Adamların dördünün de üzerinde üniforma vardı. Ama bu Japon ordusunun klasik üniformalarına benzemiyordu.
Hiçbir engelle karşılaşmadan, Genelkurmay Başkanı’nın odasına girdiler. Çünkü iki gün önceden, çantadaki değerli kılıcı göstermek için komutandan randevu almışlardı.
Komutan kılıcı kınından çıkardı ve kendisini mest eden o parıltılı ışığını hayranlıkla seyretmeye başladı.
İşte tam o sırada, hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu.
Tarih 25 Kasım 1970’ti ve o gün, edebiyat tarihine çok ilginç bir olayla geçmeye hazırlanıyordu.
24 KASIM AKŞAM YEMEKTE DÖRT KİŞİ
Yukio Mişima, 24 Kasım akşamı dört arkadaşı ile birlikte yemeğe gitti. Son kitabını o gece bitirmeye kararlıydı..
Eve döndü, sabaha karşı bitirdiği kitabın elyazmasını masanın üzerine koydu. Yayıncısı o sabah gelip elyazmasını alacaktı.
Sonra duş aldı, sinekkaydı tıraş oldu. Pamuklu kumaştan bir külot giydi. Çıplak bedeni üzerine, kendi kurduğu Kalkan Derneği’nin üniformasını geçirdi. Bu dernek, 100 kişiden oluşan bir mümin ordusunun adıydı... Kaybettiği emperyal gururu Japonya’ya yeniden kazandırmaya azmetmişlerdi.
Çalışma odasından ayrılmadan önce masanın üzerine bir kağıt parçası bıraktı. Üzerinde sadece şu cümle vardı:
“İnsan yaşamı kısa, ama ben hep yaşayacağım...”
Kapıyı kapattı ve çıktı.
Kapının önünde yepyeni bir araba duruyordu ve içinde dört kişi onu bekliyordu.
Hepsinin üzerinde de Kalkan Derneği’nin üniforması vardı.
BÜTÜN BİRLİKLERİ TOPLA KONUŞMA YAPACAĞIMGenelkurmay Başkanı kılıcı hayranlıkla seyrederken, Mişima’nın iki yoldaşı üzerine atladı ve kıskıvrak yakalayarak bir sandalyeye bağladı.
Mişima, bütün birliklerin meydana toplanmasını istedi. Balkona çıkıp onlara tarihi bir konuşma yapacaktı.
Reddederse generali öldüreceklerdi.
Birlikler aşağı toplandı, Mişima balkona çıktı ve Japonya’nın ruhsuzluğunu anlatmaya başladı:
“Sizin için ruhun öldüğü bir dünyada sadece yaşamak mümkün müdür?”
Aşağıdan küfürler yükseldi.
Aşağıda gazeteciler vardı ve son fotoğrafı işte böyle çekildi. Yumruklarını sıkmıştı, yüzü asabi bir biçimde gerilmişti. Ellerini kollarını sallıyordu ve mimikleri feciydi.
Bu son fotoğraf geride kalanlara, büyük bir yazardan çok 35 yıl önce dünyanın başına büyük felaketler açan iki diktatörü hatırlatacaktı...
KILIÇ HAVAYA KALKTI VE BOYNUNU BEDENİNDEN AYIRDIKonuşmasını tamamlayınca içeri girdi, sandalyeye bağlı generalin bir metre ötesinde yere oturdu. Kısa kılıcı aldı ve büyük bir maharetle karnına sapladı...
Seppuku, yani samuray intiharı başlamıştı.
Gerçek bir samurayın ölümü iki aşamalı olur. O bıçağı karnına sapladığında, yoldaşı ikinci bir hareketle onun kafasını gövdesinden ayırmalıdır.
Bu işi yoldaşı Morita yapacaktır. 17’nci yüzyıldan kalma kılıcı aldı, gözleri yaşla dolmuştu ve elleri titriyordu. İki üç defa indirdi, ancak başını kesmeyi başaramadı.
O sırada öteki yoldaşı Furu-Koga, “Ver” dedi, kılıcı alıp bütün gücüyle Mişima’nın boynuna vurdu.
Aynı anda Morita da yere diz çöktü ve Mişima’nın elinden aldığı küçük kılıcı karnına sapladı. Samuray kanununda, Seppuku’nın yarıda kalması diye bir şey yoktur. Tamamlama görevi yine Furu-Koga’ya düştü. Bir vuruşta Morita’nın başını kesti.
