Paylaş
Jetin kuyruğunda “HZ-ATR” yazıyordu.
“HZ” harfleri, bunun Suudi Arabistan bayraklı bir uçak olduğu anlamına geliyordu.
VIP koltuğunda oturan adam “Acaba kimin uçağı” diye düşündüğü sırada kapı açılmıştı.
SAHNE 1 - VIP YOLCUNUN BAŞINA ÇUVAL GEÇİRİLİYOR
Uçaktan inen VIP yolcu kapıya geldiğinde şaşkınlıkla geri çekildi. Aşağıda resmi kıyafetli 40 kişi kendini bekliyordu.
Başlarındaki adam Arapça konuşmaya başladığında şaşkınlığı daha da artacaktı.
Görevlilerinin başındaki adam, nezaketi çok aşan bir sertlikle, “Biz Çin devlet güvenlik birimindeniz. Bizimle işbirliği yapacak mısınız?” diye sordu.
Daha cevabını almadan VIP yolcunun başına çuval geçirildi ve elleri kelepçelenerek bir arabaya bindirildi.
Araba bir süre sonra bir yere geldi, VIP yolcu indirildi ve bir sandalyeye kelepçelendi.
Arkasından sorgulama başladı.
İlk soru şuydu:
“Sizin bir terör finansçısı olduğunuzu biliyoruz. Pakistanlı teröristleri nerede saklıyorsunuz...”
Başındaki kukuleta yüzünden gözlerindeki kamaşma henüz geçmeyen VIP yolcu donup kalmıştı...
O gün 25 Ağustos 2016 günüydü.
O gün bu olayın 2 yıl sonra İstanbul’daki bir binaya kadar uzanacak olayların başı olduğunu kimse tahmin edemezdi.
Ama biz önce Suudi “Games of Thrones”unun başladığı 2015 yılı ocak ayına dönelim.
SAHNE 2 - ÇÖLDEKİ VAHADAN KALKAN HELİKOPTER
Riyad’ın 100 kilometre uzağındaki Rawdat Khuraim, Arapça “güzel bahçe” anlamına gelir. Buraya “Kralın Ormanı” da denir. Çöl ortasındaki bu vahada Suudi Arabistan’ın eski kralı Abdullah’ın çiftliği ve rezidansı bulunmaktadır.
2015 yılının ocak ayının sonlarına doğru bir gün işte o rezidanstan kalkan bir helikopter doğruca Riyad’a gider ve orada “Milli Muhafızlar VIP Hastanesi”nin bahçesine iner.
Helikopterde Kral Abdullah bulunmaktadır. Kendisine bir süre önce gırtlak kanseri teşhisi konmuştur. Kral bir de zatürre olunca durumu ağırlaştığı için hastaneye getirilir. Helikopter inmeden oğulları ve yakın çevresi hastaneye girmiş ve bütün tedbirleri almıştır. Kral hastaneye geldiğinde koma durumundadır. O daha ölmeden, odanın dışında “taht oyunları” başlamıştır.
SAHNE 3 - HASTANE KORİDORUNDA PATLAYAN TOKAT SESİ
Kral 23 Ocak günü ölür.
Önce hastaneye kimsenin sokulmaması emri verilir. Ayrıca kralın öldüğü haberi gizli tutulacaktır. Oğulları zaman kazanmaya çalışmaktadır. Çünkü erken davranıp el koymazlarsa babalarının 2012 yılında veliaht prens ilan ettiği amcaları Selman bin Abdülaziz tahta geçecektir.
Oysa yakın çevrenin amacı bir saray darbesi ile oğlu Mutaib’i tahta geçirmektir. Bütün planlar hazırdır.
Ancak aynı gün hiç beklemedikleri bir şey olur. Kral Abdullah’ın kardeşi Selman hastaneye gelmiştir. Durumu öğrenen kardeşleri onu karşılamaya kraliyet ailesinin fonlarını yöneten ve sarayın bir anlamda genel sekreteri olan Hamid Al Tuvairi’yi gönderirler.
Selman öfkeyle hastaneye girer Tuvairi’ye “Ağabeyim nerede” diye bağırır. Sarayın en entrikacı tipi olan Tuvairi, “Kral istirahatta” der.
İşte o an hastanenin sessiz koridorları bir tokat sesi ile çınlar. Selman ağabeyinin öldüğünü öğrenmiştir ve bu haberi hâlâ kendisinden saklayan Tuvairi’yi tokatlamıştır.
Bu tokatla, ölen kralın oğullarının darbe girişimi o an önlenmiş ve akşam üzerine doğru Selman bin Abdülaziz Suudi Arabistan’ın yeni kralı ilan edilmiştir.
SAHNE 4 - KARANLIK İTALYAN ŞİRKETİ İLE HACKİNG ANLAŞMASI
Yeni kral ilk adımını tahta geçmesinden bir hafta sonra atar. Eski kral Abdullah’ın iki oğlu Türki ve Mishali Mekke ve Riyad valiliği görevinden alınır. Aynı gün oğlu Selman’ı savunma bakanlığının başına getirir.
