Paylaş
SEVGİLİ mahalle arkadaşım...
Biliyorum, eminim bana kızacaksın...
İfrit olacaksın...
Hatta “İşte yine döndü” diyeceksin...
* * *
Ne dersen de kardeşim, umurumda değil...
Bildiğimi, hissettiğimi okuyacağım...
Çünkü ben bugünü değil, yarını düşünüyorum.
Seni, beni değil çocuklarımızı düşünüyorum.
* * *
Biliyorum öfkelisin...
Haklısın kardeşim...
Çok mağdur oldun, uykusuz çok geceler geçirdin.
Ülkem, hayat tarzım, Cumhuriyetimiz uçurumun kenarında diye çok karalar bağladın...
Emin ol ben de karalar bağladım...
* * *
Biliyorum, iki elin hâlâ havada, yapışacak boğaz, tükürecek surat arıyorsun..
Sorulacak hesabın, alınacak rövanşın, içilecek intikam şerbetin var...
* * *
Unut kardeşim... Ne olur unut... Bir çizgi çek...
Dünü unut, yarına bak...
Unutma ki, son 20 yılda bu ülkede biz, onlar, hepimiz çok dayak yedik...
Bazımız, hapislerde çürüdü...
Bazımıza öyle iftiralar atıldı ki, şu fani hayat dar edildi bize...
İntihar ettirildi bazılarımız...
İşinden olanlar, aç ve açıkta kalanlar çok oldu...
Hormonlu muazzam bir kibir, yıllarca azarladı bizi...
Gezi’de çocuklarımızı kaybettik...
Onların aziz ruhları üzerinde bile tepinildi...
* * *
Ama kardeşim unutma ki, bu ülkede dayak yiyen, acı çeken başkaları da vardı...
Başındaki türban yüzünden okullarına gidemeyen kızlarımız vardı ve kabul et yeterince el uzatmadık onlara...
* * *
Bazımız, bahtı karaydı, şanssızdı, işkence gördü, hayatını kaybetti...
Şimdi bazımız daha şanslı...
Yiye yiye bir seçim dayağı yedi...
* * *
Ama unutma harika bir şey oldu...
Öyle bir seçim yaptık ki, asker gölgesi yoktu...
Derin devlet çekildi ortadan ama yerini daha da feci sığ bir devlete bıraktı ve o devlet bütün gücüyle, imkânıyla, hazinesiyle, valisiyle, savcısıyla, hâkimiyle abandı üzerimize......
Gençlerimiz sandıklara sahip çıktı. Sonuç ortada...
Başkanlık hayali, tek adamlık ihtirası sandığa gömüldü...
İslamcı siyaset, Müslüman birader mücahitliği kırmızı kart gördü.
* * *
Çok küstük arkadaş... Çok dışlandık, çok korkutulduk, çok aşağılandık, çok haksızlığa uğradık...
Şimdi barışma zamanıdır...
Bitirelim artık bu bitmez tükenmez hesaplaşmayı...
Çekelim ellerimizi birbirimizin yakasından.
Bir çizgi çekelim...
Hepimiz, ruhumuzda genel af ilan edelim...
Herkes herkese hakkını helal etsin...
Helalleşelim arkadaş...
Hepimizin arkasında yeterince zulüm, acı ve ıstırap var...
Hepimizin yanmış çok canı var...
Öyleyse, artık kimsenin kimseye zulüm edemeyeceği, kimsenin kaderinin tek bir adamın iki dudağı arasına sıkışmayacağı, kimsenin kimsenin hayat tarzına müdahale edemeyeceği, kininin davasını güden değil, özgür bir hayatın sefasını süren insanların Türkiye’sini yaratalım...
Evet... Helalleşelim kardeşim... Ama bu defa sahiden, sahici biçimde...
Emin olun Türkiye’nin normalleşmesi gönüllerdeki bu ateşkesle başlayacaktır.
Demirtaş’tan ne mi bekliyoruz sözü Fazıl Say’a bırakıyorum
-Evet, Selahattin Demirtaş’ı sevdik...
-Eşiyle birlikte verdiği o fotoğraf hepimizin içini açtı...
