Paylaş
Hastanedeydi ve konuşamıyordu.
Yeğeni ile konuşup geçmiş olsun dedim.
Sonra Sırrı Sakık’ı aradım ve ona da geçmiş olsun dileğimi ilettim.
Her ikisi de uzun yıllardan beri tanıdığım siyasetçiler.
Her ikisiyle de hep iyi ilişkilerim oldu.
Ahmet Türk de, Sırrı Sakık da Kürt kesiminde en iyi ilişkiler kurulacak insanlardır.
Uğradıkları saldırı beni gerçekten üzdü.
Kürt açılımı ile ilgili endişelerimin yavaş yavaş belirginleşmesi de ürküttü.
* * *
Sonra Yılmaz Özdil’in dünkü yazısını okudum.
a- CHP’ye kızıyoruz da ondan.
c- Türk olduğu, yani toplumun çoğunluğunu temsil eden etnik gruba ait olduğu için.
d- Dolayısıyla Ahmet Türk, Kürt olduğu, yani toplumda azınlıkta olan bir etnik gruba ait olduğu için.
Çok rahatsız edici sorular değil mi?
Ben yazarken bile rahatsız oluyorum.
Ama Türkiye’de son zamanlarda, bazı gerçeklerin, “rahatsız edici olduğu” için söylenmemesi, adının konmaması gerektiği gibi bir aydın içtihadı oluştu.
Oysa bunların adını koymazsak ilerde önümüze çok daha acıtıcı ve ıstırap verici şekilde çıkacaklar.
Dün Taha Akyol’un yazısı da çok önemliydi.
Bu tür olayların önünü alamazsanız, iki toplum arasındaki gerginlik artar, iki toplumun arası açılır.
Bu da, faşizmlerin en tehlikelisi olan “lümpen faşizmi”ne yol açar.
Ama iki tarafta yapılan saldırılara da tepkiyi aynı ölçüde vermez, çoğunluğa ait bir siyasetçiye yapılan saldırıyı görmezden gelirseniz, bunun sonu da “çoğunluk faşizmi”dir ki, azınlık faşizminden tahmin edemeyeceğiniz kadar ağır toplumsal tahribata yol açar.
* * *
Diyeceğim, Kürt siyasetçiye yapılan saldırıyla, Türk siyasetçiye yapılan saldırıya verilecek tepkinin ölçüsü aynı olmalı.
Bir yerde görevlilere el çektirip, öteki tarafta bırakırsanız, bunu toplumun çoğunluğuna anlatamazsınız.
Yılmaz Özdil’in şu sorusuna dikkat:
“Kandil’den gelenlerle otobüsün üstüne çıkıp şehir turu atmadığı için mi suçludur Baykal?”
Bu sözler benim de aklımı başıma getirdi.
Geçmiş olsun Sayın Baykal...
Paylaş