Elleri bağlı general öne doğru eğildi ve Budist duasını mırıldanmaya başladı:
“Namu Amida Butsu...”
Savaş Sonrası Japonya’nın en önemli yazarlarından Mişima’nın Seppuku’su böyle gerçekleşti.
ŞİMDİ AĞLAYIN, AMA KAPILAR AÇILDIĞINDA KENDİNİZİ TUTUNİntihar sessizliğini generalin sesi bozdu:
Mişima’nın ağlamakta olan üç yoldaşına, “Doyasıya ağlayın, fakat kapılar açıldığında kendinizi tutun” der. Arkasından ekler:
“Bu naaşları doğru dürüst örtün.”
Son cümlesi ise kendi içindir:
“Beni astlarıma böyle kıskıvrak bağlı mı göstereceksiniz?”
Bağları çözülür...
BABASI: BAŞIMA NE İŞLER AÇACAK ŞİMDİ
Mişima’nın ölümü çevrede çok tuhaf karşılandı..
Başbakan sadece, “Deliydi o” dedi.
Oğlunun ölümünü radyoda öğle haberlerinde öğrenen babasının tepkisi ise şu olmuştu:
“Başıma ne işler açacak şimdi. Yetkililerden özür dilemem gerekecek.”
Olayı bindiği takside öğrenen eşi şunu söyledi:
“Bekliyordum ama bu yıl değil...”
Tek farklı ve cesur tepki ise annesinden geldi:
“Ona acımayın. Hayatında ilk kez, yapmayı arzu ettiğini yaptı...”
DOĞUMUM ESNASINDA GÖRDÜKLERİMİ HATIRLIYORUMMişima’nın ‘Bir Maskenin İtirafları’ adlı kitabı; Camus’nun ‘Yabancı’sı, Kafka’nın ‘Metamorfoz’u kadar harika bir cümle ile başlar:
“Doğumum esnasında gördüklerimi hatırlayabildiğimi yıllarca iddia ettim.”
Herkes onunla alay eder, onun tepkisi ise şu olur:
“İstedikleri kadar alay etsinler, ben doğumumu hatırlıyorum...”
Doğumunu seyreden bir adam, elbette ölümünü de seyredecekti.
Ve seyretmenin, bir insana bahşedilebilecek en üst halini de tabii ki kendi yaratacaktı.
Yaratmıştı da. Yukoku ‘Yurtseverlik’ adlı kitabında bir teğmenle karısının, seviştikten sonra intiharını bütün ayrıntıları ile anlatmıştı. Üstelik bu hikaye filme çekilmiş ve teğmen rolünü kendi oynamıştı.
O gün seppuku, filmdeki kadar mükemmeldi.
‘Seyretmek’ fiili bir erkek için aşık olduğu kadının bedeniyle kurduğu en üst ilişkidir. Acaba başka hangi ‘Seyretme’ eylemi, bu sonsuz tatmini verebilirdi?
Kendi doğumunu hatırlayamayan, kendi ölümünü seyredemeyen bir erkeğin bu soruya cevap vermesi mümkün değildir.
NOT: Can Yayınları, Mişima’nın kitaplarını yeniden yayınlamaya başladı. Ayrıca Marguerite Yourcenar’ın ‘Mişima Ya da Boşluk Algısı’ (Çeviren: Haldun Bayrı; Ağustos 2011) adlı harika kitabını da yayınladı. Yukarıdaki yazıyı Yourcenar’ın bu kitabından aktardım. Ancak kurgusunu biraz değiştirdim.
BAKIŞIN ÇIPLAK TENLE SEFİL TEMASIZeka kendini en harika şekilde kavram yaratma ve mizahta gösterir. Ne yazık ki her ikisi de belalı şeylerdir. Çünkü ‘Vasatların’ en çok saldırısına uğrayan münevver kabiliyeti bunlardır.
Yourcenar’ın kitabının her bölümünde harika kavramlar okudum. Bunların bir bölümünü sizlerle paylaşmak isterim.
Sevme susuzluğuDarmaduman teslimiyet
Zıvanadan çıkmış disiplin
Şeylerin tuhaflığı
Kıskançça ve çılgınca sevilme
Şahsiyetlerin yakışıksızlığı
Bakışın çıplak tenle
sefil teması
Azar azar ölmek
Gölgemden kurtulmuştum
Hususi çirkinlik