Paylaş
Olay 1973 yılında, yani 12 Mart ara rejiminin yıllarında Ankara’nın Çankaya semtinde bir gazetecinin evinde geçiyor...
*
O yıl cumhurbaşkanlığı seçimi var ve bu konu ordu ile siyaset arasına kara kedi gibi girmiş...
Askerler bir süre önce emekliye ayrılmış olan Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’i cumhurbaşkanı seçtirmek istiyor.
Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki partilerin büyük bölümü buna karşı.
Türkiye hâlâ 12 Mart ara rejiminin etkisinde.
Bir askeri darbenin kara bulutları rejimin üzerinde.
*
İşte öyle günlerin birinde dönemin başbakanı Süleyman Demirel, bir gazetecinin evinde dönemin genelkurmay başkanı ile bir araya geliyor.
Demirel önce ortamı yumuşatması gerektiğini çok iyi bilmektedir...
Onun için gazetecinin evine önceden iki şişe Chivas Regal viski göndermiştir.
Kendisi de iyi bir viski içicisi olan Demirel Türk siyasi hayatının en gergin gecelerinden birine iki duble viski ile başlar.
Ve gergin başlayan gece yumuşak bir ortamda biter.
*
Türkiye’nin ilk viski kitabını yazan iki kişiden biri olan Mehmet Yalçın ve Teoman Hünal’ın yorumu şu: “Chivas’ın lezzetli yudumlarıyla yaşanan gevşeme, belki de bu ülkeyi yeni bir darbe macerasından korumuştur...”
*
Netice?
Askerlerin istediği olmadı ve Faruk Gürler cumhurbaşkanı seçilmedi.
DİPLOMASİ
SABAH 10.00’DA İÇMEYE BAŞLAYAN TİTO’NUN ODASINA NE KONDU
- “VİSKİ ve diplomasi...”
En güzel örneklerinden biri 1968 yılında eski Yugoslavya Devlet Başkanı Tito’nun Ankara’yı ziyaretinde yaşandı.
Tito o dönemde çok etkili olan “Üçüncü Dünya Ülkeleri” grubunun fiili lideriydi.
Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı koltuğunda ise İhsan Sabri Çağlayangil oturuyordu.
Çağlayangil bütün devlet insanlarının hayatlarını çok iyi bilen bir bakandı.
Kim ne yer ne yemez, kim diyet yapar araştırırdı.
Tito içkiyi çok seven bir siyasetçiydi. Söylentilere göre sabah 10.00’da içmeye başlardı.
En sevdiği içki ise Chivas Regal viskiydi.
Çağlayangil ziyaret öncesi onun odasına Chivas’ın o günlerdeki en üst ürünü olan Royal Salute’tan birkaç şişeyi koydurmuştu bile...
O şişelerin Türkiye-Yugoslavya arasında hep iyi olan ilişkileri perçinlediği söylenir.
ANKARA VİSKİSİ’NİN BAKIR İMBİKLERİ ŞİMDİ NEREDE
TEKEL 2004 yılında özelleştirilince Ankara Viskisi de özel sektöre geçti. Bir ara güzel değerlendirmeler de aldı.
Hatta dönemin viski yazarı Jimm Murray ona 80 puan vererek “Dikkate alınması gereken bir viski” olarak tanıttı.
Bu arada İskoçya’ya birinci sınıf imbikler ısmarlandı.
Ancak ilk Türk viskisi 2008 yılının şubat ayında tarihe karıştı.
Ankara Viskisi’nin yapımında kullanılan Anadolu meşe fıçıları Fransa’ya satıldı.
İmbikleri ise ABD’nin Virginia eyaletinde yeni kurulacak bir damıtımevi duydu ve satın aldı.
Bu imbiklerle bugünkü Virginia Highland Whiskey olarak bilinen marka yaratıldı.
‘ACİL’ KODUYLA YARATILAN YERLİ VE MİLLİ İÇKİ NEYDİ
- YIL 1956...
