Paylaş
- Hocam... Bu kedicik bikinisi ne iş? Hani ‘bikini bölgesi’ diye tarif ettiğiniz bölge neresidir?
- Bak çekirge... Kuran-ı Kerim’de başörtüsü diye bir şey yok, çarşaf var çarşaf...
‘KEDİCİKLERİMİ NİYE ÇARŞAFA SOKMADIM’
-Hocam madem öyle kedicikleri neden çarşafa sokmuyorsun?
- Bak çekirge sen anlamazsın... Adem ve Havva cennetten indirildiklerinde Adem sadece edep yerini, Havva anamız edep yeri ve göğsünü kapamıştır...
- Hocam yani senin kedicikler Havva anamızı mı örnek alıp bikini giyiyor?
- Evet çekirge öyle diyorum. Bikini bölgesini Havva anamız çizmiştir.
HACI KARAKÖY’DEN GELEN MEHDİ SEN MİSİN
- Hocam, Adnan hoca kendini Mehdi ilan etti diyorlar... Ettin mi?
- Bak çekirge, Mehdi olan kişi ben mehdiyim demez.
- Ama ‘Mehdi Karaköy’den çıkacak’ diyorsun. Sen de hocalık faaliyetine Karaköy’den başladın. Orada Mehdilik bürosu açan başka kimse var mı ki...
- Çekirge bana, ‘Ben Mehdi’yim’ dedirtemezsin. Mehdi ben Mehdi’yim demez...
KEDİCİK İÇİN DUL KADIN KESESİNE KAÇ EURO ATTI
- Hocam bir de şu masonluk meselesi var? 33’üncü dereceden mason olmuşsun diyorlar...
- Diyorlar da neden oldum onu da diyorlar mı?
- Neden mason oldun hocam?
- Bak çekirge bizim masonluk, usulen masonluktur. Masonluk yemini ettik ama plaçkadan ettik. Bizim amacımız oraya girip gizli gizli misyonerlik yapmaktı. Kuran dağıttık orada masonlara.
- Hocam aranızda dul kedicik de var mı? Masonlar yoksul kalmış kadınlar için dul kadın kesesi adıyla para toplar. Güya sen de 1 milyon Euro vermişsin...
- Eh o kadarı da bize kalsın. Kediciklerimizi mason locasının insafına bırakacak değiliz elbette...
- Hocam dul kadın kesesine bundan sonra vereceğin paralarda sen de Euro’dan TL’ye dönmeyi düşünüyor musun?
- Tabii ki bu mücadelede üzerimize düşen neyse yaparız.
‘TEYBİ KAPAT FETULLAH KAHTANİ’Yİ ANLATAYIM’
- Hocam bir de şu Fetullah hoca meselesi var. Duyduğuma göre ‘Fetullah hoca, ahir zamanda gelecek mühim şahsiyetlerden birisidir. Fetullah hoca, Kahtani olabilir’ demişsin. Bu Kahtani (Mehdi’nin yardımcısı) ne iştir hacı... Fetö’yü yardımcın mı ilan ettin?
- Çekirge anlamadığın işlere burnunu sokma. Evet Kahtani dedik de ne manada dedik? Kahtani’yi bela getiren adamdır anlamında anlamında dedik.
- Hocam bu cümle tam olmadı, mana tutmuyor. Sen şu işin aslını söylesene.
- Çekirge kapat mikrofonu söyleyeyim sana.
- Zaten kapalı hocam...
- Yahu adam o zaman çok güçlüydü. Eh korktuk, çekindik biraz... Bize sarmasın diye öyle dedik işte. Yorma beni daha fazla yahu...
‘DİSKODAKİNE TEBLİĞDE BULUNMAK İÇİN GÖBEK ATTIK’
- Hocam hazır mikrofon kapalıyken şu danslı sazlı, göbek atmalı kedicik ayinlerini de bir anlatsana...
- Müziğin, dansın, eğlencenin meraklısı değilim ama diskolarda, pub’lardaki, plajlardaki insanlara yaklaşmak için dans, biraz müzik, bolca göbek atma yaptık işte...
