Hani Güneş'in fethi yakındı

“UNCUT” dergisinin John Lennon için hazırladığı özel sayıyı okuyorum.

Haberin Devamı

Bir bölümün başlığı şöyle:

“You may say I’m a dreamer.”

“Benim hayalperest biri olduğumu söyleyebilirsin.”

Biz, “hayalperest” bir nesil olarak büyüdük.

Dünyayı değiştirmek istiyorduk.

Ay’ın fethi bize yetmemişti; Güneş’i de fethetmek istiyorduk.

Kimimiz, devrim yaparak yeni bir dünya yaratmayı hayal etmiştik.

Kimimiz, eline silah almıştı; kimimiz ise yumruğunu bile sıkmamıştı.

Daha iyi bir dünya için yola çıkmıştık, daha berbat bir dünyaya ulaştık.

John Lennon ölmeden önce ne demişti:

“Biz dünyayı değiştirmek istedik, ama yapabildiğimiz tek şey saçlarımızı uzatmak oldu.”

* * *

WikiLeaks belgelerini herkes kendi meşrebine göre okuyor.

Benimse aklıma hep başka şeyler geliyor.

Mesela, Türk Dışişleri Bakanlığı mensuplarına yıllardır yapılan suçlamalar.

Hani, şu “Monşerler” edebiyatı.

Hani, “Dış politikanın miladı biziz” masalları.

Aklıma tuhaf şeyler geliyor.

Diyorum ki, evet onlar monşerdir. Öyle oldukları için raporlarına, günlük dilin avam kavramlarını sokmazlar.

Bir adapları, bir muaşeretleri vardır.

Yarın bir gün belgeler yayınlandığında, hiç olmazsa başka devletlerin başkanları için “Teflon” vs. gibi bayağı sıfatlar görmeyiz, utanmayız.

Umarım öyledir...

* * *

Haberin Devamı

Serseri aklım, başıbozuk dimağım, herkes Mersin’e giderken, alır başını tersine gider.

Mesela kendini 2 yıldır neyle suçlandığını bilmeden Silivri’de yatan insanların yerine koyar.

Bir WikiLeaks belgelerine bakar, bir kendi hakkında ortaya atılan iddialara.

Bir oradaki sözüm ona belgelere bakar, bir kendi hakkındaki sözüm ona belgelere.

Arada ne fark vardır?

Biri İngilizce, öteki Türkçe.

Ya benzerlik?

Eee ikisi de iddia değil mi?

İki yıldan beri bu ülkede, hukukun en temel kuralı tersine çevrilerek, insanlara “Biz iddia ederiz, sen öyle olmadığını ispatla” denmemiş midir?

Buyurun öyleyse ispatlayın, “öyle olmadığını”...

* * *

Önceki gece Barcelona’daydım.

Yıllardır tutkuyla istediğim bir şeyi yapıyordum.

Barcelona-Real Madrid maçını seyrediyordum.

“Orada olmak” duygusunun muazzam hazzını yaşıyordum.

Türk Hava Yolları’nın bu kulübe sponsor olarak gösterdiği vizyon, kafamda takdir mertebesinden hayranlığa terfi ediyordu.

Ama telefonlarım durmadan çalıyordu.

“Burada ortalık yıkılıyor, sen orada ne yapıyorsun.”

Sanki herkes gecemi zehir etmek için elbirliği ediyordu.

Oysa o an ne WikiLeaks, ne MikiLeaks umurumdaydı.

Çifte standardı milli karakter haline getirmiş bir ülkede nasılsa herkes eline geçen bir cümleyi kendi meşrebine göre tercüme edecek, giderek süflileşen hayatının rızkını bir kere daha çıkaracaktı.

* * *

Haberin Devamı

Sabah uyandım.

Gazetelere baktım. Yanılmamışım.

“Bir başkadır benim memleketim” dedim.

Bir gözü cin gibi açık; öteki ise sağır, dilsiz.

Bir kulağı delik; öteki kör...

Ya ben? Aynı terane.

“You may say I’m a dreamer...”

“Harikalar diyarına” gitmek için yola çıkmıştım; “Masumiyet çağını” yakalayacaktım...

Ancak sonuna yetişebildim.

Güya şu fani dünyayı kendi meşrebime, kendi ahlakıma göre değiştirecektim.

Yapabildiğim tek şey, içimdeki iflah olmaz hayalperestin başına bir tek sıfat ekleyebilmek oldu.

“Nihilist hayalperest...”

Yazarın Tüm Yazıları