Ankara Üniversitesi “Fermantasyon Sanatları” öğretim üyesi Prof. Dr. Turgut Yazıcıoğlu Almanya’da akademik çalışmalar yapmaktadır.
O yıl başkentten kendisine “Derhal Ankara’ya dön” talimatı gelir.
Şu çok özel misyonla ve acil koduyla geri çağrılmıştır:
Dönemin muhafazakâr partisinin lideri Adnan Menderes kendisine “yerli ve milli” bir viski yapma emri vermiştir.
*
İlk çalışmalar Ankara Bira Fabrikası’nın bir köşesinde başlar.
Özel imbik ısmarlama zamanı bile yoktur. Onun için eski bir rakı imbiği kullanılır.
Meşe fıçıyı ise Tekel işçileri Anadolu meşesinden imal etmiştir.
İLK TADIMDA ÜÇ DE CIA AJANI VARDI
- BU viskinin ilk tadımı 1961 yılında yapıldı.
Tadımın o günlerdeki adı “çeşni muayenesi” idi...
Tadıma, bazı bürokrat ve siyasetçiler, gazeteciler ile o sıralarda Ankara’da bulunan Amerikan Yardım Teşkilatı’nın üç mensubu da “Siz Amerikalısınız viskiden anlarsınız” diye davet edilmişti.
Bu üç kişi muhtemelen CIA Ajanıydı.
“Ankara Viskisi” 1963 yılında piyasaya çıktı.
KONYAK YERİNE KANYAK ADINI ATATÜRK MÜ BULDU
- 1930’lu yıllarda Tekel konyak üretirken Fransız Büyükelçiliği’nden bir mektup geldi.
“Cognac”, yani “Konyak” adının üretildiği bölgeden geldiğini, bu nedenle Türkiye’de bu ismin kullanılamayacağını bildiriyordu.
Değiştirilmezse Fransa bunu dava edecekti.
İşte tam o sırada Tekel bu içkinin adını değiştirdi ve dâhiyane bir buluşla “Kanyak” yaptı...
Ve gerekçe olarak da şunu kullandı:
“Bu kelime Türkçede insanın kanını yakan anlamına gelen bir tamlamaydı...”
Daha sonraki yıllarda bu kelimeyi bizzat Atatürk’ün bulduğu söylenecekti.
VİSKİ İÇMEYEN DE BU KİTABI SEVER
BU bölümdeki yazıları Mehmet Yalçın ile Teoman Hünal’ın yazdığı “A’dan Z’ye Viski” adlı kitabın geçen ay yayınlanan üçüncü baskısından aldım. Kitap Gusto Kitapları dizisinden çıktı. İlk baskısı 1994’te yapılmıştı. Çok keyifle okunan, viski içmeyenlerin de keyif alacağı bir kitap.
CSO MARIA CALLAS’TAN SONRAKİ EN İYİ PUCCINI SOPRANOSUYLA AÇILIYOR
YAPIMI yıllardır süren Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 29 Ekim akşamı müthiş bir konserle açılıyor.
Pandemi dolayısıyla bu yıl resepsiyon yapılmayacak.
O nedenle 29 Ekim’in o geceki resmi töreni bu konser ve bu açılış olacak.
*
- Konserde sahnede iki Türk piyanist olacak.
Güher-Süher Pekinel...
- Orkestrayı Cem’i Can Deliorman yönetecek.
Soprano ise Angela Gheorghiu olacak.
- Ve dünyanın önde gelen klasik müzik TV kanalı Mezzo bu konseri yayınlayacak.
*
Angela Gheorghiou benim için Puccini’nin “O Mio Babbino”sunu, Maria Callas’tan sonra en iyi söyleyen soprano...
KAFAMDAKİ SORU
- TABİİ aklınıza gelen bir soru da şu olacak.
Pandemi nedeniyle 29 Ekim resepsiyonu ertelendi...
Öyleyse bu konser nasıl yapılacak?
