Paylaş
Ortadoğu’nun zalim realitesi, alın yazısı gibi çöktü üzerimize.IŞİD terörü, bu yüzyılın en büyük komplosu olarak karşımıza dikildi.Birbirimizle kavgalıyız ve hayâsız bir trol sürüsü barışma ümidimize bile tahammül edemiyor.
* * *
İşte bu karanlık içinde dün Avrupa Birliği’nden güzel bir ses geliyor.Birliğin genişlemeden sorumlu başkanı “Türkiye ile müzakerelerin yeniden başlamasını önereceğim” diyor...İşte bir umut ışığı...Bizi yeniden yörüngemize oturtacak, bizi tekrar medeniyet istikametine götürecek bir öneri...
* * *
2002’de çok güzel başlamıştık, çok kötü harcadık. Bu defa ipi elimizden kaçırmayalım...
* * *
Tam zamanıdır...Yeniden demokratik coğrafyaya, medeniyet yarıküresine dönüşün tam zamanıdır.Haydi inşallah...
Diz çökmek, diz çöktürmek...Ayakta konuşamaz mıyız
GÖRÜYORUM ki karşı tarafta da iyi insanlar var.Üstelik sayıları hiç te az değil...
* * *
Kulak kabarttıkça işitiyorum, orada da “Bu iş böyle gitmez” diyen epey insan var.Yakamıza yapışan terörün hepimizi benzer korkulara, hatta paranoyalara sürüklediğini hissediyorum...
* * *
O zaman da kendi kendime diyorum ki... Eğer ülkemizi seviyorsak, eğer çocuklarımız daha iyi bir dünyada yaşasın istiyorsak...Gardı indirme zamanıdır...
* * *
Ben ringin yüzde 50.5 tarafındayım, o yüzde 49.5 tarafında...Ben ringin dezavantajlı tarafındayım, o avantajlı tarafında.Diyeceksin ki, o, attığı yumruğu saymadığı sürece gardı indirmenin ne faydası var...İşte böyle durumlarda sen başlayacaksın konuşmaya...Türkiye bir ring midir arkadaş...Biz de boksör müyüz...
* * *
Ben gardı indiriyorum, bakıyorum ringin öteki kenarından malum ses haykırıyor. “Önce diz çök...”
* * *
Belki seçimi savaş, ülkemizi de savaş meydanı olarak, boks ringi olarak görüyor.Durmadan kaşımı açmış, durmadan oraya çalışıyor.İşte öyle zamanlarda haykırmak geliyor içimden...
* * *
“Bak kardeşim, diz çökmem...”Çökmem, sadece şunu söylerim:“Yahu arkadaş, normal insanlar gibi ayakta veya oturarak konuşamaz mıyız...”
Statta da tribün hâkimiyeti trollere geçmişse işimiz zor
YUNANİSTAN maçını izlemedim.İyi ki de izlememişim.Dün saat 13.00’e kadar da izlemeyi reddettim. Ancak CNN Türk’ün canlı yayınına çıkınca, o sahneyi izlemek zorunda kaldım.Demek ki azgın ve vicdansız trol ruhu, sosyal medyadan sonra tribünleri de ele geçirmiş. İçimi rahatlatan tek şey, Fatih Terim hocanın her zamanki mertliği ile bunu kınaması oldu.Yazık...Artık her gün günlük hayatımızın bir bölümüne trol bayrağı çekiliyor...Teslim oluyoruz....Emin olun bunun bedelini ödeyeceğiz...
GÜNÜN NOTU
PATTI Smith hayranlarına güzel haber. Yeni kitabı “M Treni” Seda Ersavcı’nın çevirisiyle Domingo yayınlarından çıktı. Harika bir cümleyle başlıyor: “Hiçbir şey hakkında yazmak o kadar da kolay değildir...”
Meğer önünde yürüdüğüm çelenk kime aitmiş
GEÇEN pazar Paris’te, 89 kişinin öldürüldüğü Bataclan Konser Salonu’nun önündeki anma alanına doğru yürüyorum.Birden, karşıdan iki çelenkle gelen 4 kişiyi fark ediyorum.Tam istediğim fotoğraf. Ölenlerin anısına çiçek götürülüyor ve ben de önlerine yürüyorum.Renk desen var, hareket desen var, duygu desen var.iPhone’umu, üniversiteden arkadaşım Ahmet Tangün’e verip fotoğrafımı çekmesini rica ediyorum.Çekiyor...Harika bir fotoğraf, tam birinci sayfalık...Ama çiçeğin üzerindeki yazıya yakından bakınca, bütün planım mahvoluyor.Çelengin üzerinde “Abdullah Öcalan” yazıyor...Farkına varmayıp yayınlasak, başıma gelecek felaketi düşünebiliyor musunuz...Gazetecilik heyecanı işte böyle bir şey...
Leyla’ya sorup her defasında cevabını aldığımız mahrem soru
GÖZÜMÜN önünde iki fotoğraf var...Biri çekilmiş... Gerçek bir fotoğraf yani... Leyla Umar, Fidel Castro ile yemek pişirirken çekilmiş.İşte bu beni kahreden fotoğraf...Rakip Sabah gazetesinde yayınlanmış...“Niye biz yapamadık bunu” diye hasta olmuşum...
* * *
Ötekinde ise 3 kişi var...Ortada Leyla Umar, bir tarafında rahmetli Ufuk Güldemir...Öteki yanında ise ben...Üçümüz de kahkahalar atıyoruz...Hiç çekilmemiş bir fotoğraf bu ama bir fotoğraf karesinden bile daha net duruyor kafamda...1980’li yılların ikinci yarısı...Babıâli’de yeniyim...Mesleğe gelen her yeni ve renkli genci önce fark eden iki insandan biri o...Öteki ise Güneri Cıvaoğlu...
* * *
Ufuk’a da bana da “bayılıyor” Leyla...Biz de ona bayılıyoruz...Neşeli, kendinden emin, şen şakrak, ihtiraslı gazeteci kadın...Geceleri bir yere gittiğimiz zaman masamız cazibenin tam merkezi haline geliyor.
* * *
Hepimiz onun büyük aşk hikâyelerini biliyoruz...Yaşça bizden epey büyük, ama hiçbirimizin dili ona Leyla Abla demeye gitmiyor...Desek öldürecek zaten bizi...
* * *
Büyük kadındı Leyla Umar...Aşkların, gazeteciliğin, maceranın, kafa tutmanın, eğlenmenin, neşenin şen şakrak kadınıydı...
* * *
Epeydir boştu yeri...Hatıralarını da alıp gitmişti epey uzaklara...Geriye bize hep şakayla sorduğumuz o soru kalmıştı:“Leyla... Hayattaki en büyük aşkın kimdi...”
* * *
Her defasında açıkça söylemişti bize...Biz de o insana hayranlık duymuştuk...
Paylaş