PAPA Jean Paul öldüğü akşam Hürriyet Gazetesi’nin yönetim kurulu toplantısı için Berlin’deydim.
Akşam yemekte Bild Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’la birlikteydik.
Papa’nın ölüm haberi geldiği andan itibaren cep bilgisayarı hiç durmadan çalıştı.
Katolik bir papanın ölümünün, Katoliklerin az farkla da olsa azınlıkta bulunduğu bir Almanya için ne kadar önemli olduğunu o akşam anlamıştım.
Bild Papa’nın ölümü için özel sayı hazırlamıştı.
* * *
Dün öğle saatlerinde Kai Diekmann aradı.
Karikatür olayı ile başlayan krizin büyümesi onu da rahatsız etmişti.
"Bild Almanya’nın en büyük gazetesi. Hürriyet de Türkiye’nin en büyük gazetesi. Birlikte bir şey yapalım" dedi.
Hiç tereddüt etmeden "Haklısın, yapalım" dedim.
Şimdi ortak bir proje üzerinde çalışıyoruz.
Amacımız, karikatür olayının Hıristiyan ve Müslüman dünya arasında yarattığı bu derin krizin giderilmesine kendi çapımızda katkıda bulunmak.
Telefonu kapattıktan sonra düşündüm.
Hepimizin gözünden kaçan bir nokta var.
Hıristiyan dünyasının, "dini hassasiyetleri kuvvetli olan" yayın organlarının hiçbiri, bu çirkin karikatürleri basmadı.
Zaten karikatür de Danimarka gibi, Avrupa’nın Hıristiyan inançlarının periferisinde kalan bir ülkenin, marjinal sayılabilecek bir gazetesinde yayınlandı.
Hazreti İsa’yla ilgili karikatürlerin yayınlanmasına karşı çıkan gazeteler, Hazreti Muhammed’le ilgili karikatürlerin yayınlanmasını da eleştiriyorlar.
* * *
Ben, Danimarka ve öteki bazı Kuzey ülkeleri hakkında eskiden beri şu eleştiriyi yapıyorum.
Bu ülkelerin ekonomik sorunları yok.
İnsanlarının geleceği daha, doğdukları an güvence altına alınıyor.
Büyük etnik sorunları bulunmuyor.
Bizimki gibi, sınır boylarında maraza çıkaracak komşulara sahip değiller.
Böyle bir ortamda, onlara başka ülkelerin sorunlarıyla uğraşmaktan başka yapacak iş kalmıyor.
Türkiye gibi ülkelerin etnik, dini ve siyasi sorunlarına kraldan fazla kralcı bir duyguyla yaklaşıyorlar.
* * *
Bu Danimarka, karikatür olayında tam anlamıyla duvara tosladı.
Başka ülkelerin duyarlılıklarını ne kadar bilmedikleri ortaya çıktı.
Emin olun, onlara duyulan öfkenin altında, Hazreti Muhammed’e sahip çıkmak kadar, eskiden beri birikmiş bu tepkilerin de etkisi var.
Danimarka, gerek başbakanı gerek basını ile bu krizi çok kötü yönetti.
Samimi bir özürle bu sorun daha ilk gün önlenebilirdi.
Ama ısrarla bu konuyu "basın özgürlüğü" paketinin içine sokmaya çalıştılar.
Oysa onlar bunu söylerken, kriz, paketin içinden fırlayıp uluslararası bir mesele haline gelmişti bile.
Danimarkalılar adına konuşmak elbette bize düşmez.
Ama İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka gibi ülkelerde yaşayan samimi insanlara şunu söylemeden de edemeyeceğim.
Başka ülkelerin işlerine çok gereksiz ve sorumsuzca müdahale ediyorlar.
Başka ülkelerin dini, etnik, siyasi sorunlarına karışırken, o ülkelerin insanlarının hassasiyetlerine hiç mi hiç dikkat etmiyorlar.
Bir Ermeni veya Kürt meselesi onlar için, kendi dış politikalarının "en önemli gündem maddesi" olabiliyor.
Bir Orhan Pamuk, dış politikalarının tüm ekseni haline gelebiliyor.
Ama "Türkler 30 bin Kürt öldürdü" sözünün Türklerin ruhunda açtığı derin yarayı asla görmüyorlar.
* * *
Olsun, itirazımız yok.
Ama bunu yaparken, bizimki gibi toplumların çok büyük bölümlerinin hassasiyetleri, üzüntüleri hiç dikkate alınmazsa, tepkilerin borç hanesinde böyle yüklü meblağlar biriktiğini de bilmeleri gerekir.
Karikatür olayı Kuzey ülkelerinin bu nobran ve hoyrat davranışının değerlendirilmesi açısından da önemli.
NOT: Bugünlerde bir çok kişiye benim adıma dini içerikli bir e-mail gönderildiğini öğrendim. Bunun benimle hiç bir alakası yoktur. Kimin tarafından gönderildiğini araştırıyorum.