Paylaş
“Melancolie... in settembre...”
Eylül hüznü...
THY uçağının penceresinden dışarı bakarken, farkında olmadan, çocukluk yıllarımdan kalan bu şarkıyı mırıldanıyorum.
Peppino di Capri’nin memleketine geliyorum. Hayatımda Napoli’ye ilk defa geliyorum.
Hem de ne için biliyor musunuz? Terzilik öğrenmeye...
Elbiseleri robotların diktiği bir çağda, işaret parmağına yüzük takmış bir terzinin, mahir hareketlerle bir elbiseyi dikmesine tanık olacağım.Yani bazılarımızın, ölmek üzere olduğunu sandığı bir mesleğin nasıl da yaşadığını göreceğim.
Pazartesi günümün tamamını fabrika haline dönüşmüş bu terzihanede geçireceğim. Kiton’un kurucusu Ciro Paone’nin kızı Maria Giovanna Paone ile terziliği konuşacağım.
Nereden çıktı bu terzilik merakı diyeceksiniz? Tabii ki, genel yayın yönetmenliğinden sonra yeniden keşfettiğim erkek takım elbisesine ilgimden.
Ama daha çok, gençliğe ait bir hatıradan. 1970’li yıllarda Paris’te iki yıl bir konfeksiyon atölyesinde çalışmıştım. Ayıptır söylemesi iyi bir ‘coupeur’üm. Yani patronu çıkarılmış kumaşları kesmeyi iyi bilirim.
Maria Giovanna, 40’lı yaşlarında tipik bir İtalyan kadını. Babası Ciro Paone bir sağlık sorunu nedeniyle geri plana çekilince, Kiton markasının yönetimi kız kardeşiyle ona kalmış. İki de kuzenleri var...
Üniversiteye gitmemiş. “Ben, kardeşim ve kuzenlerim, hiçbirimiz üniversiteye gitmedik. Okulumuz burasıydı” diyor.
Akşam yemekte buluştuğumuzda eşinden ilginç bir şeyi öğreniyorum. Maria Giovanna, akşamları yatakta yanına kaşmir bir kumaş alırmış. “Onu okşamadan uyuyamıyor” diyor.
Kumaş deposundan elbiselerin dikildiği üretim bölümüne geçiyoruz. Türkiye’de gördüğüm fason üretim yapan fabrikalardan çok farklı bir yer.
Burası bir konfeksiyon üretim mekânı değil. Büyük bir terzihane. Giriş kısmında masaların üzerinde çıkarılmış patronlar var. Salonda, altı yedi kişilik gruplar dikiş dikiyor. Görüntü bildiğimiz klasik terzihane görüntüsü. Gruplar karışık değil. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı grupta çalışıyor. Kadınların oturuş ve çalışma biçimi, sanki evdelermiş gibi bir his veriyor insana. Çalışırken iPod veya radyodan müzik dinlemek serbest.
Yani burada bant sistemi geçerli değil. 21’inci yüzyılın üretim felsefesine tam ters bir yer. Diyorum ya, devasa bir terzihane...
Terzilik ölmüyor... Tam aksine iyice standartlaşan bir dünyada, fark yaratmanın en etkili yolu oluyor.
YAHUDİLERİN ASTAR MERAKI TÜRKLERİN AVRUPA TARZI
BİÇME VE İNCE İŞ ERKEKLERİN Fabrikada biçme ve ince el işçiliği gerektiren parçaların hepsini erkekler yapıyor. Mesela ceketin en zor kısmı cep montajını hep erkekler yapıyor.
MAKİNE VE KRAVAT KADININ Buna karşılık makine işçiliği kadınlarda. Ayrıca düğme ve ilik işi de kadınların. Kravat ve gömlek üretiminin tamamına yakınını kadınlar yapıyor.
BİR CEP 45 DAKİKA Elbisenin en zor kısmı cepler. Bunu sadece erkekler yapıyor. Bir cebin elle takılması 25 dakika sürüyor.
AMERİKALILAR RAHAT Siparişlerde her ülkenin kendine ait karakterleri çıkıyor. Mesela Amerikalılar elbise rahat olsun istiyor.
TÜRKLER AVRUPA TARZINDA Japonların slim, yani vücudu sımsıkı saran elbise talebi var. Türkler ise daha çok Avrupalı tarzında istiyor. Yani modayı izliyor.
YAHUDİLERİN ASTAR TERCİHİ Astar yünlü kumaş ve at kılından yapılıyor. Yahudiler genellikle, elbise kumaşının aynısından astar tercih ediyor.
TERZİLERİN YAŞI 52 Yeni kuşak gelinceye kadar terzilerin ortalama yaşı 58’miş. Okuldan gelen öğrencilerle bu ortalama 52’ye inmiş.
BİR ELBİSEDE 25 PARÇA Bir erkek elbisesinde 30’a yakın parça var. Bir kravatta yedi katlama. Bir kumaştan iki kravat çıkarıyorlar.
MALİYETİN YÜZDE 30’U KUMAŞ Bir erkek giysisinin maliyetinin yüzde 30’unu kumaş oluşturuyor. İşçilik de maliyette çok önemli.
GÜNDE 70 ELBİSE Fabrikadan günde 70 takım erkek elbisesi çıkıyor. Bunun yüzde 60’ı hazır, yüzde 40’ı ısmarlama.
