Paylaş
-Biz, başörtüsüne karşı önyargı duvarları ile büyümüş laik nesiller...
Gördüğümüz her başörtüsünün altında, kişiliksiz, evin büyüğü ne derse onu yapmaya amade bir kadın karakteri gören kuşak...
-Biz, orada sadece biat vardır diye inanıp, “itiraz” denen isyanı sadece kendimize mal eden öteki mahallenin çocukları...
-Biz, her başörtüsünün altında, babanın, ağabeyin, kocanın her dediğine evet diyen bir şahsiyetin yattığına iman eden Cumhuriyet mensupları...
Yolda karşılaştığımız her başörtüsünün altında anonim, isimsiz, birbirinin tıpkıbasımı bir iman ordusunun yattığını sanan asri zaman ekalliyeti...
-Biz, onurlu bir “kadın duruşunu”, sadece bizim mahallenin raconu sanan mahalle sakinleri...
-Biz, başörtüsünü, bir “şeriat ordusunun” mücahit üniforması sanan biz...
En başta ben...
Oradaki sen, buradaki biz, sizler...
Gördük mü şimdi hakikati..
Hadi hep birlikte itiraf edelim...
-Orada da bir kadın itirazı varmış...
-Orada bir kadın duruşu varmış...
-Orada da acayip bir şahsiyet varmış...
-Orada da farklılık varmış...
-Orada da renk varmış...
Yahu arkadaş...
Orada da, gerektiğinde kocasına, “Sen şöyle bir kenara çekil” diyebilen bir insan varmış...
Bir kelimeyle, bu ülkenin türban sorununu herkesin gönlünde bitiren bir insan... İşte bu, siyasetten çok daha önemli bir şey...
Urla’ya hoş geldiniz Sayın Cumhurbaşkanı
SEÇİLMİŞ Cumhurbaşkanı Erdoğan, balkon konuşmasını yaparken içimden samimi olarak şu duygu geçmişti:
“Keşke ilk ziyaretini İzmir’e yapsa...”
Dün Urla’da olduğunu öğrenince gerçekten sevindim.
Umarım Erdoğan ve ailesi Urla’yı hayatlarının bir bölümünü geçirecekleri ikinci adres olarak hissederler.
Sahiller güzeldir ve bugün size oy vermeyen o sahilleri kazanmanın en güzel yolu, o insanların arasına karışıp konuşmaktır...
Göreceksiniz, bu ülkenin Cumhuriyet kuşakları da çok iyi insanlardır.
Stand-up’ta en çok alkış aldığım anlar
ÖNCEKİ akşam Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda, Ali Kocatepe’nin 50’nci sanat yılını kutladım.
Ben de sahneye çıkıp küçük bir stand-up yaptım.
En çok alkış aldığım cümleler şunlar oldu:
-Ali Alsancaklı’ydı, ben Kahramanlar’dan. Yani ben okulun fakir mahalleden gelen Tayyip Erdoğan’ıydım.
-Yeni Türkiye yazarı olmak için kendime bir örnek arıyorum. Acaba Mehmet Barlas’ı örnek alabilir miyim?
-Biz eski Türkiye yazarları kendimize yeni iş arıyoruz. Bu gece stand-up’ta başarılı olursam, kumpanya halinde Anadolu’yu gezeceğiz.
-Hayatımda ilk meydan dayağını Modern Folk Üçlüsü yüzünden yedim. Tansu’yla yeni tanışmıştık, onların konserine gittik. Ayaklarımı ön sıraya uzatmıştım. Görevliler uyardı, yine indirmedim. Bunun üzerine sevgilimin gözü önünde beni bir güzel dövdüler.
O gün yediğim meydan dayağı, sonra durmadan yiyeceğim medya dayağı için iyi bir idman oldu.
Ali, Nilüfer, Nükhet, Ayşegül Bülent, Mehmet
GECEDEN aldığım notlar şöyle:
-Ali Kocatepe, sinir bozucu şekilde genç kaldı.
-Nilüfer, “Bu kalp seni unutur mu” şarkısı sanki onun için yazılmış. Unutmuyoruz.
-Ayşegül Aldinç, son defa kaç yıl önce görmüştüm. Hâlâ acayip güzel, hâlâ karnını açan elbise giyecek kadar diri.
-Nükhet Duru, kimse “Melankoli”yi onun kadar güzel söyleyemez, kimse şarkının ortasında oraya buraya espriler yetiştirip, sonra mükemmel bir profesyonellikle şarkıya böyle harika biçimde devam edemez, kimse aynı anda bütün erkeklere bu kadar baştan çıkarıcı bakamaz.
-Bülent Ortaçgil, vallahi, Türk müziğinin Sedat Ergin’i. Onun kadar itibarlı, onun kadar titiz... Türk müziğinin tartışmasız Paolo Conte’si o...
-Mehmet Yılmaz, bir ara, Boğaziçi Caz Korosu önünde “Batsın bu dünya”yı söyleyecek diye umutlandım. Ama Ali Kocatepe ve Hıncal Uluç’la paylaştığı bekâr evini, mükemmel bir stand-up kabiliyeti ile anlattı.
-Boğaziçi Korosu, Gezi’nin unutulmaz “Çapulcuyum vay vay” şarkısının orijinalini mükemmel söylediler.
Herkes her anında “Çapulcuyum” kelimesini bekledi...
Tam umudumuzu kestiğimiz an, o kelimeyi telaffuz ederek, Açıkhava’yı alkışa boğdular...
-Yüksek Sadakat, “Benim meskenim dağlardır”ı olağanüstü söylediler.
-Pamela çok moderndi, çok şekerdi.
Paylaş