Aldığım bilgiye göre çok sınırlı sayıda izleyici alınacak salona...
Sosyal mesafeye aşırı dikkat edilecek.
Sanırım davetlilerden HES raporları istenecek.
Cumhuriyet Ankara’sına yakışan şahane bir 29 Ekim kutlaması olacak bu...
TÜRKİYE’NİN ‘MİŞ’Lİ GEÇMİŞİNİ KİM ÖLDÜRDÜ
GAZETECİLİĞE başladığım ilk yıllarda haber dilinde “miş’li geçmiş” zaman kipi kullanılırdı.
Buna “Öğrenilen geçmiş zaman” denirdi ama biz hep miş’li geçmiş derdik.
Mesela şöyle bir cümle kullanılırdı:
“Başbakan Süleyman Demirel dün bir açıklama yapmıştır...”
*
Bu da bana tuhaf gelir ve “Açıklama yaptıysa niye yaptı demiyoruz” diye sorardım.
1969 yılında TRT Haber dairesinde stajyer olarak başladığımda bu düşüncemi istihbaratın başındaki Muammer Yaşar Bostancı’ya söylemiştim.
Zaten onlar da bunu tartışıyormuş.
Ve TRT 1969 yılında miş’li geçmişten “di’li geçmişe” geçmişti.
*
Hürriyet’in eski başyazarı ve yaşayan Türk başyazarları kuşağının son duayeni Oktay Ekşi’nin geçen yıl sonunda yayınlanan yeni “Gazetecilikte Geçen O Yıllar-2” adlı kitabından öğreniyorum ki aynı tartışma çok daha önceleri Öncü gazetesinde yapılmış.
Oktay Ekşi de bu düşüncesini haber müdürü Altan Öymen’e açmış ve onlar da di’li geçmişe geçmişler.
*
Onlar bunu zorlanmadan yapmıştı.
Ama ben çok iyi hatırlıyorum biz bu zaman kipine geçtiğimizde epey eleştiri almıştık.
“Ne bu di, di, di, makineli tüfek tarrakası gibi” demişlerdi.
‘BEN’ DEMEK İÇİN İZİN İSTEYEN YAZAR
ESKİ kuşak gazetecilerin ortak bir yanı vardır.
Nedense “ben” diye yazamazlar, hep “biz” diye başlarlar.
“Ben” demek istedikleri zaman da “Bu satırların yazarı” derler.
Genel yayın yönetmeniyken hep şaka yapardım.
“Oktay Bey o satırların yazarı kim?”
Şunu söylerdi:
“Bizim neslimizde ben demek ayıp sayılırdı. O alışkanlık işte.”
Bu zarafetin Hürriyet’teki son kalelerinden biri de Sedat Ergin’dir.
Hem miş’li geçmişe devam eder hem de hep “biz” diye yazar...
Ama geçenlerde bir yazısında belki de hayatında ilk defa “ben” kelimesini kullandı.
Sağlık Bakanlığı verileri ile ilgili bir yazısına şöyle başladı:
“Zorunlu olmadıkça birinci tekil şahıs üzerinden yazmaktan kaçınan bir gazeteciyim. Bugün izninizle bu çizginin dışına çıkacağım.”
Zarafeti görüyor musunuz, “ben” demek için okuyucusundan müsaade istiyor.
AMA MİŞ’Lİ GEÇMİŞ RESMİ TARİHİMİZİN KATİLİ KİM
AMA bana sorarsanız, “Türkiye’nin miş’li geçmişini” öldüren asıl kişi Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Hasan Cemal’dir...
Çünkü Türkiye’nin en güçlü “miş’li geçmiş kalesi” hiç şüphesiz tek parti döneminin “Başvekil Hazretleri İstanbul’a avdet etmiştir” türü haber klişelerini yaratan Cumhuriyet gazetesiydi.
Hem gazetesinin hem Türkiye’nin miş’li geçmiş tarihinin suikastçısı odur.
Paylaş