ISMARLAMA ARTIYOR Ismarlama elbise diken markalar çoğalıyor. Kiton’un dışında Zegna, Corneliani, Armani, Lanvin gibi markalar da ısmarlama çalışıyor.
ÜÇ AYRI TÜR ISMARLAMA ‘Bespoke’, ‘semi tailor made’ ve ‘su misura’... ‘Bespoke’ denilen türde, üretim baştan sona sadece el işçiliğiyle yapılıyor.
ERKEK KENDİSİ, KADIN BAŞKASI İÇİN GİYİNİR
Kiton binasına ilk adımınız attığınız an fark ediyorsunuz. Bu binaya, kurucu baba Giro Paone’nin her şeyi yansımış. O her şey dediğimiz de iki şeyden oluşuyor.
Modern sanat ve klasisizm...
Oksimoron gibi değil mi? Ama gerçek. 20’nci yüzyılın modern konfeksiyon zihniyetine, inatçı bir klasisizmle direnen ve başaran bir insan, nasıl olur da sanat konusunda bu kadar avant garde olabilir?
Şimdi işin başındaki kızı Maria Giovanna ile konuşuyoruz.
- ‘Fashion’ (moda) anlayışınız nedir?
- Biz ‘fashion’ demiyoruz. Gelecekle geçmiş arasında bir iş yapıyoruz. İşimiz moda değil. Babam yaptığımız işi hiçbir zaman stilistlik gibi görmedi. Klasik olan bir şeyi savunuyoruz.
- Hiçbir şey değişmiyorsa, tasarımcılarınız ne iş yapıyor?
- Bizim erkek giyim bölümümüzde bir tek tasarımcımız yok.
- Nasıl yani? Hem giyim işi yapıyorsunuz hem klasik ama değişiyor diyorsunuz ama tasarımcınız yok. Kim karar veriyor değişikliğe?
- Biz. Yani ben, kız kardeşim ve yeğenlerimiz. Sonra terzilerimiz geliyor ve işi yapıyor. Onlara ‘üretim menajeri’ diyoruz. Dikenlere de ‘sanatçı’ diyoruz.
- İyi ama, yeni bir modeli kim çiziyor?
- Doğrudan karton üzerine çiziyoruz.
İNSANLARA MODA DEĞİL HİS SATIYORUZ
- Müşterinize fashion, yani moda olanı satmıyorsanız, her yıl yeniden neyi satıyorsunuz?
- Bir ‘feeling’ (his) satıyoruz. Yani diktiğimiz elbiseyi giyen erkek farklı bir şey hissediyor. Farkımız işte o çok ayrıcalıklı his.
- Babanızın, sözlerini anlatan kitapta şöyle bir tezi var: “Erkek kendi hoşuna gittiği için giyinir. Kadınsa, daha güzel, daha seksi, daha çekici görünmek için giyinir.” Bu biraz eski bir tez değil mi? Erkek de giderek daha narsist bir ruha bürünüyor...
- Babamın söylediği hâlâ geçerli. Kiton’un başarısı da bunun kanıtı değil mi? En azından hâlâ belli bir ‘elegan erkek’ profili var.
- Elbiseleriniz daha çok teşhir mi eder, yoksa saklar mı?
- Daha çok, saklayan elbiseler yapıyoruz.
VÜCUT ÇALIŞANLAR ELBİSEYİ İYİ TAŞIYAMAZ
- Kendinizi modacı değil, terzi olarak gördüğünüze göre, bir erkek bedeninde en önemli şey nedir?
- Bir terzi için en önemli yer omuzlar. Sonra bel gelir. Ama bunu belirleyen asıl faktör orandır. Oranlı bir vücut. Ama biz en çok omuzlar üzerinde uğraşırız.
- Hep klasik kaldığınıza göre, insanlar niye her yıl gelip elbise alıyor?
- Klasiklik hiç değişmemek değil elbet. Değişen birçok şey var. Renk değişiyor, omuzların, yakaların durumu değişiyor. Düğme aralıkları, paçaların genişliği değişiyor. Tabii bir de yaşla gelen kilolar var. Klasik müzik de hep aynı mı kaldı? Hayır. Ama klasik müzik yine klasik müziktir.
- Geniş omuz elbiseyi daha mı iyi gösterir yani?
- Önemli olan orantı. Mesela vücut çalışanlar elbiseyi iyi taşıyamaz.
KRAVAT SATIŞLARI HIZLA DÜŞÜYOR
- Son 20 yılda en çok ne değişti?
- Son 20 yılda omuz, son 10 yılda renk. Son üç yıldaysa hızla sportif giyime kayış var.
- Ya kesim? Mesela ben artık slim, yani çok dar giyiyorum.
- Evet ama 1930’ların filmlerine bakarsanız, orada da kesimler çok dar.
- Zegna’nın patronu 10 yıl önce Hürriyet’e, “Önümüzdeki 20 yılda kravat ortadan kalkacak” demişti. Kalkacak mı gerçekten?
- Kravatın tamamen kalkacağını sanmıyorum. Çünkü takımı tamamlıyor. Ama şurası gerçek. Kravat satışları hızla düşüyor.
- Peki kravatın yerini alan bir aksesuvar var mı?
- Son iki-üç yılda çok kaşkol sattık. Çok spor elbise de sattık.
- Siz dikiş dikmeyi biliyor musunuz?
- Hayır, bilmiyorum ama iyi dikişi hemen anlarım.
Paylaş