Paylaş
Fotoğrafın üzerinde “Cumhuriyet’i biz böyle kazandık” yazıyor.
Meğer hepimizin bildiği bu fotoğrafta, hiçbirimizin bilmediği bir şey varmış.
Daha önce yazmıştı ama bu ayki Tuhaf dergisinde ayrıntıları da vardı.
*
Fotoğrafı 1935 yılının Cumhuriyet Bayramı’nda, Uşak’ın ilk fotoğrafçısı Foto Kazım diye bilinen Kazım Özler çekmiş.
Gerisini Tuhaf dergisine bu yazıyı yazan kişinin ağzından aktarıyorum:
*
“Babamın babası Asım Bey İstiklal Savaşı’nda dört madalya almış. O yıllarda Kurtuluş Savaşı’nda mücadele edenlere çokça verildiği gibi ‘Mücahit Asım” lakabıyla tanınırmış.
O yıllarda ‘cihat’ şimdi Ortadoğu’da olduğu gibi üzerine bomba bağlayıp masum insanların ortasında patlatmak için kullanılmayan, vatanın bağımsızlığı için mertçe savaşmayı ifade eden bir kelime.
Dedemin daha sonra Türk Tarih Kurumu’na bağışlanmış üzerinde 33 kurşun bulunan bir pelerini var.”
*
Fotoğraftaki siyah ceketli kravatlı kişi ise, o günlerde ilçenin belediye başkanı olan Kamil Kabalak…
Gülse Birsel’in İstiklal Madalyalı dedesinin kuzeni…
Fotoğraf Genelkurmay Başkanlığı arşivinden çıkmış…
*
Yazısını şu cümlelerle bitirmiş: “Birbirimize ‘Bizans bilmemnesi’, ‘Şu renk Türk’, ‘Defolup gidecekler’ diye laklak edersek, o isim taktığın adam tak diye bu tarz bir fotoğraf çıkarır koyar ortaya, sana da çok fena kapak olur...”
Her gün bizi birbirimize düşürmek için her türlü nifakı sokan trol kafaları bir kenara bırakıp birbirimize bu güzel gözlerle bakmayı bir öğrenirsek...
İnanın her şey çok daha güzel olacak...
POLİS KONSOLOSUN MUTFAĞINA GİRSEYDİ
TARİH 5 Nisan 1991.
Irak ordusunun Türkmenlere yaptığı zulmü telin etmek amacıyla 30-40 kişilik bir Türkmen topluluğu Okmeydanı’ndaki Irak Başkonsolosluğu’nun önünde toplanarak Saddam Hüseyin aleyhinde slogan atıyor.
Bu arada bazı göstericiler binayı taşlamaya başlıyor.
İşte o an başkonsolosluğun ikinci ve üçüncü katından otomatik silahlarla göstericilere yaylım ateş açılıyor ve iki Türk vatandaşı hayatını kaybediyor.
Türkiye katilleri istiyor.
*
Görüşmeler sonuç vermeyince Türk hükümeti, Irak hükümetine “Şüpheliyi vermezseniz biz alırız” mesajını iletiyor. Aynı gün polis Irak Başkonsolosluğu’ndan içeri girerek diplomatik pasaportunda unvanı ‘ataşe’ olarak gösterilen kişiyi gözaltına alıp dışarı çıkarıyor.
*
Bu olayı geçen cumartesi günü Hürriyet’te Sedat Ergin’in köşesinde okudum.
Daha sonra yazıda olmayan bir ayrıntıyı öğrendim.
Meğer katil ataşe, konsolosluğun mutfak bölümünde gözaltına alınmış.
Çünkü uluslararası anlaşmalara göre konsolosluklarda sadece resmi işlemlerin yapıldığı bölümlerin diplomatik muafiyeti varmış. Mutfak kısmının böyle bir muafiyeti yok.
*
Merak ettim...
Acaba ülkesine dönen konsolosun yatak odasının diplomatik muafiyeti var mı?
BABAMIN MEZAR TAŞI ÜZERİNDEKİ O KELİME
BABAMIN mezar taşının üzerinde şu yazılı:
“Matbaacı Şükrü Özkök
Doğumu: 1017 Kırcaali
Ölümü: 2000 İzmir...”
*
Önceki gün Türk matbaa sektörünün Üçüncü Uluslararası Kongresi’nin açılış konuşmasını yaptım.
Bana bu imkânı verdikleri için bütün Türk matbaacılarına çok teşekkür ettim, şükranlarımı ifade ettim.
*
Toplantı öncesinde Türk matbaacılarından çok güzel başarı hikâyeleri dinledim.
Mesela New York’taki Metropolitan Müzesi’nin çok kaliteli sergi albümleri artık İtalya’da değil, Türkiye’de basılıyor.
*
Ben de şunu söyledim:
“Osmanlı matbaayı getirmekte çok gecikti, ama Cumhuriyet matbaacıları bu arayı kapatıp bir de öne geçti...”
‘LAZ BAKKAL’IN OĞLUNUN ANLATTIĞI GÜZEL OLAY
MATBAACILIK Kongresi’nde, uluslararası alanda çok kaliteli basım işleri yapan bir kuruluşun sahibi anlattı.
Frankfurt Matbaacılık Fuarı’nda, İtalya’nın en lüks kâğıt üretimi yapan şirketlerinden birinin temsilcisi “İtalya’daki matbaacılar sizlerden çok şikâyetçi, çok sert rekabet yapıyormuşsunuz” demiş.
Türk matbaacı da şu cevabı vermiş:
“Biz fiyat rekabeti yapmıyoruz. Kalite rekabeti yapıyoruz.” Arkasından eklemiş:
“İstiyorsanız ben Türk şaraplarını alıp geleyim, bu konuyu konuşalım.”
Hem Türk matbaacıları, hem Türk şarap üreticileri için ne zarif ve güzel bir cevap...
Bana bu olayı anlatan kişi Ofset Yapım’ın sahibi Sermet Tolan’dı..
Bir zamanların “Bir Demet Tiyatro”sunda hiç unutamadığımız “Laz Bakkal” rolünü oynayan rahmetli Aydın Tolan’ın oğlu...
BANA REJİMİMİ BOZDURAN KARE
HAFTA sonu Ayhan Sicimoğlu’nun Hürriyet yayınlarından çıkan “Hastasıyım”(*) adlı kitabında işte bu fotoğrafa takıldım kaldım.
Sıcacık bir gülümseme, basit bir tabak, ondan basit, ondan sade bir makarna...
Capri Adası’nın “Spaghetti alla Nerano”suymuş...
Daha şimdiden yazı özledim. İtalya’yı özledim. Akdeniz’i özledim. Zeytinyağını özledim. Taze pasta kokusunu özledim. Sarmısağı özledim...Bir de yanında
bir kadeh kırmızı şarabı özledim.
Kitap bittiğinde, rejimim bozulmuştu.
O akşam hayatımın en güzel makarnalarından birini yedim.
Hastasıyım bu adamın...
Her hafta ağzımı sulandıracak, beni alıp götürecek bir şeyler yapıyor...
O sayede ben de rejimi bozup yaşıyorum...
..........................
(*) Ayhan Sicimoğlu: “Hastasıyım”, Hürriyet Kitap, 2018
Paylaş