-Herkese elini uzatması, içimizi ısıttı...
-Özlediğimiz güzel bazı şeyleri hatırladık...
-Kürt gençlerinin onu sevmesini de sevdik...
-O gençlerin ellerine Türk bayrağını vermesi, ortak bir vatan umudumuzu iyice arttırdı...
-Seçim sonuçlarına sevinmelerinden, onların da bu ortak vatanda yaşamak istediklerini hissettik.
“Her şey daha iyi olacak” diye düşündük...
Şimdi ne mi bekliyoruz?
Sözü, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi müzisyenlerden biri olan Fazıl Say’a bırakıyorum. Önceki gün Cumhuriyet’te şöyle yazıyor:
“Kanımca silahı bırakıp siyasete gelen HDP demokrasimize renk katacaktır. Bunu hepimiz ümit ediyoruz. Ve ihanete uğramamak istiyoruz...”
Onu severek oy veren insanların ortak hissiyatı budur:
İhanete uğramak istemiyoruz.
Saray efradının ‘reisi’ değil ‘cumhurun başkanı’ olmak
“CUMHUR”, başkanlık defterini bir daha açılmamak üzere kapattı...
“Cumhurun reisine” düşen de ettiği yemini yeniden karşısına alıp cümle cümle okumak...
Ve kendi kendine sormaktır.
* * *
Milletimin önünde ne diye yemin etmiştim?
-“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünü, Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma...”
Arkadaş, cumhura verdiğim bu sözü tuttum mu...
* * *
Ne demiştim o yeminde...
-“ Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma...”
Arkadaş, cumhura verdiğim bu sözü tuttum mu...
* * *
Ne demiştim ettiğim yeminde...
-“Milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma...”
Arkadaş, millette huzur bıraktım mı?
Vatandaşlarım, en temel özgürlüklerden yararlanabiliyor mu?
* * *
Ne demiştim o yeminde...
-“Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma...”
Hadi onu da ben sorayım:
Arkadaş bak şu dünyaya ve söyle Allah aşkına...
Türkiye’nin şanı, şöhreti iyi mi, yoksa yerlerde mi sürünüyor...
* * *
“Cumhur”, başkanlık defterini bir daha açılmamak üzere kapattığına göre...
Geriye, Saray efradının “reisi” değil, “Cumhurbaşkanı” olmak kalmıştır..
Bu tutum, hem kendisine, hem ülkeye, hem bölgemize huzur getirebilir. Saray vesayetinden kurtulan AKP de, tekrar bu ülkede herkesin gönül rahatlığı ile oy verebileceği bir parti haline gelir.
Cumhurbaşkanı bunu yapabilirse bu ülkede herkesin Cumhurbaşkanı haline gelebilir.
* * *
Unutmayalım bu kutuplaşmayı en kolay önleyecek kişi, bizzat o kutuplaşmaya neden olandır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002 ruhuna döner, anayasal sınırlarına çekilirse...
Bu ülke huzura kavuşur...
Hayır duası bile alabilir...
Havuzun suyu kurursa platonik aşk devam eder mi
MERAK ediyorum:
-Başkanlık sistemi rafa kalktığına göre, Yalçın Akdoğan’ın “siyasi komiserliği” devam eder mi...
-Hani o “Devletin ve MİT’in kozmik yazarı” var ya, acaba “devletin seçim sonuçlarından sonra ne yapacağını, kime ne ceza keseceğini” yazar mı...
-Başkanlık sistemi gerçekleşmediğine göre, Saray’a dokunan olursa, “jöleli danışman” çifte silahına sarılır mı...
-Devlet kaynakları kesilirse mütekallit Şems patronun “platonik aşkı” devam eder mi... Yakup Cemillik devam eder mi, düşer mi...
-Başkan baba gölgesi kalktığına göre, savcılar ve hâkimler “yeni Kerinçsiz’lerin” tehdit ve gammazlamalarına kulak asar mı...
-Saray medyasında “Reis iyidir, jöleli, sakallı çevre kötü” tartışması başlar mı...
Paylaş