giriyoruz...”

Bunu da yeni Başkan Macron’un çok çalışmasına bağlamış.

O sarayda Mitterrand’ın, Giscard d’Estaing’in, Sarkozy’nin, Chirac’ın maceralarını çok iyi bildiğim için ben de şunu söyleyebilirim.

Demek ki Elysee Sarayı artık Fransız ruhunu ve eğlencesini kaybetmiş...

YENİ EL CLASİCO, MANCHESTER CİTY-LİVERPOOL MAÇI MI OLDU

S SPORT’taki Premier Show’un hastasıyım. İbrahim Altınsay, Uğur Meleke, Ali Erim ve Emre Özcan’ın her hafta canlı yayında tartışmalarını sonuna kadar izliyorum. Son tartışmada ilginç bir soru soruldu.

Haberin Devamı

Avrupa’nın bir numaralı derbisi hangisi...

Bugüne kadar çoğu insan için bu Real Madrid’le Barcelona arasındaki El Clasico’ydu.

Ancak Uğur Meleke Premier Show’da bunun yerini artık Manchester City-Liverpool maçının aldığını söyledi.

Maç kalitesi açısından belki doğru.

Ama ben rekabet ve kültür açısından hâlâ El Clasico diyeceğim....

69’LULAR İYİ BİRER ANNE VE BABA OLABİLDİLER Mİ

Libya’yla yaptığımız anlaşmanın aynısını İsrail ile de yapmalıyız

TANSU geçen gün Gülümsün’le çekilmiş bu fotoğrafımı gönderdi.

Paris’te öğrenci olarak kaldığımız evde çekilmiş.

Yıl 1972 olmalı...

Gülümsün 3-4 aylık...

*

O gece uyandım ve uzun uzun bu fotoğrafa baktım...

Woodstock’un üzerinden 3 yıl geçmiş...

Libya’yla yaptığımız anlaşmanın aynısını İsrail ile de yapmalıyız

Pink Floyd rüzgârları esiyor...

Biz 69 kuşağı(*) çocukları çok genç evlendik... Çok genç çocuk sahibi olduk...

Haberin Devamı

Bazılarımız devrimciydik... Bazılarımız kafamızdaki, San Francisco’nun “Komün hippi çiftliklerine” çekilmiştik...

Crosby, Stills, Nash and Young’ın “Teach Your Children” şarkısını dinliyorduk.

Onları, ilgisizlik sınırına dayanacak şekilde özgür bırakıyor, kendi başına buyruk, özgürce düşünen çocuklar olsun istiyorduk...

*

Şimdi Gülümsün ve onun kuşağının çocuklarına olan olağanüstü ilgilerini gördükçe, bazen kendi kendimi büyük bir suçluluk duygusu ile mücadele eder halde buluyorum.

*

Öyle anlarda kendi kendime soruyorum...

“Biz 69’lular acaba iyi birer anne-baba olabildik mi...”

Hele hele şöhretli anneler ve babalar...

Ve açıkçası artık şüpheliyim...

*

Sonra yıllar geçti ve bir gün Gülümsün bana öyle bir şey söyledi ki...

Çocuğumuzun eğitimi ile ilgili ideallerimiz birden sorular haline dönüştü...

.......................................

(*) Benim için 1968 sadece siyasi bir hareketti. Asıl devrim yılı 1969’du... Çünkü onu izleyen 50 yılı etkileyecek olan bütün kültürel olaylar o yıl yaşandı... O nedenle kendimi tarif etmek için artık 68’li değil, 69’lu diyorum.

KIZIM BİR GÜN BANA BİR ‘FİL ADAM’ MESELESİ AÇTI Kİ

- 1982 yılıydı...

Bir yıl önce çıkan “Fil Adam” filmi Türkiye’ye gelmişti...

Hilkat garibesi olarak doğmuş, yüzü file benzeyen, sırtındaki kambur dolayısıyla geceleri boğulma tehlikesi geçirdiği için hiç uyuyamayan bir adamın, toplum tarafından dışlanmasını, aşağılanmasını anlatıyordu...

Kızımı iyi bir insan olarak yetiştirmek için bu filme götürdüm...

*

Aradan 30 yıl geçti...

Baba-kız dertleştiğimiz bir akşam Gülümsün, “Baba biliyor musun hayatın boyunca bana yaptığın tek kötülük ne oldu” diye sordu ve yıllardır içinde biriktirdiği duyguyu anlattı:

“Beni 9 yaşımda ‘Fil Adam’ filmine götürdün. Bu film beni o kadar kötü etkiledi ki, yıllarca yatık uyuyamayan o adam gözümün önünden gitmedi. Yatarak uyursam onun gibi boğulup ölebileceğim korkusuyla yaşadım. O yüzden o filmi hiç
sevmedim. Siz o konuyu ne zaman açsanız, bana hâlâ çok kötü şeyler hatırlatıyor.”

*

Oysa biz hâlâ Crosby, Stills, Nash and Young dinliyorduk.

Hâlâ özgür çocuklar yetiştirmeye çalıştığımıza bütün kalbimizle inanıyorduk... Onlara hiç müdahale etmemenin, kendi kişiliklerini kendilerinin bulmaları için en iyi yol olduğunu düşünüyorduk.

O EFSANE ŞARKI BİZE NE DİYORDU

CROSBY, Stills, Nash and Young’ın “Teach Your Children” şarkısı 1969 yılında kaydedilmişti ve sözlerinin bir bölümü şöyleydi:

“Çocuklarına şunu iyi öğret,
Babalarının cehennemi ağır ağır akıp gitti
Ve çocuklarını hayallerinle besle
Bu hayallerden hangisiyse seçimleri, sen onu bileceksin
Onlara asla neden de sorma, şayet söyleseler emin ol ağlarsın
Bu yüzden yalnızca onlara bak, iç geçir ve seni sevdiklerini bil.”

HER İKİ İMAM HATİPLİ ÖĞRENCİDEN BİRİ MUTSUZ

PISA, bütün dünyada 15 yaşındaki 32 milyon öğrenciyi temsilen 500 bin öğrenci üzerinde bir araştırma yapmış.

2018 araştırmasının sonuçları geçen ay ortaya çıktı.

*

SORU 1: “Kendinizi okulunuza ait hissediyor musunuz?”

“Hayır hissetmiyorum” diyenlerin oranları şöyle:

- Anadolu liseleri yüzde 27.5

- Meslek liseleri yüzde 29.1

- İmam hatip liseleri yüzde 54

*

SORU 2: Okulunda kendini garip hissediyor musun?

“Evet garip hissediyorum” diyenler.

- Anadolu liseleri yüzde 23.4

- Meslek liseleri yüzde 26.5

- İmam hatip liseleri yüzde 46.9

KATKIDA BULUNANLAR

Sayfa Editörü: Firuzan Demir

Foto Editörü: Murat Şaka

Düzeltmen: Metin Usta

Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin

Yazarın Tüm Yazıları