Paylaş
Emin olun hiç öyle değil...
Z kuşağının, yani çocuklarınızın âlemine gireceğiz.
Şu cumartesi gününde sadece biraz ergen zihin jimnastiği yapacağız.
*
Marvel, 9 Haziran günü, “Pandemi sonrası yeni nesil süper antikahraman” dönemini “Loki” dizisiyle açtı.
Marvelcı olmayanlara “Loki”yi tanıtayım önce...
Loki, İskandinav efsanelerinde kötülük ve kurnazlık tanrısı.
Onun süper gücü “değişebilme kabiliyeti...”
Şöyle diyeyim, cinsiyetini bile değiştirebilir...
Sadece o değil, şu güçleri de var:
- Manipülasyon
- Enerji patlamaları
- İllüzyon
- Boyutlararası ışınlanma
- Şekil değiştirme
* Telepati
- Büyü...
*
Ama dünya gençliği Loki’yi, Marvel’ın “Thor” çizgi romanından uyarlanan filmiyle tanıdı.
Savaş tanrılarının âlemi olan Ashar’da doğmuştur.
Marvel filminde iyi kahraman Thor’un kardeşidir ama birbirlerine düşmandırlar.
*
Yeni dizide kötülük tanrısı Loki, “zaman çizgisini” yani tarihin akışını koruyan bir yönetimin eline düşer.
Bu yönetim, bu kötülükler tanrısını sıfırlayarak ortadan kaldıracaktır.
Ancak yönetim, “zaman çizgisini” ele geçirerek, insanlığın var oluş tarihini, yani insanlığı ortadan kaldırmaya çalışan bir “varyant”a karşı mücadele etmektedir.
Akıllarına şu gelir:
Kendisi de bir varyant olan Loki’den zaman çizgisini yok etmeye çalışan mutasyona uğramış bu varyantı bularak ortadan kaldırmak üzere yardım ister.
Onun karşılığında “sıfırlanmaktan” kurtulacaktır.
Yani film bir varyantın, ancak onun kadar kötü bir varyant tarafından bulunup yok edilebileceğini anlatıyor.
*
Önceki gün Almanya Şansölyesi Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron, COVID’in “Delta varyantının” endişe verici bir hızla yayıldığını açıkladılar.
İşte tam o gece Loki’nin ilk 3 bölümünü izledim.
Yaşadığımız şu bir buçuk yıl sizleri bilmem ama bana şunu öğretti.
Virüs, keşfedilen bütün aşılardan ancak Loki’nin sahip olduğu bir özellikle kurtulup yaşamaya devam ediyor.
Kendi kendinin varyantı haline gelerek...
*
Bir buçuk yıldır mücadele ediyoruz. İçimizdeki iyilik duygusuyla bu virüsü hâlâ yenemedik.
O zaman acaba diyorum...
Acaba bizim de müttefik kötü varyantlara mı ihtiyacımız var?
Biz de Loki gibi bir değişim gücü ile mi hayatta kalmayı başarabileceğiz...
*
Şu son zamanlarda, yolsuzluklar, çevre kirlenmesi, küresel ısınma, insan hakları ihlalleri, adaletsizlik, zulüm, eşitsizlik, kayırmacılık, istibdat her gün yeni umursamazlık varyantları yaratarak daha büyük hızla yayılıyor.
İnsanoğlunun zaman çizgisi, tarihinde hiç olmadığı kadar tehdit altında...
Acaba Z kuşağının yeni felsefesini temsil eden Loki dizisinden alınabilecek hayat bilgisi dersi var mı...
*
Yani insanoğlunun, pozitif ve ahlaklı bir varyantını yaratarak...
Biliyorum fazlasıyla fantastik bir konu...
Hiç olmazsa biraz düşünelim dedim...
Ama bugün cumartesi...
İstiyorsanız sadece
denize gidelim...
VARYANT NE DEMEK
* Covid'in yeni mutasyon biçimine Delta varyantı deniyor. Varyant Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle tarif ediliyor: "Başlangıç noktaları aynı, güzergahları farklı olan yol, ikinci yol, seçenek..."
KORKU TÜCCARLARINA
SEN KRAL OLMAK İÇİN DOĞMADIN BAY LOKİ
YENİ nesil Loki aslında bir Shakespeare eseri gibi...
Uzun diyaloglar, Z kuşağı dışındakilerin anlamakta zorluk çekeceği kavram ve diyaloglar.
Benim bu konuda iki rehberim var.
Biri torunum Sinan Ali...
Öteki de Marvel filmlerini müthiş bir uzmanlıkla yorumlayan “Ezginin Kanalı” adlı YouTube kanalı...
Dizinin bir yerinde, Loki’yi varyantlara karşı kullanmak isteyen karakter ona şöyle diyor:
“Sen kral olmak için yaratılmadın Loki... Acı, cefa ve ölüme yol açmak için yaratıldın...”
İnsanlara korku salarak kral olabileceğini sananlara tutulan harika bir ayna...
KÖTÜLÜK TANRISI JÜRİ ÜYESİNE YUMURTA FIRLATAN KIZIN MÜZİĞİ
"LOKİ” dizisinin giriş ve bitiş jenerik müzikleri bence film sektöründe de yeni bir neslin habercisi...
Uzay ve süper kahraman filmlerinde, 50 yıl önceki Star Wars’un müziği hâlâ aşılmamış bir etki yarattı.
