Paylaş
Devre arasında tuvalete gitmiştim.
Ben rahatlıkla içeri girerken fark ettim ki yandaki kadın tuvaletinin önünde upuzun bir kuyruk vardı.
*
Sonra geçen yıl Cupertino’da Apple şirketinin bir davetinde aynı manzarayla karşılaştım.
Kadın tuvaletinin önünde acayip bir kuyruk uzuyordu.
Ve son olarak geçenlerde “Amadeus” oyununun arasında aynı tabloyu gördüm.
Uniq İstanbul’un konser salonunun tuvaletinde de durum aynıydı.
*
Geçen hafta Vodafone Arena’daki kadın futbol takımlarının maçını izlerken düşündüm.
Stattaki seyircinin neredeyse yarısı kadındı...
Eminim devre arasında tuvaletin önünde aynı işkence yaşanmıştır.
Kendi payıma böyle bir tabloyla karşılaştığımda utanıyorum.
Neden böyle oluyor diye düşünüyorum.
*
Acaba işyeri, buluşma merkezleri tasarlayan mimarların hesaplarında bir yanlışlık mı var?
Mesela maça giden kadın seyirci sayısı yanlış mı hesaplanıyor?
Kadının tuvalet ihtiyacını giderme süresi konusunda kullanılan katsayı yanlış mı?
Bunu danışmak için Türkiye’nin en ünlü mimarlarından Emre Arolat’ı aradım.
Şimdi size onun gönderdiği bilgileri aktarayım.
TOPLU BULUNULAN YERLERDE KAÇ KADINA KAÇ TUVALET
Mimarların kullandığı “WC-Metric Handbook”a (Tuvalet el kitabı) göre 5 kişiye kadar insanın bulunduğu mekânlara 1 tuvalet konuyormuş.
100 kişilik bir mekâna ise 5 tuvalet ayrılıyormuş.
Alışveriş merkezlerinde 1000’le 2000 metrekare arasında 1 erkek tuvaletine karşı 2 kadın tuvaleti konması gerekiyormuş.
2000 ile 4000 metrekare arasında ise 1 erkek tuvaletine karşılık 4 kadın tuvaleti konması gerekiyormuş.
STATLARDA KAÇ KADINA KAÇ TUVALET KONUYOR
ERKEKLER: Her 70 erkek için bir pisuvar, her 600 erkek için bir tuvalet konması gerekiyormuş.
KADINLAR: Her 35 kadın için bir tuvalet konması gerekiyormuş. Ama her tuvalette minimum 2 tuvaletin bulunması zorunlu.
Bu rakamlar bence makul görünüyor.
Ama stadyumlarda bu tuvaletler yapılırken kaç kadın seyirci dikkate alınarak bu sayı belirleniyor?
Galiba maça gelen kadın sayısının artışı henüz bu hesaplamalara girmedi.
STEVE JOBS VE NORMAN FOSTER BİLE HESAPLAYAMADI MI
HADİ Real Madrid stadı oldukça eski...
Ya Apple’ın yeni binası?
Bunu Steve Jobs tasarlamıştı.
Mimari projeyi ise Norman Foster gibi dünyanın en ünlü mimarlık bürolarından biri gerçekleştirdi.
Ama Apple Plus lansmanının yapıldığı gün o binanın muazzam Steve Jobs Kültür Merkezi’nin tuvaletinde gördüğüm kuyruk beni hayretler içinde bırakmıştı.
Diyeceğim şu koronavirüs meselesi geçince buna artık bir el atma zamanı geldi.
ROCK’N ROLL MÜZESİ’NİN KORONA MAĞDURLARI LİSTESİ
KORONAVİRÜS Cleveland şehrindeki Rock’n Roll Müzesi’ndeki törenleri de vurdu.
Bu yıl 2 Mayıs’ta yapılması planlanan müzeye yeni şarkıcıların kabul töreni ertelendi.
Bu yıl müze tarihine geçecek olan grup ve şarkıcılar şunlardı:
Depeche Mode, Whitney Houston, The Doobie Brothers, Nine Inch Nails, The Notoreious B.I.G ve T Rex...
Bu sanatçılardan Whitney Houston, Notoreious B.I.G ve T Rex’in frontman’i Marc Bolan artık hayatta değil.
Bu arada Bruce Springsteen de Ahmet Ertegün ödülü alacaktı.
O da ertelendi.
İTALYA’DA EVE KAPATILSAYDIM HANGİ ŞARKILARI DİNLERDİM
Dün sosyal medyada İtalya’nın Siena şehrinde çekilen bir sokak görüntüsü vardı. Evde kapalı kalan şehir sakinleri “Canto della Verbena” isimli halk şarkısını söylüyorlarmış.
Benimse günlerdir aklımda Venedik var...
Daha doğrusu Visconti’nin “Venedik’te Ölüm” filmindeki o harika müzik.
*
Filmin kahramanı Prof. Von Aschenbach vaporetto ile şehre gelirken fonda Mahler çalıyordu.
Beşinci Senfoni’nin addagiato bölümü...
O parça filmi seyrettiğim 1973 yılından beri hayatımın en önemli müziklerinden biri...
Ben Venedik’te eve kapatılmış bir İtalyan olsaydım...
Çalacağım parça buydu...
*
Napoli’de olsaydım kesinlikle bir Peppino di Capri şarkısı dinlerdim.