Sırasıyla abisinin ikinci veliaht prens ilan ettiği Mugren ve onun altındaki ikinci veliaht prens Nayef bertaraf edilir, Selman’ın hırslı oğlu veliaht prens ilan edilir.
Oğul Selman paranoyak ölçüde şüphecidir. Eski kralın oğlu Türki ortada oldukça bu şüpheleri de bitmeyecektir.
İlk işi Suudi ailesinin ve çevresindekilerin hepsinin telefonlarını dinletmeye başlamak olur. Bunun için Çin’den özel aletler getirilir. Ayrıca “Hacking Team” adlı bir İtalyan şirketi ile stratejik işbirliği anlaşması yapılır.
Tabii “yapıcı stratejik ortaklık” kelimesi Suudi ailesinin ve saray çevresindeki herkesin özel iletişim şifrelerini kırmak ve onları dinlemektir.
SAHNE 5 - TAPU MÜDÜRÜNE GÖNDERİLEN PAKETTEN ÇIKAN TEK KURŞUN
Yeni prens artık kendi metotlarıyla oynamaya kararlıdır. Gücünü herkese kanıtlamak ister. Bunun ilk örneğini de bir tapu meselesinde gösterecektir.
Bir arazinin devri söz konusudur, ancak Suudi Arabistan tapu dairesi başkanı buna direnmektedir. Başkana bir gün saraydan bir paket gelir. Paketi açtığında içinden bir mermi çıkar. Prens Selman mafya filmlerinde görülen bir yöntemle tehdidini göndermiştir. Tapu devri o gün yapılır. Bu olay herkese yeni veliaht prensin karakterini açıkça göstermiştir. Yeni prens, içeride kimin patron olduğunu kanıtlamıştır. Şimdi sıra öteki devletlere asıl patronun kim olduğunu göstermeye gelmiştir.
SAHNE 6 - PRENS TÜRKİ’YE GİTTİĞİNİ SANAN AMERİKALI ŞAŞIRIYOR
İlk mesaj 2016 yılının ilk aylarında verilir. Amerika’nın Suudi Arabistan’a gönderdiği özel temsilci Joseph Westphal, Riyad’da veliaht prens Nayef’le görüşmeye gitmektedir. Ancak onu uçaktan alan araç, hiç haber vermeden kendisini doğrudan Prens Selman’a götürür. Prens böylece ABD yönetimine “Yanlış adrese gidiyosunuz. Asıl patron benim” mesajını vermiştir. İkinci mesaj 3 ay sonra gelecektir. Prens Nayef’e yakın bir Suudi istihbarat şefi olan Suud Al Jabri Washington’a gitmiştir. Orada CIA Direktörü John Brennan’la özel bir görüşme yapar. Ancak bu görüşmeyi Prens Selman’a haber vermemiştir. Jabri dönüş yolunda daha uçaktayken görevinden alınır. Şu günlerde sürgünde yaşamaktadır.
SAHNE 7 - BEİJİNG’DE OTEL ODASINDA GİZLİ YEMEKTE SÖYLENEN
O yılın 4 Eylül günü Çin’in Hangzhou şehrinde dünyanın en büyük 20 devletinin başkanların katılacağı G-20 toplantısı vardır. Yeni veliaht Prens Selman Suudi Arabistan’ı temsilen o toplantıyla katılacak ve orada çok iddialı 2030 reformlarını anlatarak Suudi Arabistan’ın gerçek kralının kendisi olduğunu bütün dünyaya gösterecektir.
Ancak aldığı bir istihbarat canını çok sıkmıştır.
O toplantıdan 4 gün önce Şanghay’da Uluslararası Finans Forumu toplantısı yapılacak ve Prens Türki orada bir konuşma yapacaktır. O da kendi görüşlerini anlatıp Selman’ın rolünü çalacaktır. Böylece saate karşı bir mücadele başlar. Türki 2016 yılının ağustos ayında, Tarık Obeid adlı çok güvendiği bir elemanını, toplantı hazırlıklarını yapmak üzere Çin’e gönderir.
Obeid Beijing Hyatt otelinin bir odasında Silk Road finans şirketinin başkanı John Thornton’la yemek yemiştir. Thornton o yemeğe Michael Klein isimli bir Amerikalıyı daha getirmiştir. Obeid işte o yemekte Türki’nin asıl mesajını anlatmıştır. Konu Suudi petrol şirketi Aramco’dur. Muktedir Prens Selman Aramco’yu 100 milyar dolarlık bir değerle New York borsasında halka açmaya hazırlanmaktadır. Prens Türki ise bunu ülkesi açısından çok sakıncalı bulmaktadır. Çünkü Aramco’nun elden çıkmasıyla Suudi ailesinin iktidardaki gücünü kıracağından ve her şeyi altüst edeceğinden korkmaktadır. Bu arz, artık bütün iplerin Selman’ın eline geçmesi demekti. O ise Çinlilere Aramco ile barter tipi bir anlaşma öneriyordu. Bunun karşılığında da Çin’in kendisini desteklemesini istiyordu.
