Heykeli dikilecek adam

BU fotoğrafı Havana’nın Kordonboyu olan Malekon’un duvarında çektirdim.

Haberin Devamı

Tansu’ya gösterdiğimde tepkisi şu oldu:
Heykeli dikilecek adam“Bir megalomani abidesi gibi duruyor...”
“Bunu, ‘Heykeli dikilecek adam’ başlıklı bir yazıda kullanmak için çektirdim” dedim. Beklediğim cevabı verdi:
“Bu durumda heykeli dikilecek adam sen mi oluyorsun.”
En mütevazı sesimle “Evet” dedim, “kendi heykelimi diktirmek istiyorum...”
“Biraz tuhaf olmuyor mu” diye ısrar edince ben de şunu sordum:
“Sence dünyanın en önemli kişisel markası nedir?”
Küba’daydık ve yine beklediğim cevabı verdi: “Che Guevara...”
Beklediğim öteki soru da hiç beklemeden geldi: “Peki senin için kimdir? Mick Jagger mi?”
“Hayır.. E.Ö.” dedim...
İşte bu onun beklediği cevap değildi.


* * *


Küçük bir sessizlik oldu, en ciddi sesim ve her cümlesi “dir” ekiyle biten en akademik üslubumla devam ettim:
“Benim için dünyanın en önemli markası Ertuğrul Özkök’tür... Çünkü doğduktan sonra bana verilen bu isim, bana ait her şeyi anlatan markadır. Hayatım boyunca onun içini iyi ve başarılı biçimde doldurmaya çalıştım.”
Doğal olarak bu cevap ilk bakışta yaptığı megalomani yorumunu hatırlattı.
“Hayır bu bir megalomani değil, bir marka yönetimi...” diyerek asıl noktaya geldim.


* * *

Haberin Devamı


Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayrıldıktan sonra 17 üniversitede konuşma yaptım. Hepsinde de aynı soruyu sordum.
“Sizce dünyanın en önemli markası nedir?”
Kimse kendi adını marka olarak kabul edip benzer bir cevap vermedi.
Oysa hayatımız boyunca yönetmemiz gereken en önemli marka adımız.


* * *


Günümüzde küresel liderler önemini kaybederken, yerel ve bölgesel liderler kuvvetleniyor.
Bu da, özellikle demokratik geleneklere bağlı ülkelerin küresel liderlerinin yerine, otoriter, hatta diktatör karakterli, kibirli yerel ve bölgesel liderlerin güçlenmesine yol açıyor.
Yerel liderlerin en önemli özelliği ise, “başbuğ”, “reis” gibi onlara atfedilen lakapların sembolize ettiği totaliter markalarını akıl almaz bir narsisizmle yönetmeleri.
Devasa ve görkemli saraylar, heykeller, dev havaalanlarına isimlerini vermeler, bu yeni totaliter narsisizmin, kendine tapınmanın en çarpıcı göstergeleri...


* * *

Haberin Devamı


Reis, führer, başbuğ... Başkaldıran, kişilikli bireyi sevmez. Onun tercihi sokakta yürürken bütün balkonlardan, kafelerden ayağa kalkarak ona el sallayan, bireyliğini unutmuş, biat etmiş kalabalıklardır. O yüzden çağımızda totaliter lideri dengeleyebilecek tek şey, kişilikli bireylerdir.
Yani kendi markasını, kişilikli biçimde yönetebilen insanlar.
Eğer ülkenizde totaliter liderlerin diktiği zevksiz ve kitsch binaların, heykellerin bütün caddeleri kaplamasını istemiyorsanız...
Kendinizi “heykeli dikilecek insan” haline getirmeniz gerekir.


* * *


Evet şimdi bu fotoğrafa bir daha bakın...
Onda bir “megalomani abidesi” görebilirsiniz. Ama biraz daha yakından ve dikkatle bakarsanız, markasını farklı ve renkli bir kişilik kaidesi üzerine oturtup, totaliter lidere meydan okuyan bir “meçhul birey anıtı” da görebilirsiniz...
Yani bakış açınıza bağlı...