Bana göre, Loki dizisinin müziği ilk defa Star Wars’u aşan bir özelliğe sahip.
Müziği Natalie Holt yapmış.
Holt 1982 doğumlu bir İngiliz besteci ve kemancı. Henüz 38 yaşında...
Kraliyet Müzik Akademisi mezunu...
Daha önce Paddington filminin müziği ile tanınmıştı.
Ama onu dünyaya tanıtan ilk şeyi film müziği değil bir eylemi oldu.
2013 yılında İngiltere’deki “Yetenek Sensin” programının canlı yayınında, finalist Richard and Adam’ın arkasında çalarken birden kemanını bıraktı ve sahneye yürüyüp herkesi aşağılayan, hakaret eden jüri üyesi Simon Cowell’e yumurta fırlattı...
İşte o kadın bana göre bugün sinema tarihinin en önemli film müziklerinden birini yaptı...
Özellikle kapanış jeneriğinde müziğin etkisini her yerinizde hissediyorsunuz.
EŞİN BİLGİSAYARINA BAKMAK BOŞANMA NEDENİ SAYILIR MI
DÜN Hürriyet’te ilginç bir boşanma davası haberi vardı.
Üç yıldır birlikte olan bir estetik cerrah ve eşi, geçen yıl 20 Ekim’de evlendikten iki-üç ay sonra boşanmaya karar vermişler.
İki taraf da boşanma davası açmış, ama gerekçeler çok farklı.
Kadın, “Bana üçlü ilişki teklif etti” diyor.
Erkek ise “Bilgisayarıma gizlice girerek şahsi bilgilerime ve fotoğraflarıma bakıyor” diyor.
Bir insanın eşinin özel bilgisayarına girmesi kanunen suç mudur bilmiyorum...
Ama boşanma nedeni midir derseniz, şahsi görüşüm evet olurdu.
Yıllardır evlenen, birlikte olan gençlere hep şu tavsiyede bulunuyorum.
Uzun süre birlikte kalmak ve mutlu yaşamak istiyorsanız, sakın birbirinizin cep telefonlarına, bilgisayarlarına bakmayın...
Çünkü “evlilikte de mahremiyetin bulunduğuna” inanıyorum.
Tabii bu anlayış karşılıklı olduğu zaman anlam kazanıyor.
Taraflardan birinin gözü sürekli ötekinin cep telefonundaysa...
İşte böyle üç ay sonra maraza çıkıyor...
SİZ DE EVDEKİ KÖPEĞİNİZE SOYADINIZI VERİR MİSİNİZ
YARIN size geçen hafta izlediğim bir müzik belgeselini anlatacağım.
Amerikalı country şarkıcısı Tanya Tucker ile yapılmış bir mülakat vardı.
Tucker, “Delta Down” adlı şarkısı Spotify’da 25 milyon kere dinlenmiş bir şarkıcı...
Mülakat sırasında yanında köpeği de oturuyordu.
Belgeselde o sahnede köpeğinin üzerine de “Stella Tucker” yazısı kondu.
Herhalde kendisi böyle yazılmasını istedi.
Vallahi çok hoşuma gitti...
Artık ben de bizim kedilere soyadımı vereceğim...
Eve gelenlere onları soyadları ile de tanıtacağım.
Mesela Biber Özkök...
Kulağa hiç de fena gelmedi...
ÜÇ HARFLİLER DENİNCE AKLIMIZA NE GELİRDİ
- Hatırlayın...
Bir zamanlar “üç harfliler” modası vardı...
Kendilerine “hoca” dedirten birtakım sözde din adamları durmadan “üç harfliler” edebiyatı yapardı.
Üç harfli “cin” demekti...
- Şimdi başka tür bir üç harfli olayı ile karşı karşıyayız.
Bu defa üç harf “SBK”...
Bazen bunu nasıl okumam gerektiği konusunda tereddüt ediyorum.
Üçü de sessiz harf olduğu için araya sesli harfler koymak gerekiyor.
Türkçe diline en uygunu “E” harfi olduğu için, okurken şöyle bir şey ortaya çıkıyor:
“SEBEKE...”
Yani şeytanın sadece s’deki kuyruğu eksik...
Onu da ekleyince mana tamamlanıyor...
YARIN
ANKARA’DA BİR OTEL ODASINDA YAŞANAN ÇOK İLGİNÇ BİR OLAY
- 1950’li yılların sonu. Ankara’da bir otel... O sabah otelin odasına giren bir adam, yatakta bir başka adamı görünce elini uzatıp kendini tanıtıyor.
Odadaki adam “Ben de şurada çalışıyorum” diye cevap verip arkasından adını söylüyor.
Sorun kişi kim? Öteki adam kim? Ne iş yaparlar...
-YARIN BU KÖŞEDE-
YARIN
İSVEÇLİLER NEDEN ÇOK İYİ POP MÜZİK BESTESİ VE SÖZÜ YAZAR
- Geçtiğimiz günlerde yayına sokulan “This is Pop” adlı pop müzik belgeselinde, bir bölüm İsveç’e ayrılmış.
Meğer İsveç dünyada en çok 1 numara olan pop müzik şarkısının yazıldığı ülkeymiş.
Bunun çok ilginç bir de nedeni var.
-YARIN BU KÖŞEDE-
Paylaş