Köpek bakışı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Eminim çöp kamyonunun presleri arasında kaybolan o küçücük sokak köpeğinin son bakışları, uzun süre gözümün önünden gitmeyecek.

Pek çok kişinin gitmeyecek...

Fransızlar'ın, ‘‘regard de chien-köpek bakışı’’ dediği o şeyin ne olduğunu bir kere daha anlatan o görüntü, klişe gibi kafamıza yerleşecek.

Tıpkı Körfez Savaşı'nın vahşetini, en az insani boyutu kadar etkili şekilde anlatan, petrol katranına bulanmış o küçük martı gibi.

Kendisine yapılan zulmü anlayamayan gözlerin o son bakışı, toplumsal hafızamızdan kolay kolay silinmeyecek.

Hüngür hüngür ağlayarak Hürriyet santralını kilitleyen o çocukların çığlıkları uzun süre kulaklarımızdan çıkmayacak.

* * *

Hayvanlar böyledir.

Hayatımıza girerler, sonra bir gün ayrılıp giderler. Derin izler bırakarak giderler.

Kimi zaman hoş izler, tatlı çizgiler bırakarak...

Kimi zaman hüzün ve çaresizlik ağıtları yazarak...

Kimi zaman beyaz balina Aydın gibi günlerce bizimle oynarlar. Siyasetin, bağırış çağırışların, kara sakalların kararttığı ruhumuzun üzerine bembeyaz, cıvıl cıvıl renkli bir şal örterek bizi teneffüse çıkartırlar.

Soluk alırız. Koşup oynar, bitap düşünceye kadar eğleniriz.

Beyaz balina Aydın'la yatar, onunla kalkarız.

Onun, denizin dibinden çıkıp bize attığı muzip kahkahaları işitiriz.

Sonra bir gün çeker gider. Etraf birden tenhalaşır.

Sanki hayatımız bomboş kalır.

Ama şıpsevdi ruhumuz onu da unutur. Siyaset, sokak kavgaları, bağırış çağırış, kâbus gibi üzerimize çöker. Hercai ilgilerimiz bir anda zapping yapar, başka yere geçer.

Sonra günlerden bir gün, İzmir Hayvanat Bahçesi'nde yeni doğan küçücük bir ayı hayatımıza girer.

Annesinin ağzında oradan buraya dolaşmasını tribünlerden seyrederken hep birlikte eğleniriz.

Sanki hepimizin evladı olan kolektif bir çocuğumuz doğmuştur.

* * *

Ama buna sevinirken uğursuz bir gece, o mahzun köpek bakışları, ruhumuzu keskin bir bıçak gibi paramparça eder.

Bizi otuz sekiz yerimizden bıçaklar. O kahır yaraları, o manevi kanama bizi bitirir. Taammüden bitirir.

Küçücük bir sokak köpeği, bir gecede bütün neşemizi alır götürür.

İki yüz kişinin öldüğü bayram trafiğinden beter eder.

Hayvanlar böyledir. Hayvanlar ruhumuzun en tatlı müstebit padişahlarıdırlar.

Ama o istibdat bizi hiç rahatsız etmez. Tam aksine, onun gönüllü tebası oluruz.

Boyun eğeriz.

Çünkü köpek bakışının o mahzun çizgilerini, Shakespeare tiyatrosunun en yetenekli aktörleri bile taklit edemez.

İnsan ruhunun rol kabiliyeti, hayvan masumiyetinin kabiliyeti karşısında biçare kalır.

* * *

Benim her on yılıma başka hayvanlar da girer. Hepimizin hayatına girer.

1950'li yıllarım, Çıta'nın, Tarzan'ın o muhteşem şempanzesinin yıllarıdır.

60'lı yıllarda Lassie'ler geldi. 70'ler, Brigitte Bardot'nun ruhumuza soktuğu o inanılmaz fok bakışlarının hüznü ile geçti.

Zalim avcıların sopa darbeleri altında kan revan içinde bize atılan o son bakışlar, kahpe bir mızrak gibi ruhumuzu deldi geçti.

80'lere ise neşeyle başladık. Pandaların, kara gözlü, sürmeli bakışlı o sempatik ayıların on yılı başladı.

Şimdi ise koalalar beni mahvediyor.

Ayılar gönlümde ikinci baharını yaşıyor, basübadelmevt oluyor. Grisi, bozu ve beyazı ile bütün bir ayı yelpazesi her gün önümde resmi geçit yapıyor.

* * *

Tabii hayatımdan hiç çıkmayan, Bilge Karasu'nun o tuhaf yaratığı gibi, pençelerini geçirdiği ruhumda benimle birlikte erselik bir canlı gibi yaşayan kediler.

Hepsi benim, bizim hayvanlarımız...

Uğurusuz bir gecede, bir çöp kamyonunun presleri arasından bize insan olduğumuz anlatan o küçük hemşerilerimiz.

Onları işte bu yüzden çok seviyorum. Onlar işte bu yüzden beni kahrediyorlar, ağlatıyorlar.













Yazarın Tüm Yazıları