LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ONUN hikáyesini, iki ay önce Clinton’un memleketi Little Rock’ta tesadüfen girdiğim kitapçıdan aldığım bir kitapta okudum.
Bu esrarengiz insanın hikáyesi ve fikirleri beni çok etkiledi.
Bugün size onun hikáyesini anlatacağım.
* * *
1637 ile 1682 yılları arasında Paris’te Mahmud adında bir Türk yaşadı.
Daha sonraki yıllarda herkes onu "Türk casusu Mahmud" olarak tanıyacaktı.
Mahmud’un ilginç bir hikáyesi vardı.
Evli bir Rum kadını ile ilişki yaşamış ve bu yüzden başı derde girince dışarı kaçmıştı.
"Türk casusu" adının nereden geldiğine gelince...
Galiba, Viyana Kuşatması sırasında Avrupalı askerlerin durumu hakkında İstanbul’a yazdığı raporlar nedeniyle kendisine "Türk casusu" denmiş.
Ama dünya onu, casusluğu değil, bambaşka bir nedenle tanıyacaktı.
Din hakkındaki ilginç fikirleriyle...
Yerleşik tek tanrılı üç dine en radikal eleştirileri getiren kişilerden biri olduğu söylenecekti.
Mesela, Hazreti Muhammed’in bir vejetaryen olduğunu iddia edecekti.
Aynı şekilde Hazreti Musa ve Hazreti İsa’nın da vejetaryen (etyemez) olduğunu söyleyecekti.
* * *
Türk casusu Mahmud, inanç itibarıyla, kendini Hıristiyanlık áleminin "Deist"lerine yakın buluyordu.
Allah’ı bir yaratıcı olarak kabul ediyor, ama dinin geriye kalan bütün unsurlarına şüpheyle bakıyordu.
Hıristiyan değil, Müslüman’dı.
Onuncu yüzyılda Basra’da toplanmış "İhvan el-Safa" adı verilen Yeni Platoncu Müslümanların düşüncelerinden çok etkilenmişti.
Bir de Brahmanlara hayrandı.
Onların hayvanlara duyduğu saygıyı hayranlıkla izliyordu.
O yüzden saraydaki amirlerinden, kendisini Hindistan’a casus olarak göndermelerini bile istemişti.
Sırf Brahmanları tanıyabilmek için.
Çünkü ona göre, Hindistan, dünyada yaşayan canlılara adil davranılan tek kamusal alandı.
* * *
Mahmud’a göre, Hazreti Musa’nın kanunlarında canlıların yenmesi caiz değildi.
Kuzey Asya’da dağlar arasında yaşayan İsrail’in kayıp on kabilesinin üyeleri, sadece sebze ve meyve yiyordu.
Kardeşi James’e göre Hazreti İsa, "yaşayan bir canlıyı yemektense ölmeyi tercih eden" bir Yahudi kabilesinden geliyordu.
Hazreti Muhammed’e gelince...
Hazreti Muhammed, özel olarak etten uzak durulmasını emretmiş değildi.
Ama kendini izleyen ilk müminlere hep hayvanları öldürmemelerini emretmişti.
Mahmud’a göre, Kuran’ın yasaları, hayvan eti yemeyi zorlaştırmayı sağlayacak şekilde düzenlenmişti.
Batılı Hıristiyanlar, İncil’in vejetaryen yorumlarını çarpıtmışlardı.
"Yeryüzünde her şey insan için yaratılmıştır... Ve bu dost yaratıklar, insanın iştahına hizmet ederler."
O zaman insanın aklına şu soru geliyor:
Kurban kesme adeti inançlarımıza nasıl girdi.
* * *
Türk casusu Mahmud, döneminin yaşayan beş ünlü vejetaryeni ile hep ilişki halindeydi.
Bunların en ünlüsü Münzevi Muhammed’di ve Uriel Dağı’nda bir mağarada hayvanlarla birlikte yaşıyordu.
Ona göre vejetaryenizm, tabiatın temel kanunları üzerine kurulu şu anlayıştan kaynaklanıyordu:
"Başkalarının sana yapmasını istemediğini, sen de başkalarına yapma."
Kitabı, büyük bir ilgiyle okudum.
Sonra kendi kendime sormaya başladım.
Kimdi bu Türk casusu Mahmud?
Böyle bir adam gerçekten yaşamış mıydı?
Yoksa bir hayal mahsulü müydü?
"Bir Türk Casusu Tarafından Yazılan Mektuplar" adlı sekiz ciltlik bir kitap vardı.
İlk cildini Cenovalı bir gazeteci olan Giovanni Paolo Marana yazmıştı.
Kitap 17’nci yüzyılda İtalyanca, Fransızca, İngilizce, Almanca ve Rusça yayınlanmıştı.
Öteki 7 cildi kimin yazdığı bile bilinmiyordu.
Ciltlerden birini, "Robinson Crusoe"nun yazarı Daniel Defoe’nun yazdığı tahmin ediliyordu.
* * *
O günden sonra Türk casusu Mahmud’un peşine düştüm.
Başka hiçbir yerde izine rastlamadım.
Belki de hiç yaşamamıştı.
Ama Türk adını taşıyan bu meçhul insanın görüşlerini büyük bir dikkatle okudum.
(*) Türk casusu Mahmud’un hikáyesini Tristram Stuart’ın yeni çıkan kitabı "Bloodless Revolution"da okudum. Notron, ABD baskısı 2007.
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları