Paylaş
Fotoğrafın en solunda bir lider daha vardı ve o da Putin’di.
O gün bu kareyi yorumlayan bir yazı yazmıştım...
Hepsinin beden dilini ve psikolojilerini yorumlamıştım.
Önceki gün telefonla yapılan üçlü zirveden ve AB’nin Türkiye’ye yaptırımlar çıkması beklenen zirvesi ertelendikten sonra bu kareye bir de şu açıdan baktım.
Bu fotoğrafı çok sevdim... Çünkü dış politikada Cumhurbaşkanı ve ülkemi görmek istediğim yeri anlatıyor...
Yani Avrupa’yı...
Dolayısıyla, ülkemin Cumhurbaşkanı’nı o fotoğrafta Avrupa ile el ele görmek bana umut veriyor.
*
Bu fotoğrafı çok sevdim... Çünkü dış politikada en zor günlerde bile barış ve diplomasi yollarını açık tutma gayret ve iradesini yansıtıyor.
*
Bu fotoğrafa bakarken son 10 yılı gözümün önünden geçirdim.
Başından beri Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Mısır politikasını çok yanlış bulanlardanım...
Bu görüşüm aynen devam ediyor.
*
Ama Doğu Akdeniz politikasına gelince...
Ülkemi haklı, hem de çok haklı bulanlardanım...
O nedenle elim tam gitmese de, sık sık “Ama” falan desem de, cüretkâr yanım “Cumhurbaşkanı haklı” diyor ve içimdeki gerçekçi insan şunu söylüyor:
Erdoğan bütün dünyaya şunu kabul ettirdi.
Türkiye önemli ve büyük bir ülkedir...
Bu aynı zamanda “Türkiye’ye haksızlık etme, onun sinir ayarları ile oynama” ihtarıdır...
Ve bu mesaj adresine ulaşmıştır....
*
Şimdi en önemlisine geleyim.
Bu fotoğrafı çok sevdim...
Çünkü bana, İngiltere’nin ayrılmasından sonra, geleceğin Avrupa’sında adı konmamış “yeni triumvira”nın, yani etkili üçlünün ne olduğunu ve ne olması gerektiğini anlatıyor...
*
Çünkü bu kare bana diyor ki...
Avrupa’nın en güvenli ve mutlu haritası budur...
Ve ülkemin en mutlu ve güvenli yeri de bu demokrasi haritasının sınırları içindedir.
Çünkü bu harita dünyada hâlâ demokrasi, özgürlük, refah ve adalet idealleri üzerine çizili tek çokuluslu haritadır.
*
En yakın arkadaşlarım bile benim için bir şey yazarken başına şu ihtiyat cümlesini eklemek zorunda hisseder kendini...
“Seversiniz veya sevmezsiniz...”
Ben de önceki gün bu fotoğrafa bakarkenki hissiyatımı aynı ihtiyat cümlesiyle tamamlayayım...
Cumhurbaşkanı’nı seversiniz veya sevmezsiniz...
Ama bu fotoğraf bana işte böyle bir geleceği düşündürüyor.
Ve bu ihtimal çok da hoşuma gidiyor.
HERKES MACRON’A KIZAR AMA BEN ONA DA ŞÖYLE BAKARIM
DOĞU Akdeniz’de, tarihin en sıcak anlarından birini yaşıyoruz...
Hiç şu soruyu kendi kendinize sordunuz mu?
Nerede bu İngiltere?
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce orada olan, savaş sonrasındaki o haritaları cetvelle çizen İngiltere....
Ne bir gemisi vardı, ne söylediği bir sözü...
Ya Amerika Birleşik Devletleri...
Bayrak gösteren bir gemi dışında o nerede...
Yoklar...
*
Hangi ülkeler var...
Başta Türkiye var... Fransa var...
İsrail, Mısır, Yunanistan var...
Hepsi de Akdeniz ülkesi...
*
Kimler var...
Erdoğan var ve Macron var...
Bir de Sisi, Netanyahu, Miçotakis var.
Hepsi Akdenizli...
*
Nedir bu tablonun bize anlattığı?
Türkiye bir tarafta, ötekilerin hepsi karşı tarafta olsa da bu yaz bu ülkeler ve bu liderler Akdeniz’i tekrar “Mare Nostrum” yaptılar...
Yani “Bizim denizimiz”...
Yani Akdenizlilerin...
*
Akdeniz Akdenizlilere kalmışsa...
Çözümü de Akdenizliler bulmalı...
BU İKİ YARIŞMA BİZE İYİ BİR COVID REFERANSI OLABİLİR
ÜLKE her akşam Sağlık Bakanı’nın vereceği yeni vaka ve ölüm haberlerine kilitlenmişken, geçen hafta sonunda Türkiye çok güzel bir organizasyonu başardı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen 2020 FIA Dünya Ralli Şampiyonası (WRC) Marmaris’te yapıldı.
Üç gün boyunca 707 kilometrelik parkurda 12 özel etapta büyük bir çekişme yaşandı.
Bu yarışmayı 15 ülkeden toplam 105 yerli ve yabancı medya mensubu takip etti.
Organizasyonun en güzel tarafı, Sağlık Bakanlığı’nın da bu yarışmaya dahil olarak Uluslararası COVID-19 protokollerini harfiyen uygulatması oldu.
Türkiye şimdi de Formula 1 yarışına hazırlanıyor.
İnanıyorum ki bu iki organizasyon, Türkiye’nin COVID’le mücadelesinde bütün dünyaya karşı çok iyi bir referans mektubu olacak.
‘ŞEYTAN’I ANLAMAYANLAR KULÜBÜ’NDEN AÇIKLAMA
CÜNEYT Özdemir tweet atmış, diyor ki...
“Türkiye’de en büyük lüks nedir?
Futbolla sıfır ilgilenmek.”
Altına da şu notu eklemiş:
“Rıdvan’ın (Dilmen) açıklamalarından hiçbir şey anlamayanlar toplanalım...”
*
Dün Cüneyt’e “Rıdvan’ı anlamayanlar kulübüne beni de alın” dedim.
Ama arkasından da şunu ekledim.
“Benim gibi futbolla ilgilenen biri de bir şey anlamadı...”
*
O nedenle bu kulübe ben de gireceğim ama bir şartım var.
Futbol yıllarındaki lakabı “Şeytan”dır, biz de adını “Şeytan’ı anlamayanlar kulübü” yapalım.
Ve hep birlikte şunları soralım:
*
Rıdvan arkadaş Allah aşkına ne diyon...
Kime diyon...
Kime kızıyon...
Kime kızmıyon...
Kimi kolluyon, kimi Cumhurbaşkanı’na şikâyet ediyon...
*
Yani Devlet Bey’in deyişiyle...
Şeytan ne demek istemektedir...
*
Öğrenmek istiyorum, çünkü bu öfke, bu telaş bana hiç normal görünmedi...
ALIŞAMADIĞIM İKİ KELİME VE BENDE BIRAKTIĞI 2 HİS
Biri “istikşafi”, öteki “iltisaklı”...
Nedense ikisini telaffuz etmekte de zorlanıyorum, ilk denemede mutlaka dilim sürçüyor.
Nedense bu iki kelime de bana uyduruk geliyor...
Nedense ikisi de “durumlardan vazife çıkarmak” için uydurulmuş gibi duruyor.
Nedense ikisi de “kullanım süresi belli” kelimelermiş hissi veriyor.
Nedense bir siyasetçi veya köşe yazarı “istikşafi” deyince içimden gülmek geliyor...
Nedense bir savcı veya hâkim veya köşe yazarı “iltisaklı” kelimesini kullanınca suratım asılıyor, ürperiyorum, ürküyorum.
Ama diyorum ya...
Sadece bir his.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş