Paylaş
Haftanın müziği Chris Botti’nin “Chris Botti in Boston” CD’si.
Banko tavsiye ediyorum.
Ben “D&R’larda” buldum ve beğeneceğini umduğum insanlara dağıtmak için üç tane aldım.
Trompeti, Chet Baker’dan beri kimse bu kadar romantik üfleyemedi.
Eğer ruhen hazırsak, ağır meselemize geçebiliriz.
Fransa’nın belki de tarihinde yetiştirdiği en büyük yüzücü olan Frederick Bousquet, bu ay “Tetu” Dergisi’nin kapak konusuydu.
Bilmeyenleriniz “Ne var bunda” diyebilir.
“Tetu”, Fransa’nın en ünlü “gay” dergisi.
Derginin kapağında ve içinde Bousquet’nin yarı çıplak fotoğrafları var.
Gövdesinin yan ve üst kısımları dövmeli.
Anlıyorsunuz ki, dövme artık, insan gövdesinin en kıymetli takısı olmuş.
Allah’ın yarattığı gövdeye, insanın kendi iradesi ile eklediği en ucuz ama en kıymetli mücevher haline gelmiş.
Dan Brown’ın “Kayıp Sembol” romanının baştan ayağa dövmeli kahramanı, aynanın karşısında ne diyordu:
“Ben bir sanat eseriyim. Evrim geçirmiş bir heykelim.”
Bousquet’nin gövdesine baktığınız zaman aynı şeyi düşünüyorsunuz.
İnsan dehasının yarattığı en mükemmel gövde, Michelangelo’nun “Davut”udur.
Allah’ın yarattığı en mükemmel varlık ise insan.
21’inci yüzyıl insanı ise şimdi, kendi gövdesinde en mükemmel sanat eserini yaratıyor.
Aynı zamanda, erkek gövdesinin, giderek kadın gövdesinden daha etkileyici bir cinsel ikon haline gelmekte olduğunu ispat ediyor.
Beden, asırlardır ruhun mükemmelliği karşısında hissettiği ezikliği, alçaklık kompleksini atıyor.
Ruh ve ten, belki de ilk defa, Allah’ın yarattığı en mükemmel varlık olmayı hak eden bir ahenge kavuşuyor.
Frederick Bousquet eşcinsel değil.
Fransa’nın milli sembollerinden biri.
Marseillaise kadar Fransız. Üç renkli bayrağı kadar milli bir figür.
Böyle bir insan, bir gay dergisine nasıl konuşur? Nasıl çıplak poz verir?
Bunu kabul etmesi, “Tetu” Dergisi’ni bile şaşırtmış olmalı ki, mülakatın ilk sorusu şu oluyor.
“Neden, nasıl?”
Bu şaşırmış soruya, hiç şaşırmamış bir cevap geliyor:
“AIDS’e karşı dikkati çekmek için.”
Bu hastalığa karşı yapılan kampanyaların son yıllarda etkisini kaybettiğinden şikâyet ediyor ve devam ediyor:
“Hetero bir erkeğin, sadece eşcinselleri ilgilendirdiği sanılan bir hastalığa dikkati çekmek için, eşcinsel nüfusa seslenen bir dergiye çıplak poz vermesinden daha etkili bir şey ne olabilir?”
Gerçekten de etkileyici.
Kabul edelim ki aynı zamanda çok cesur.
AIDS’i unuttuk ve artık eskisi gibi dehşetle hatırlamamız için bir neden de var mı bilmiyorum.
Unutmak belki de o kadar kötü bir şey değil.
Yeterince uyarıldık ve şimdi evhamsız bir cinselliği yeniden keşfediyoruz.
O nedenle, dergideki fotoğraflara bakarken, ister istemez aklınıza başka şeyler de geliyor.
Acaba bu cesur kararın arkasında, narsist bir duygunun, haz verici bir teşhirciliğin karşı konulmaz cazibesi de yok mu?
Ne fark eder?
İkisi de, bu çağın insanının artık saklamaktan çekinmediği, hatta ruhuna görünmez dövmeler halinde vurduğu duyguları değil mi...
Ayrıca teşhir edilmeyecekse, bir gövde neye yarar?
Sadece sağlıklı olmaya mı...
Kimseye yetmez.
Ne kadına yeter, ne de artık erkeğe.
Dünyadaki yüzücülerin yüzde 90’ının gövdesinde dövme varmış.
Bousquet ilk dövmesini 16 yaşındayken, ablasının imzalı onayı ile yaptırmış.
“Sonrakiler kendiliğinden geldi. Her dövme hayatımın bir dönemini ve kendimi ifade eder” diyor.
Gövdesindeki en sevdiği dövme ise, sol bileğindeki zeytin dalıymış.
“Çünkü umut ve barışı ifade ediyor” diyor.
Her insan, bedenindeki dövmeye sadece kendine ait olan en derin manayı verir.
Eğer kendi açımızdan hayatın bir manası varsa, onun şifresi, işte gövdemize, ruhumuza vurdurduğumuz bu dövmelerde yazılıdır.
Alın yazısı dediğimiz şey de budur.
Paylaş