SAHNE 8 - ODADAKİ ÜÇÜNCÜ KİŞİ ANINDA BİLDİRİYOR
OBeid, Prens Türki’nin bu gizli planını bütün açıklığı ile anlatmıştı. Ama yaptığı çok büyük bir hata vardı. Masadakı öteki kişi Klein, New York’ta Aramco’nun halka arz çalışmalarında çalışan bir finansçıydı. Beijing’de kapalı kapılar ardında yapılan bu görüşme anında Riyad’da saraya ulaşmıştı. Obeid yemekten sonra odasına döndüğünde bir sürü bilmediği numaradan aranmaya başlandı. Hiç birini açmadı. Ancak gelen telefonlardan biri Genel İstihbarat Düzeni Başkanı Halid Humeydani’dendi. Onu açtı. Humeydani, Obeid’e “Hemen Riyad’a dön” diyordu.
Obeid “Önce patronuma sormalıyım” dedi ve Türki’yi aradı.
Türki de Humeydani’yi arayıp şunu sordu:
“Bu talimat Prens Selman’dan mı geliyor?”
Ancak istihbarat şefi “Evet prensten geliyor” demedi. Sadece “Böyle isteniyor” demekle yetindi.
Bunun üzerine Türki Şanghay’daki adamını arayıp “Sen Çin’de kal. Ama Beijing’e geç” talimatı verdi.
SAHNE 9 - ÇİNLİ YETKİLİ İSTİHBARATIN KİMDEN GELDİĞİNİ SÖYLÜYOR
25 Ağustos 2016 günü Beijing’de Obeid’in başına çuval geçirilmesine giden günlerde işte bunlar olmuştu. Çinli güvenlik elemanı “G-20 zirvesinde terör eylemi yapmak için buraya gelmişsiniz. Pakistanlı teröristler nerede” diye sorduğunda Obeid büyük şaşkınlık ve korku içindeydi. “Ne teröristi” dedi. Çinli güvenlik elemanı sorgulamaya devam ederken, bir başka yetkili yanına gelip bir şeyler söyledi. O sorgulanırken başka Çinli görevliler de onun cep telefonu ve iPad’ini çözmüşlerdi. Biraz sonra büyük bir hata yaptıklarını anlamışlardı. Çinli görevli biraz sıkılarak, “Bir hata yapmışız. Özür dileriz. Uçağınız inmeden 5 dakika önce çok ciddi bir kaynaktan ihbar almıştık” dedi.
Obeid “Hangi kaynaktan” diye sorunca Çinli yetkili “Suudi Arabistan istihbaratından” demişti.
SAHNE 10 - HZ KUYRUK NUMARALI UÇAĞIN SIRRI ÇÖZÜLÜYOR
PRens Selman’ın adamlarının niyeti belli olmuştu. Onu terörist diye ihbar edip Suudi makamlarına iade ettirmek istemişlerdi. O an, havaalanında kendi uçağının yanındaki HZ kuyruk bayraklı özel uçağı hatırladı. O uçak kendisini Suudi Arabistan’a kaçırmak için oradaydı.
Bu işi Selman’ın göreve geldikten sonra muhaliflerini sindirmek ve kaçırmak için kurduğu “Kaplan” birimi organize etmişti.
Operasyonun başına da Suudi istihbaratının çok önemli bir ismi olan Ali Al İdrisi geçirilmişti.
“Kaplan” birliklerinin ilk adam kaçırma operasyonu başarısızlıkla bitmişti. Prens Selman’ın Riyad’a döndüğünde yaptığı ilk iş Obeid’i bertaraf edemeyen İdrisi’yi görevden almak olacaktı. Ayrıca Çin’e bir heyet gönderip İdrisi’nin yaptıklarından dolayı resmen özür dileyecekti. Taktik “Görevimiz Tehlike” taktiğiydi. Yakalanırsanız sizi satarız. Obeid kaçırılamadı, şu sıralar sürgünde yaşıyor.
Ama iki yıl sonra Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’na giren Kaşıkçı onun kadar şanslı olmayacaktı. “Kaplan” birliklerinin, İstanbul’a gönderilen HZ kuyruklu özel jetleri bu defa Riyad’daki üslerine görevlerini yapmış olarak dönecekti.
Ama onların zaferi, yeni prensin ilk hezimeti de olabilirdi...
-------------------------------
NOT: Bu yazıyı David Ignatius’un 27 Kasım günü Washington Post gazetesinde çıkan yazısından derledim. Kronolojik senaryo bana aittir.
Paylaş