Haberin Devamı


Allah’ın bir lidere en büyük lütfu nedir



Heykeli dikilecek adam

KENDİNİZİ onun yerine koyun... Steve Jobs gibi bir efsanenin arkasından Apple’ın başına geçmişsiniz...
Ölen adam, Apple’ın yaratıcı zekâsı...
Genç neslin en önemli rol modellerinden biri..
Şirketin, ucu ısırılmış elma logosuna, evinin bahçesine sadece elma ağacı dikecek kadar tutkulu ve sadık bir şahsiyet...
Yani onun boşalttığı koltuğa oturmak kolay olsa bile doldurmak çok zor iş...
Herkesin altından kalkabileceği bir yük değil.


* * *


Geçen salı günü Brand Week İstanbul toplantısında, Martha Stewart ile Eataly’nin kurucusu Oscar Farinetti arasındaki konuşmacı bendim.
Yeni çağın marka anlayışı ve yönetimi konusunda harika konuşmalar dinledim.
Benim konum, “Bireylerin marka oluşları”ydı. Günümüzde şirketlerin sadece marka olarak yaşamalarının mümkün olmadığını, onu yöneten insanların da markalaşmaları gerektiğini anlattım.


* * *

Haberin Devamı


Markalaşmak cesaret işidir.
Ama cesaret nedir.
Steve Jobs için bu, “mümkünsüz gibi görüneni hayal etmek”ti...
Ölümünden sonra onun yerine gelen Tim Cook’un işi çok zordu.
Herkes ondan Steve Jobs olmasını bekliyordu. Ama o siyah kazak pantolon giymedi... Kendisi gibi oldu.
Ve geçen hafta hiç kimsenin beklemediği bir şeyi yaptı.
Önce “gay olduğunu” açıkladı. Amerikan “alfa erkek ekonomisinde” bu bir ilkti.


* * *


Cook orada kalmadı...
“Alfa erkek ekonomisini” sarsacak bir adım daha attı ve şunu dedi:
“Gay’liğimle iftihar ediyorum...”
Vooovvv...
İşte bu cesur bir şeydi...
Orada da kalmadı ve en ucuna gitti:
“Gay’liğin Tanrı’nın bana en büyük lütfu olduğuna inanıyorum...”
Bu son cümle, Amerikan değerler sisteminde müesses nizamı temsil edenlere vurulan en büyük darbeydi.


* * *

Haberin Devamı


Düşünce hayatında çoğunluk cesareti siyaset alanında arar. Mesela onlar için, “Tayyip Erdoğan’a yüklenmek cesur bir davranıştır...”
Bana göre ise bu çok demode bir cesaret anlayışı... Hatta modern korkaklığın sublime edilmiş hali, başka türlü ifadesi bile diyebilirim.
Cesaret kendini asıl, siyaset dışındaki kaya gibi sağlam ahlaki ve kültürel paradigmalara saldırıldığında gösterir...


* * *


Sonuç...
Apple, Steve Jobs sonrası liderini bulmuştur.
Böylece Apple markasının arkasına yeniden cesareti, put kırıcılığı, çağın ilerisinde durabilme kabiliyetini koymuştur.
“Bu iş sadece gay olduğunu açıklamakla sağlanabilir mi” diye sorarsanız ben de şu cevabı veririm.
Değil elbette... Her insanın kendine ait halleri, özellikleri var. Önemli olan sahip olduğunuz özellikleri, adınızın markalaşmasında nasıl kullandığınızdır.
Hayatın herhangi bir alanına ait, cesur, farklı ve yaratıcı bir ambalajınız varsa, içine güzel ürünü koyduğunuzda çok daha değerli bir marka yaratmış olursunuz.

Yazarın Tüm Yazıları