- Yani tebliği böyle yaptınız hocam...
- Eh işte kendi itikatımızca tebliği böyle yaptık işte.
- Ama hocam, bak Cübbeli Ahmet de tebliğ yapıyor, ama kılık kıyafet yerinde, bikini falan yok.
- Teyp kapalı değil mi?
- Hocam teyp dönemi bitti, telefona kaydediyorum.
- Tamama işte o kapalı
değil mi?
- Üç kere kapattım hocam.
- Yahu çekirge Cübbeli Ahmet’in o komik kıyafetini giyip jetski’ye binip mi tebliğ yapacaktık? Tövbe tövbeeeee...
ÖNEMLİ NOT
* BU mülakat Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi’nin geçen perşembe günü yayınlanan yazısından esinlenmiştir. Selvi, Adnan Oktar’ın cezaevinden gönderdiği mektubun bazı bölümlerini aktardı. Oktar’ın cevapları bu mektuptan aşağı yukarı aynen alınmıştır. Sorular da Selvi’nin sorduğu sorulardır ama ben bunları biraz daha renkli ve eğlenceli hale getirdim. Ne de olsa bugün pazar.
Bir kedicik şov iyi gider.
HER 10 REZERVASYONDAN KAÇI OCAKBAŞI, KAÇI MEYHANE
GEÇENLERDE Türkiye restoran sektörünün önde gelen insanlarından biri olan bir arkadaşım beni çok şaşırtan şu istatistiği verdi:
“İstanbul’da her 10 rezervasyondan 4’ü meyhane, 4’ü de ocakbaşı kebapmış.”
İşte buna çok üzüldüm.
İstanbul gibi bir şehrin
ünlü bir şefinin, bir “fine dining” markasını taşıyamaması beni üzüyor.
Salı akşamı İstinye Park’ta Petit Maison’un kapısından girerken içime biraz su serpildi. Petit Maison’un yeni yeri tam da istediğim gibi bir fine dining mekânı olmuş.
Açık mutfağa yakın masalar, masaların estetiği, insanın rahat konuşabileceği aralıklarla yerleştirilmiş olması çok hoşuma gitti.
Restoranlardan genellikle en geç saat 23.00’te ayrılıyorum. Ama o gece 24.00’e kadar kaldım.
Zuma, Masa ve Petit Maison sayesinde İstinye Park rafine bir yemek yemek isteyenler için çok güzel bir destinasyon haline geldi.
İKİ AŞKINIZ VARSA ÖTEKİ HANGİSİDİR
PETIT Maison’da o gece harika bir dörtlü vardı.
The Jukes adlı grup, Korsikalı, İngiliz ve İtalyanlardan oluşuyor. Her masaya gelip harika eski şarkılar çalıyorlar.
Bizim masada “J’ai Deux Amours” adlı Fransız şarkısını söylediler. Çok sevdiğim, hep dinlediğim bir şarkıdır.
Efsane kadın Josephine Baker’in söylediği şarkı beni Paris’in hiç yaşamadığım zamanlarına götürür.
Şarkının anlamı şu:
“İki aşkım var...”
Tabii bunu bir Fransız’ın ağzından işitince aklınıza ne gelir? Erkekse iki kadına, kadınsa iki erkeğe âşık...
Oysa hiç öyle değil...
Tam aksine bugün Türkiye’de esen milliyetçi rüzgârlara çok uyan bir şarkı...
“İki aşkım var... Biri ülkem, öteki Paris” diyor...
Neyse ben size bu şarkı vesilesiyle Josephine Baker’ın çok sevdiğim bir fotoğrafını da hatırlatayım.
ÇOK GÜZEL İNSANLARIN YAŞLILIĞI DAHA MI TRAJİKTİR
BANA, “Allah’ın yeryüzünde yarattığı en güzel insan kimdir” diye sorarsanız, vereceğim ilk 3 ismin arasına mutlaka Alain Delon girer...
Erkek yüzünün Olimpos’udur...
Geçen yaz kalçasından bir ameliyat geçirmiş ama gizli tutulmuş.