Bu da ya “Roberta” olurdu ya da “Melankoli”...
*
Sicilya’da, mesela Palermo’da olsaydım...
Banko Roberto Alagna’nın “Malena”sı...
Bütün gün dinleyebilirdim...
İNSANIN İÇİNİ AÇAN BİR EGE BELGESELİ
BU akşam Bein Gurme kanalında insanın içini açan bir Ege belgeseli başlıyor.
Serhat Akinan’ın yaptığı dizinin adı “İstikamet Ege”...
Tanınmış bazı insanlar Ege’yi anlatıyor.
Mesela Ayşegül Dinçkök Ege’de dalmayı anlatıyor.
Leman dergisi çizeri Mehmet Çağçağ, Ege’yi korumanın yollarını konuşuyor.
Son yılların yükselen Od Urla restoranın şefi Osman Sezener Ege mutfağı üzerine konuşuyor.
Gazeteci Tuluhan Tekelioğlu Egeli kadın balıkçıları anlatıyor.
İlk bölümde de ben varım.
Urla’da Kuşçular mevkisinde Vino Locale restoranda harika bir öğle yemeği yiyeceğiz.
Bu harika lokantanın genç şefi Ozan Kumbasar ve eşi Seray burada tam bir Toskana havası yaratmış.
Onunla Urla mutfağı ve kültürünü konuşacağız.
Bir de tadını hiç unutamayacağım adaçayı tempurayı...
Koronavirüsten eve kapanan ruhunuzu biraz aydınlatmak istiyorsanız size güzel bir Ege baharı...
Tam bu fotoğraftaki gibi...
Bu akşam saat 19.00’da Bein Gurme kanalında...
VİNTAGE ROMANTİZM ESKİ ‘CHARMAİNE’ İÇİN HARİKA BİR ARYA COVER
“CHARMAINE” ilk gençlik yıllarımda The Bachelors’tan dinlediğim bir şarkıydı. Geçen hafta bu şarkının arya şeklinde harika bir versiyonu çıkarıldı. Erno Rapee ve Lew Pollack’ın 1926 yılında besteledikleri şarkı. Maltalı tenor Jozeph Calleja şarkıyı o kadar güzel yorumlamış ki...
Arkada da Mantovani Orkestrası şarkıya müthiş bir vintage romantizm veriyor.
İzolasyondaki korona günlerimin en güzel sürprizi bu şarkı oldu.
Yüksek risk grubundaki herkese tavsiye ederim.
GÜNÜN FOTOĞRAFI YUNANİSTAN’DAN
YUNANİSTAN’ın yeni cumhurbaşkanı Ekaterini Sakellaropulu’nun Instagram hesabının takipçisiyim.
Dün sayfasına bu fotoğrafı koydu.
Göreve başlaması dolayısıyla yapılan törendeki bu kare çok hoşuma gitti.
Avrupa’da kadının devletteki yeri giderek yükseliyor. İçimi açıyor böyle fotoğraflar...
BİR 68 DEVRİMCİSİNİ, İYİ BİR YOLDAŞI KAYBETTİK
BİR gün birileri Hürriyet tarihini yazsa...Kimdir bu gazetenin kadife kutusu diye sorsa... Bilir misiniz kimdir?
Bir 68 solcusudur...
Gençliğine solcu olarak başlayıp hayatını aynı dürüstlük ve tevazu ile bir solcu olarak tamamlayan... Bir 68 kadınıdır...
Afitap’tır o... Afitap Pusat...
*
Erol Simavi’yle, oğlu Sedat Simavi’yle başlayan... Aydın Doğan’la devam eden, neredeyse tam bir Hürriyet tarihidir...
Nezih Demirkent’ler, Çetin Emeç’ler, Rahmi Turan’lar, ben, Enis Berberoğlu, Sedat Ergin, Vahap Munyar, Fikret Bilâ, Ahmet Hakan’lar...
Hasan Pulur’lar, Oktay Ekşi’ler...
Medya Etik Konseyi’nin genel sekreterliği...
*
Bütün Hürriyet’in, hepimizin küçük şahsi tarihlerinin vakanüvisiydi Afitap...
Bizlerin güzel gününde kenarda durup da kara günümüzde hep yanı başımızda olan psikiyatrımızdı. Hürriyet’in bütün o yıllardan bize kalan en iyi ablası... Kız kardeşi...
Dün işte o Afitap’ı kaybettik...
*
Hürriyet’in “Arta Kalan Zamanıydı” o...
Her şeyi bilirdi, herkesin derdini, sıkıntısını ilk o anlardı...
Yani hepimizin karakutusu diyeceğim ama siyah renk ona hiç yakışmazdı.
Karukutu değil, pembe kadife kutusuydu Hürriyet’in...
Hepimizin sırlarımızı emanet ettiğimiz bir yediemin... Yeminli bir sırdaş...
*
O kadife kutunun kapağını hiç açmadı... Hepimize ait her şeyle sessizce ayrılıp gitti. Bir de hepimize şu hakikati anlatarak gitti: Medyanın en büyük şan ve şöhret yıllarında, o şöhretin tam da merkezinde çalışırken...
Kadıköy’de, Caddebostan’da, Adalar’da mütevazı solcu masalarında mütevazı bir 68 solcusu olarak kalmaya devam etmek mümkünmüş...
Ve çok da şerefli bir hayatmış bu...
Paylaş