Paylaş
Çünkü bu ülkede bazı siyasilerin söylediği bazı lafları artık hiç ciddiye almıyorum.
Ancak Cumhurbaşkanı’nın kadın-erkek eşitliği ile ilgili sözlerini CNN International gibi televizyonlarda ve gazetelerde okuyunca, yani olayın uluslararası kuruluşlara kadar tırmandığını anlayınca daha fazla kaçamadım.
O yüzden bugün topa giriyorum.
Ama cevabı benden değil, uluslararası camiadan alacağım.
* * *
Ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan?
“Kadınlar her işi yapamaz...”
Bunu dünyada en çok kadın çalıştıran kurumlardan biri olan Coca-Cola’nın tepesine sordum.
Öyle bir şirket ki, düşünün Türkiye’de çalışan yönetim kadrosunun yüzde 70’i kadın...
Her yıl toplanan bir kadın konseyi var. Şirketin kadın çalışan politikalarını yönlendiriyor.
Dünyada 5 milyon kadını girişimci yapma gibi ihtiraslı bir projeleri var.
İşte bu şirketin en tepesindeki isme, Yönetim Kurulu Başkanı Muhtar Kent’e sordum.
Bir şey söylemesine gerek yoktu. Bana, bu konuda yaptığı konuşmaları gönderdi.
İşte size bu şirketten “erkek-kadın eşitliği” üzerine sözler.
* * *
-“Hepimiz biliyoruz ki kadınların yapamayacağı hiçbir şey yok.
-Sadece bu bölge için değil, küresel ekonominin geleceği için de kadına yatırım yapmaya mecburuz.
-Önümüzdeki 10 yılda kadınlar, dünya ekonomisinin ve toplumların şekillenmesinde dönüştürücü role sahip olacaklar.
-21. yüzyılın gerçek itici gücü Çin, Hindistan veya herhangi başka bir ülke olmayacak. Gerçek itici güç kadınlar olacak.
-Daha şimdiden dünyada 20 trilyon doları aşan tüketim harcaması kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor. Bu Amerika, Çin ve Hindistan ekonomilerinin toplamından daha büyük bir ekonomik güç anlamına geliyor.
-Dünya genelinde çalışma yaşına gelmiş her 11 kadından biri girişimcilikle uğraşıyor.”
* * *
-“Hiç ummadığınız ülkeler en yüksek iş sahibi kadın oranına sahip. Tayland’da çalışan kadınların yaklaşık yüzde 20’si girişimci.
Bu rakam Hindistan’da yüzde 14, Arjantin’de yüzde 12, Brezilya’da yüzde 11, Şili’de ise yüzde 10.
-Amerika’da kadınlara ait şirketler, gayrisafi milli hasılanın 4 trilyon dolarlık kısmını oluşturuyor. Bu da nerdeyse bir Çin demek...
-21. yüzyılın “Çin yüzyılı”, “Hindistan yüzyılı” ya da “BRIC yüzyılı” değil, “kadınların yüzyılı” olarak anılacağına inanıyorum.
-Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrasya bölgeleri küresel ekonomiyi canlandırmak ve yenilemek için çeşitli yollar ararken, aslında çözüm hemen gözümüzün önünde.
-Toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca ahlaki bir sorumluluk değil... Aynı zamanda ekonomik açıdan da akıllıca bir yaklaşım.”
Muhtar Kent’le Davos’ta yine bir araya geleceğiz.
Kadın tartışmasını inşallah orada da devam ettireceğim.
Bir bayram sabahı Aydın Bey beni Antalya’dan niye kovdu
İLK defa açıklıyorum.
1990’lı yıllarda bir bayram sabahı Aydın Bey tarafından, eşimin gözü önünde Antalya’dan kovuldum.
Star, Akşam ve Güneş gazetelerinin genel yayın yönetmenlerinin görevden alındığını öğrenince bu olayı niye hatırladığımı anlatacağım.
* * *
Görevden alınan 3 arkadaşımızı savunanların hemen hepsi “ortak bir davadan” söz ediyorlar. Hepsinde, Moncada Baskını ile Küba Devrimi’ni başlatmış çekirdek mücahitlerin düş kırıklığı var.
Savaşın ilk kahramanlarının, şimdi Yiğit Bulut gibi karşı mahalleden gelen “dönekler” tarafından tasfiye edildikleri duygusu hâkim.
O duyguyu anlıyorum...
