Paylaş
Rusya’da, Putin’e hayat boyu çarlık imkânı verecek referandum için oy kullanan bir seçmenin fotoğrafıydı bu...
Yüzünde koronavirüs maskesi, elinde eldivenle oy kullanan bir seçmen...
Ama maskesine Meksika Ölüler Bayramı ve “Joker” makyajı karışımı bir görünüm vermiş.
*
Gördüğüm an aklımda şu iki kavram yan yana geldi:
“Gizli oy, açık tasnif...”
Yani serbest ve demokratik seçimin şartı...
Bir de, maske arkasında gizlenmiş yüz...
Yani “ölüm” ve “patlamaya hazır” iki ifadenin arkasına saklanmış bir seçmen sureti...
*
Siyasetçiler şu günlerde işte bunu görmüyorlar...
Yani maskelerin arkasındaki vatandaş yüzünü...
Bu fotoğraf kafamda “postkorona” döneminin en çarpıcı sembollerinden biri olarak kalacak.
Çünkü dünyanın “yeni normal”inin gerçek yüzü bu maskelerin arkasında...
İşte ben o maskenin arkasındaki yüzü görmeye çalışırken, İngiltere’den ilginç bir haber geldi.
MUHAFAZAKÂRLAR SOLA MI DÖNÜYOR
Bu fotoğrafı gördüğüm dakikalarda önüme İngiltere’den bir haber düştü.
Koronanın başında yaptığı saçmalıklar nedeniyle zor durumda kalan Başbakan Boris Johnson, ilk defa “Rooseveltizm”den söz etmiş.
Yani İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD Başkanı olan Theodor D. Roosevelt’in “New Deal” politikalarına döneceğini söylemiş.
Savaş sonrasında Amerikan halkını refaha götüren bu politika aslında sosyal devlet” anlayışı üzerine kuruluydu.
1950’li yıllarda McCartizm döneminde açık açık “solculukla” suçlanmıştı...
Şimdi koronanın dünyayı getirdiği duruma bakın.
En sağcı, en muhafazakâr partinin genel başkanı, bu krizden ancak “sol politikalarla” çıkabileceğini itiraf ediyor.
*
Acaba diyorum, postkorona gerçeği, Ecevit’in 1960’lar ve 70’lerde başaramadığı “sol ve sosyal politikalar” ile, Özal’ın 1980’lerde başaramadığı “üç hürriyet” gerçeğinin bir araya gelmesinde mi bulunacak?
Yani, “Düşünce ve ifade hürriyeti”, “İnanç hürriyeti”, “Girişim hürriyeti”...
Tabii buna bir de “adalet ve vicdan”ı eklemek şartıyla...
O EFSANE FENERBAHÇE’NİN EN ATATÜRKÇÜSÜ DE GİDİYOR
Beş, evet tam 5 kez arka arkaya “Final Four” oynamış bir oyuncu...
Bir de EuroLeague şampiyonluğu var....
Fenerbahçe’de, o efsane takımının koçu Obradoviç’den sonra en entelektüel oyuncusu Gigi Datome de gidiyor...
*
O sadece bir oyuncu değildi...
Daha fazlasıydı...
Basketbola da, Fenerbahçe’ye de çok daha fazlasını katan bir oyuncuydu... Rol modeliydi...
*
Maç olmayan haftalarda sırt çantasını alıp tek başına Anadolu’yu gezen...
Göbeklitepe’yi, Çatalhöyük’ü, Efes’i, Bergama’yı herkese anlatan...
Okuduğu Filistin halkının acılarını anlatan kitapları Instagram hesabından paylaşan...
Bir de Atatürk’e hayran...
Onun alfabe devrimini yaptığı görüntüleri Instagram hesabından bütün İtalya’ya, dünyaya anlatan oyuncumuz...
*
Bilin ki büyük bir Fenerbahçeli gidiyor...
Sardunya’nın delikanlı çocuğu...
Sen bizi çok sevdin, emin ol biz seni daha da çok sevdik...
*
Hani ne diyordun bir gün Instagram’dan Ülker Arena seyircisine...
“Maçtan sonra isimlerimizi söyleyerek bizi alkışlıyorsunuz ya...