Closer dergisi bu haberi verirken Alain Delon’un son fotoğraflarından birini yayınlamış.
Delon bugün 82 yaşında... Tabii ki yaşının bütün çizgileri yüzüne oturmuş.
Hep şunu düşünürüm.
Acaba çok güzel insanlar yaşlılık dönemini nasıl yaşarlar...
Bizim gibi mi...
Yoksa daha trajik, daha travmatik mi...
Allah’tan ayna dediğimiz şey bizlere o kadar fazla ihanet etmiyor...
Her an baktığımız için farkı anlamıyoruz, “İyiyiz” deyip geçiyoruz...
Ama fotoğraflar...
İşte onlar çok hain....
Her şeyi vuruyorlar yüzümüze...
DERBİDE PREMİUM PAKETE BAŞKAN ALİ KOÇ DAHİL Mİ
FENERBAHÇE’nin yeni yönetim kurulu yarınki derbide çok güzel bir uygulamayı başlatıyor. “Futbol özel ağırlama paketleri” hazırlandı ve satışa sunuldu.
En üst “premium” pakette şunlar var: “İstanbul içi şoförlü özel araç, karşılama kokteyli, locada maç izleme, özel hostes, 3 course açık büfe, Skorbordda 10 saniye görüntünüzün yayınlanması (müsait olursa) imzalı forma, stada gelişte 2 futbolcu ile fotoğraf çektirme, 2 yönetim kurulu üyesi ile öğle yemeği, maç topu, Can Bartu tesislerini ziyaret, Fenerbaçe dergisi, teknik direktörden şahsa özel e-mail mesaj, Passolig işlemleri.”
Bunun 2 kişilik fiyatı 10 bin lira.
4 bin liralık başka paketler de var.
Sizce bu parayı ödeyen bir taraftar en çok hangi yönetim kurulu üyesi ile masaya oturmak ister? Onun cevabı kolay da şu sorunun cevabını bilmiyorum. Premium pakete başkan Ali Koç dahil mi?
CİMBOM’UN SARI-KIRMIZISI GÜL BABA’DAN MI, ŞİŞKO YANKO’DAN MI
GALATASARAY’ın çok övündüğü renkleri var ya, nereden geliyormuş biliyor musunuz?
“Bu renkler, Gül Baba’nın İkinci Bayezid’e 1500’lü yıllarda verdiği iki gülden geliyormuş. Padişah Sultan, Gül Baba’nın bu hareketinden o kadar etkilenmiş ki Gül Baba ne isterse onu yerine getirmeyi vaat etmiş ve böylece Galatasaray Lisesi’nin yükseleceği arsanın yeri ayrılmış.”
Böylece o dönemde bulunan doğal boyalardan Gül Baba’nın gül renklerini almışlar.
Hemen bana kızmayın.
Olayı anlatan kişi çok koyu bir Galatasaraylı olan Cem Kınay... Yeni çıkan çok eğlenceli kitabında anlatıyor.
Bir başka hikâyeye göre ise Ali Sami Yen birçok yere baktıktan sonra aradığı renkleri Şişman Yanko’nun Bahçekapı’daki dükkânındaki kumaşlardan seçmiş.
Vallahi ben Fenerbahçeliyim.
Bir Galatasaraylının böyle güzel bir kitap yazmasından fazla hazzetmem...
Ama ezeli rakibi daha iyi tanımak amacıyla biraz hasetle okudum...
...............................
- Cem Kınay: “Akıllı Ol, İnsan Ol”, Destek Yayınları, 2018
GÜNÜN ŞARKISI
- İPEK İpekcioğlu, Ceyhun Kaya, Petra Nachtmanova: “The Way I Do...”
Cazımsı, harika bir ritim... Yumuşacık bir ses... Mükemmel bir nefesli solo... Tam kasvet dağıtacak yumuşacık bir şarkı...
İpek İpekcioğlu’nun “Gesi Bağları”nı çok sevmiştim ama bu çok çok daha ileri gitmiş...
Spotify Top 60 listemden dinleyebilirsiniz...
Paylaş