Gerçekten de kendinizi gazeteci değil de “bir davanın mücahidi” olarak görüyorsanız, bu muameleyi bir tür “ihanete uğramışlık” psikolojisiyle açıklamanız normal.
* * *
Peki ama 12 yıldır bitmeyen bu “dava” nedir...
Hâlâ süren bu savaş kime karşı veriliyor...
Ve niye, niye gazetecilikten hiç söz etmiyorlar...
Çünkü olayı davaya değil de, gazeteciliğe bağlarlarsa, önlerine şu sorular çıkacak.
Kardeşim siz, iktidarı destekleyen gazetelerin başındaydınız.
İktidarı desteklemek, en demokratik hakkınızdır.
Ve üstelik aldığı oylara bakarsak, desteklediğiniz iktidar siyaseten başarılı.
İyi ama halkın yüzde 43’ünün oyunu alan bir iktidarı destekleyen gazetelerin tirajı neden toplam tiraj içinde yüzde 20’leri bile bulamıyor...
Neden havuza kamyonlarla yığılan paralara rağmen Star gazetesinin bayi satışı 16 binlere indi...
Neden ortalığı kasıp kavuran Yeni Şafak’ın tezgâhtaki satışı iki haneli rakamlara bile çıkamıyor.
O zaman onca parayı oraya yığan patronun “Bir dakika” deme hakkı yok mu...
* * *
20 yıl Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni koltuğunda oturdum.
Her gün iki defa öldüm öldüm dirildim. Çünkü iki defa tiraj rakamı önüme geliyordu.
Her hafta icra kurullarında, her üç ayda bir yönetim kurulu toplantılarında, tiraj, ilan ve habercilik performansı konusunda sigaya çekildim.
Sabah bizi geçtiğinde, Aydın Bey, “Gidin gazetenizin başına, düzeltin bu tirajı” diyerek, eşlerimizin gözü önünde beni ve damadını bayram tatili yaptığımız otelden kovar gibi gönderdi.
Şimdi bakıyorum... Haklıydı...
Son 12 yılda merkez medyaya epey ahlak dersi veren çıktı.
Ahlak, sübjektif bir değerdir, ama gazetecilik başarısının objektif ölçüleri vardır.
Gazetenizi zarar ettirmeyeceksiniz, sattırmayı başaracaksınız, içeriğini iyi yapacaksınız...
Bu performansı gösteriyorsanız, iktidar yanlısı olsanız da, iktidara karşı olsanız da fark etmiyor.
* * *
Yine de bu olaydan, bütün gazeteciler için çıkarılacak dersler var.
“Dava gazeteciliği” gazetecilere mutluluk değil, mutsuzluk getiriyor.
Patronlara gelince, artık şu gerçeği öğrenmeleri için çok sayıda örnek var:
Mesleğin kurallarına hiç dikkat etmeden şuursuzca harcanan paralar kendilerini batırabilir.
Aydın Bey boşu boşuna demiyor:
“Babıâli bir medya patronu mezarlığıdır...”
Ben de çalışanlar açısından ekliyorum. Babıâli aynı zamanda bir tetikçi çöplüğüdür...
* * *
İktidar kanadında şimdi bazı patronlar bu gerçeği fark etmeye başladıysa, 12 yıldır hiçbir başarı performansı terazisine çıkmayan meslektaşlarımız da artık öğrenmeli...
CHP’li üye: 26’sında açıklayacağım şeyi bekleyin
DÜNKÜ yazımda yolsuzluk komisyonuna gelmeyen iki CHP’liyi de bir kenara yazdığımı söylemiştim.
Biri yurtdışındaymış. İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’e de haksızlık etmişim.
O komisyonun en aktif ve en çalışkan üyesiymiş. Komisyon toplantısını bir gün önceden haber vermişler. Onun o saatte başka bir sunumu varmış. Buna rağmen saat 15.30’a alın, sabah uçakla gelir katılırım demiş. 14.30’da başlatmışlar. O da trafiğe takılınca yetişememiş. Telefonda bana ilginç bir şey söyledi:
“Ayın 26’sını bekleyin. O gün yapacağım açıklamayı göreceksiniz.”
Anladığım kadarı ile özellikle Reza Zarrab olayının uluslararası boyutunun üzerine gidecek.
Bu arada, İran’a gidip, orada ortağı ile ilgili davanın ulaştığı sonuçlara bakması da gündeme gelebilir.
Anlayacağınız, komisyonun kapısı mahkeme kararı ile kapatılsa bile, milletin çenesi ve vicdanı kapatılamayacak.
Paylaş