DÜN sabahtan itibaren iki ayrı sorgulama ile karşı karşıyaydık.
Biri içerden geliyordu.
Bazı okurlarımız, Antalya Cezaevi’ndeki Alman gencin konuşmasında yer alan bazı ifadelerden rahatsız olmuşlardı.
Haklı da olabilirler.
Ancak bizim amacımız, içerdeki çocuğun hissettiklerini onun ağzından aktarmaktı.
Nitekim bugün de olayın öteki tarafındaki kişiyi, 13 yaşındaki İngiliz kızın ifadelerini aktarıyoruz.
Bunları aktarıyoruz, çünkü, olay "yargı" meselesi olmaktan çıkıp, bir "kültürler çatışması" meselesi haline getirilmek isteniyor.
Oysa olayın biz Türkleri ilgilendiren tek yanı, "hukuki" durumuydu.
Ortada bir genç kızın ve ailesinin şikáyeti vardı.
* * *
Dün bir yandan da bütün Alman medyası kapımızdaydı.
Antalya Cezaevindeki Alman gence Marco’nun mülakatı tabii ki hepsinin dikkatini çekmişti.
Antalya bürosundan arkadaşımız Dursun Gündoğdu, gerçekten büyük bir iş başardı.
Alman gazeteciler bana şunu sordular:
"Bu konuda ne düşünüyorsunuz?"
Benim için bu konunun birçok tabakası var.
Tabii ki önce hukuki yanıyla ilgiliyim.
Mesele Türk yargısına intikal etmiş.
Yargı bir karar verecek.
Burada Türk yargısına yapılabilecek tek eleştiri, "ağır işlemesi" olabilirdi.
Sorulan ikinci soru ise şuydu:
"Sizce Marco’ya cezaevinde kötü muamele yapılmış mı?"
Dursun Gündoğdu Alman genciyle uzun süre birlikteydi.
Kamera 45 dakika kayıt yaptı.
Bu arada Marco ile alçak sesle, kameraya çıkmayacak şekilde de konuştu.
Marco bazı şikáyetlerini de dile getirdi.
Mesela zaman zaman su bulamadıklarını da anlattı.
Peki Marco samimi miydi?
Dursun Gündoğdu’nun izlenimi "Evet, samimiydi".
O, çocuğa kötü muamele yapıldığı izlenimi almamış.
Ama Alman medyası, yazın haber bakımından bu kesat döneminde, bundan bir "Geceyarısı Ekspresi" hikáyesi çıkarabilir mi diye sorarsanız, cevabım şu olur:
"İsterlerse çıkarabilirler. Ama bu çok adaletsiz bir şey olur. Hatta Geceyarısı Ekspresi’nden bile adaletsiz olur."
* * *
Alman meslektaşlarıma bir de şunu söyledim:
Bu olayı medyatik bir şov haline getirirsek, kaybeden Alman genci olur.
Onun yerine hepimizin, "empati" yapmamız lazım.
Elbette 17 yaşında bir Alman çocuğunu anlamaya çalışmalıyız.
"Bu benim ilk cinsel deneyimim olacaktı" diyor.
Çok naif bir şey.
Ama kendimizi sadece, ülkemizin vatandaşı olan Marco yerine koymak yetmez.
Şunu da düşünmeliyiz:
O İngiliz kızı kardeşimiz, kızımız, akrabamız, arkadaşımız da olabilirdi.
Eğer onun başına hakikaten kötü bir şey gelmişse, "Bu çocuğu hemen serbest bırakın" demek adil bir davranış olabilir mi?
Biz Türkler olaya şöyle de bakabilirdik:
Sonunda olay bir Alman delikanlısıyla, bir İngiliz kızı arasındaki mesele.
Bunun ceremesini niye biz çekelim?
* * *
"Çekmeyelim" deyip, kızın ve ailesinin şikáyetlerini hiç dikkate almadan Alman delikanlısını serbest bıraksaydık, o zaman bakın siz İngiliz basınına.
Olay bizim toprağımızda meydana gelmiş.
Bizim kanunlarımız yürürlükte.
Bu olayın herkesi tatmin edecek şekilde çözümü ise ancak "adil" bir kararla olabilir.
Onu kim verecek?
Türk adaleti değil mi?
O zaman Türkiye’nin üzerine gitmek yerine, adaletin daha hızlı çalışmasını istemek en iyi yoldur.