İşte o zaman anlıyoruz ki iyi bir oyun oynamışız...”
*
Sen de bil ki...
Bu Fenerbahçe taraftarı var ya... Alex gibi seni de asla unutmaz...
Güle güle sevgili Gigi...
MEĞER ‘VIP’ KİŞİNİN BİR DE ‘ÇÖK’Ü VARMIŞ
2019 yapımı “Prodigy” dizisinin ilk bölümünde “ÇÖK” kavramını duyunca kulaklarım dikildi... Hani “VIP” diye bir kavram var ya...
“Çok önemli kişi”...
Önce onun Türkçe harflerinin açılışı zannettim. Meğer o Türkçeye “çok ünlü kişi” olarak çevrilmiş. ÇÖK ise “çok önemli kadavra” demekmiş...
Yuhhh dedim içimden...
Morgda ve musalla taşında bile eşitlik yok mu yahu şu fani dünyada...
KÖTÜ BİR ŞARAP İNSANIN AKLINDAN KAÇ YIL ÇIKMAZ
AMERİKALI biyografi yazarı Deirdre Bair bu yılın 17 Nisan günü öldü. Ölümünden çok kısa süre önce “Parisian Lives” adlı kitabı yayınlandı.
Londra’ya son gittiğimde almıştım, korona sırasında okumaya başladım.
Kitap, 1970’li yılların başında ünlü yazar Samuel Beckett’in hayatını yazmak için onunla Paris’te yaptığı görüşmelerle başlıyor.
48’inci sayfada bir anekdot dikkatimi çekti. 1971 yılında uçakla Paris’ten New York’a dönüşünü şu cümleyle anlatıyor:
“Dönüşte, öğle yemeği ve TWA’nın kötü bir şişe şarabını içtikten sonra New York’a kadar uyudum...”
Kitap 2019 sonunda yayınlandı. Demek ki o kötü şişe 48 yıl boyunca aklından çıkmamış.
HAVAYOLU ŞİRKETİNE KÖTÜ ŞARAP DERSLERİ
BİR: Uçakta kötü şarap yarım asır unutulmaz.
İKİ: Uçakta iyi şarap yarım asır hatırlanır.
Uçak yolculuğu ve havayolu ikramları, bir ülke ürünlerinin en iyi “show room”udur.
BERAT ALBAYRAK’I BU HASHTAG’E ÇAĞIRIYORUM
ÇOĞU kez sosyal medyadaki negatif linç kampanyaları ile ilgileniyoruz.
Oysa çok insani kampanyalar var.
Mesela geçen gün, Hayvan Hakları Yasası’nı bir an önce Meclis’ten geçirmek için yapılan bir kampanyaya rastladım.
Hayvansevenler “Yasayoksayaşamyok” hashtag’i ile müthiş bir kampanya yapıyorlar.
Devrim Melis adlı genç bir hayvanseverin bulduğu bu hashtag altındaki kampanyaya hepinizi davet ediyorum.
Özellikle de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ı...
Hatırlayacaksınız, 4 yıl önce bir bayram arifesinde dört bacağı kesilmiş siyah bir köpek bütün Türkiye’yi ağlatmıştı.
Ağlayanlardan biri de Berat Albayrak’ın oğluydu.
Hatta eve ikinci bir köpek almak istemişti.
Şimdi ondan Meclis’teki yasa için kuvvetli bir destek bekliyoruz.
MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE İKİNCİ SALYANGOZ VAKASI
DÜN, eski İslamcı yeni sol liberal yazar Dücane Cündioğlu’nun salyangoz yemekle ilgili görüşlerini yazmıştım.
Avustralya’da yaşayan eski gazeteci arkadaşım Necdet Açan bir mesaj atmış.
İngiltere’nin önemli gösteri sanat topluluklarından “Opera Circus” Osman Kavala için 11 dakikalık bir mini opera hazırlamış.
Adı “Osman Bey ve Salyangozları”ymış.
Bilmiyordum. Kavala hapiste salyangoz besliyormuş. Tahliye edilince onları da yanında çıkarmış.
Ancak tekrar tutuklanınca, salyangozları avukatlarına bırakmış onlar bakıyormuş...
Paylaş