Güzel magazinciler, çirkin adamlar

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Ben magazincileri çok severim. Çünkü siyasetin griliklerini kıran insanlardır onlar. Çoğu kez alan memnun, satan memnundur.

Bu tuhaf ortaklık içinde okuyan, seyreden de memnundur.

Dozu iyi ayarlandığı, insanın çok özel bölgelerine tecavüz etmediği zaman magazin, tozlanmış hayatlarımızın suluboya fırçasıdır.

O yüzden çok iyi bir magazin okuyucusu, çok iyi bir magazin programı izleyicisiyim.

* * *

Dünyanın en etkileyici magazin kuşağı, Akdeniz'in kuzey yakasını bir fay hattı gibi baştan başa geçer.

Daha doğrusu İspanya'da başlayıp, Türkiye'nin Doğu sınırında sona erer.

‘‘Paparrazzi’’ kelimesi bu coğrafyada icat edilmiştir.

Bu coğrafyanın hayat ve renk mühendisleri, entelektüellerin en büyük hedef tahtalarından birisidir.

Magazincilere çok kızarlar.

Ama başka birçok alanda olduğu gibi, onlar da bu renkli dünyanın müdavimleridir.

Tek farkları, başkaları magazinden hoşlandığını açık açık söylerken, onlar gizli kapaklı magazin müşterileridir.

* * *

Peki magazin pespayeleşemez mi? Belden aşağı düşemez mi?

Düşer elbette...

Ama siyaset de düşmez mi?

Sendikacının üçkâğıtçısı, manavın kazıkçısı, edebiyatçının ucuzu yok mudur?

Vardır.

Magazincinin de vardır.

* * *

Geçen perşembe akşamı Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül töreni vardı.

Bana da onur ödülü verildi.

Çok keyifli bir geceydi. Ben, hasta olan bir dostumun ağırlaştığı haberi geldiği için erken ayrıldım.

Benden hemen sonra Ahmet Kaya o malum densizliği yapmış.

Ben, Ahmet Kaya'nın ilk iki kasedini çok sevmiştim. Özellikle ‘‘Saza Niye Gelmedin’’ şarkısını uzun süre dinledim.

O gece böyle bir densizliği yaptığında orada olmayı çok isterdim.

O tuhaf provokasyonu yaptığı zaman kalkıp kendisine şunu söylerdim:

‘‘Kardeşim, bu ülkede Kürtçe şarkı söylemek yasak mı? Kaset yapmak yasak mı? Bunu sen de biliyorsun? Öyleyse bunun amacı ne?’’

Cevabını ben vermezdim.

Ama kendi kendime sorardım. Acaba bu provokasyonun amacı, Ahmet Kaya'nın son zamanlarda kaybettiği ilgiyi yeniden kazanmak mı?

Eğer öyleyse, çok ucuz bir tutum.

* * *

O gece orada birçok gerçek sanatçı vardı.

Hiçbiri o sahneyi acayip fikirleri, ilginçlik merakı veya sansasyon tutkusu için kullanmadı.

Gençleri vardı, orta yaşlıları vardı.

Her biri aldığı ödülü sonuna kadar hak etmişti.

Her biri Türkiye'nin yüzünün akıydı, Türk halkının hayatının güzelleşmesi için çok güzel şeyler yapmıştı.

Bütün bunlar içinde bir tek çirkin adam çıktı.

O da ne yazık ki Ahmet Kaya idi.

Ben dikkat ederim. Bir sanatçı güzel şeyler yapma kabiliyetini kaybetmeye başladığı zaman bir yol ayrımına gelir.

Bir yanda sessiz ve onurlu bir şekilde kenara çekilmek...

Öteki tarafta siyaset batağına çekilmek. Sansasyon lağımına düşmek.

Ahmet Kaya bu ikincisine düştü.

* * *

O gece ayrılmadan önce Muazzez Ersoy'u dinledim.

Gerçek bir sanatçıyı.

Barış Manço'nun o enfes şarkısını söyledi:

‘‘Unutma ki dünya fani

Veren Allah alır canı

Ben nasıl unuturum seni

Can bedenden çıkmayınca...’’

Son zamanlarda bu kadar güzel bir şarkı dinlememiştim.

Zarif bir Muazzez Ersoy...

Muhteşem bir şarkı...

En az onun kadar muhteşem bir icra...

O gece, magazinci arkadaşlarımı biraz daha fazla sevmeye başladım.



Yazarın Tüm Yazıları