Paylaş
İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'la neşeli bir havada yemek yiyoruz. Yanında, Milli Gazete yazarı Sadık Albayrak var.
O bize İstanbul'u anlatıyor, ama biz gazetecilik merakı içinde hep sözü Fazilet Partisi'ndeki liderlik mücadelesine getirmeye çalışıyoruz.
‘‘Ben kendiliğimden liderliğe talip olmam’’ dediği an, ben de soruyorum:
‘‘Öyleyse Kasımpaşalı haylaz olarak kalmaya devam edeceksiniz.’’
EVET HAYLAZIM
‘‘Kasımpaşalı haylaz’’ sıfatı bana ait değil. Fazilet Partisi'nin yayın organı olan Milli Gazete'de yuvalanan bir ekibin onun için kullandığı niteleme.
Onlar Tayyip Erdoğan'ı yıpratmak için bu sıfatı bulmuşlar.
Ama önceki gün karşımdaki Erdoğan bu nitelemeden öyle hiç de gocunmuş görünmüyor.
Tam aksine keyifle üstüne alıyor ve ‘‘Zaten haylaz olunmazsa bu işler yapılamaz. Batıp çıkmak haylaz insanların işidir’’ diyor.
Belli ki aklının bir ucu İstanbul'da, öteki ise liderlikte.
Zaten ikisini birleştiren bir güzergâh çizmiş. ‘‘Türkiye'ye hizmet İstanbul tecrübesinden geçiyor. İstanbul çok ciddi darbeler yedi’’ diyor.
Bu arada çok ilginç bir tespitte bulunuyor. Sözlerini aynen aktarıyorum:
‘‘Turgut (Özal) Bey'in İstanbul'a verdiği önemi veren bir merkezi yönetimle çalışmış olsaydım şu anda geldiğimiz noktayı en az üçe katlardık. Maalesef siyasi destek göremedik.’’
Gelin bu cümleyi biraz daha Kasımpaşalı haylaz diline çevirelim:
‘‘Arkamda Özal gibi bir adam olsaydı, ben çok daha fazla şeyler yapardım’’ demeye getiriyor.
KİMİ KASTETTİ
Şöyle geriye bir bakıyorum.
Bu sözlerin muhatabı kimdir? Tayyip Erdoğan, 1994 yılında belediye başkanı seçildi. O sırada iktidarda DYP-SHP koalisyonu vardı. Haydi onlar yardımcı olmadı.
Ama 1996 yılında iktidara kendi partisi geldi. Demek ki onlardan da siyasi yardımı yeterince görmemiş.
Tayyip Erdoğan bir hafta içinde ikinci defa Turgut Özal'ı referans gösteren bir konuşma yapıyor.
Hafta başında da Milliyet Gazetesi'ne yaptığı bir açıklamada yine Özal'dan söz etmişti.
Dikkat ediyorum, Türk siyasetinde son zamanlarda Özal'a yapılan referanslar giderek artıyor.
Hürriyet'in önde gelen yönetici ve yazarları masada. Dikkat ediyorum, Tayyip Erdoğan'la ilgili görüşler ikiye ayrılmış durumda.
Bir bölümü, Erdoğan'ı Erbakan'a göre daha radikal ve katı buluyor. Aralarında benim de bulunduğum, daha küçük bir grup ise aksi görüşte.
Tayyip Erdoğan son derece dikkatli ve yumuşak bir üslup kullanıyor. Ama eski Refah Partisi'nin bütün öteki üyeleri gibi bir güvenilirlik sorunu ile karşı karşıya.
KRAVATLI KANAT
Ben böyle düşünmüyorum. Tayyip Erdoğan'ın ‘‘hayat tarzı’’ konusunda, Fazilet'in ‘‘kravatlı kanadını’’ temsil ettiğini düşünüyorum.
Tabii bu noktada Erdoğan'ın, ‘‘Demokrasi araçtır’’ sözleri bir türlü peşini bırakmıyor. Hatta, ‘‘Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz’’ dediği bile söylenmişti.
Ancak bu sözleri söylediğini kesinlikle reddediyor. Bu noktada danışmanı Sadık Albayrak devreye giriyor ve bana dönerek şunları söylüyor:
‘‘Siz bir ara Tayyip Bey'in ihtiras tramvayına bindiğini yazmıştınız. Bir ihtiras tramvayı varsa, Başkan oradaki Karl Malden değil, Marlon Brando'dur.’’
Acaba böyle bir benzetme doğru olur mu? Elia Kazan'ın ünlü İhtiras Tramvayı filminde Karl Malden, muhafazakâr, inançlarına bağlı bir kişiliği canlandırır.
Hatta bu inanç ve ilkeleri nedeniyle sevdiği kadını bile bırakır.
Buna karşılık Marlon Brando delidolu, biraz serseri bir tipi oynar.
MALDEN Mİ, BRANDO MU
Bunlardan hangisi Tayyip Erdoğan'a daha uyar? Sadece Fazilet Partili bir kişilik olarak bakarsanız belki Karl Malden.
Ama İstanbul Belediye Başkanı, futbolcu ve Kasımpaşalı biri olarak bakarsanız...
O zaman belki Marlon Brando.
Yani haylaz Kasımpaşalı...
İşte, yükselen bir lider adayı olarak Tayyip Erdoğan'ın siyasi portresi iki ayak üzerinde duruyor.
Ama rahmetli Özal da biraz böyle değil miydi?
Paylaş