Paylaş
Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra Bahreyn de İsrail’le diplomatik ilişkiler kurdu...
Yani...
Yanisi şu...
Türkiye’nin yıllarca önce yaptığı, bugün de yapmaya devam ettiği şeyi yapıyorlar...
Demek ki dış politikamızda serinkanlı bir akıl varmış...
*
Sırbistan ve Kosova...
Türkiye’nin Balkanlar’da en çok yardım yaptığı,
en dostane ilişkiler kurduğu iki ülke...
İsrail’i tanıma kararı aldı.
Orada da bir adım öteye gitti... Büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma kararı aldılar.
Yani şu sıralar bizim en çok karşı olduğumuz şeyi yaptılar...
Demek ki dış politikada dostluk başka, menfaatler başka şeymiş...
*
Mali’de askeri darbe oldu...
Oraya gidip masada darbeyi yapan askerin karşısına oturup ilk desteği veren yabancı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu oldu...
Doğrudur, Macron’a karşı menfaatimiz bunu gerektirir...
Demek ki artık “darbeci” Sisi ve dolayısıyla Mısır’la da iyi ilişki kurabilirmişiz...
Çünkü orada da menfaatimiz bunu gerektiriyor.
*
Ve son olarak Oruç Reis Antalya Limanı’na döndü...
Miçotakis “Bu iyi bir hareket” dedi...
Böylece her an savaşa dönüşebilecek bir gerginlik sakin sularda demirledi...
Serinkanlı akıl, serinkanlı limana sığındı...
*
Benim bunlardan çıkardığım sonuç şu:
Bazen dış politikada sakin limanlara...
İç politikada fabrika ayarlarına dönmek herkes için en yararlı karardır.
*
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılına giderken, bu yüzyılın felaketleri bize bunu söylemiyor mu...
SON YILLARDA DİNLEDİĞİM EN İLGİNÇ KLASİK MÜZİK YORUMU
Geçen cuma günü streaming platformlarına çok ilginç bir Schubert yorumu kondu.
Schubert’in “Auf dem Wasser zu Singen, D.774 Op.72” adlı bestesini Rosemary Standley söylüyor.
Ensemble Contrast ile Arnaud Thorette ve Johan Farjot çalıyor.
Schubert’in çok iyi bir bestesi.
*
Yorumu çok sevdim ama beni çok tuhaf, çok karışık duygulara götürdü...
Aksanlı olduğunu benim bile anladığım bir Almanca ile söylüyor.
Her dinleyişimde kendimi “Cabaret” filminin pervers âleminde buluyorum.
Karanlık bir yeraltı yani...
Bir yanda Nazi ürpertisi, öte yanda o korkuyu ve sıkıntıyı şizofrenik bir neşe ile yenmeye çalışan insanlar.
Boşvermişliğin, unutma çabasının direnişe dönüşmüş hali de diyebilirsiniz...
Herhalde uzun yıllar dinleyeceğim bu parçayı.
BASKET BİLE OKUMAZKEN BANA TENİS OKUTAN YAZAR
TENİS meraklısı değilim...
Televizyonda, seyircilerin hiç durmadan kafalarını bir o yana bir bu yana çevirmelerini seyretmek, bana bazen tenis maçını seyretmekten daha eğlenceli gelirdi...
Son zamanlarda birinin sayesinde seyretmeye başladım...
Bana göre Türkiye’nin en iyi tenis yazarı... Ve okuduğum tek tenis yazarı...
Bedri Baykam...
Nitekim futbol ve basket yazısını bile çok az okuduğum şu günlerde US Open turnuvası ile ilgili gelişmeleri onun OdaTV’deki yazısında okudum.
Orada anlattığı bir olay var ki, sporun çok ötesinde hepimiz için derslerle dolu...
Seyredenleriniz görmüştür ama seyretmeyenleriniz için size aktarayım.
HAK EDİLMİŞ BİR EGODAN BİR KRİZ YÖNETİMİ DERSİ
Bu olay geçen hafta US Open Tenis Turnuvası’nda geçti...
“Son 15 yıla damga vuran üç muhteşem oyuncu Federer, Nadal ve Djokovic, bu sefer yarı finallerde yoktu.
İlk ikisi turnuvaya katılamamıştı ve herkes Djoko’nun bu turnuvayı nispeten rahatça aktifine geçirerek Nadal ile arasındaki slam şampiyonluk farkını bire indireceğini sanıyordu.
Oğlum Suphi’ye ‘Göreceksin, evdeki hesap çarşıya uymayacak, Djokovic, turnuvayı kazanamayacak. Murphy kanunları devreye girer’ dedim.
*
Ben bunu söyledikten iki gün sonra, Djoko turnuvadan diskalifiye edildi, malum olay nedeniyle. Bilmeyenler için hatırlatalım, 6-5 mağlup duruma düşünce, köşe değişimine giderken sinirle elindeki topu arkasına atıyor ve orada duran yan hakemin boğazına geliyor, kadın yere düşüyor 4 dakika maç duruyor ve arkasından başhakem sahaya inerek kendisini diskalifiye ettiklerini dünya bir numarasına bildiriyor.
*
Bu olay yaşandıktan hemen sonra her kafadan sesler çıkarken, Djokovic ve ekibi, kriz yönetimini çok başarılı bir şekilde yürütüyorlar ve Djokovic, gerek turnuvadan gerek toplumdan gerek topun geldiği hakemden özür dileyerek bunu bir olgunlaşma, özeleştiri ve gelişme fırsatı olarak değerlendirileceğini açıklıyor, tartışmaları bitiriyor.”
EGO DERSİ
BİR kere daha öğrendim...
Hak edilmemiş ego kontrolsüz bir felakettir...
Hak edilmiş ego ise...
Gerektiğinde özür dilemeyi...
Gerektiğinde geri çekilmeyi, yani kriz yönetmeyi bilir.
ÇOK GÜZEL BİR CARMEN FOTOĞRAFI
UZUN yıllar gazete yöneticiliği yapmanın bende bıraktığı bazı izler var.
Instagram’da, Pinterest’te ne zaman çok güzel bir kadın fotoğrafı görsem kaydediyorum.
Bu da Pinterest’ten...
Bir “Carmen”
fotoğrafı...
Carmen, operaya hiç ilgisi olmayanların bile bildiği bir opera karakteri...
Operada kadın deyince herhalde çoğumuzun aklına gelen ilk isim...
Şunu söyleyebilirim.
Bugüne kadar gördüğüm en güzel Carmen fotoğrafı bu...
PORTRE
DÜZELTMEN ANNE FOLKCU BİR BABA
Rosemary Standley 1979 Paris doğumlu bir Fransız-Amerikalı şarkıcı.
Annesi Le Monde gazetesinde düzeltmen olarak çalışan bir Fransız kadın.
Babası Ohio’lu bir Amerikalı folk şarkıcısı.
Sorbonne’da okumuş, sonra konservatuvara girmiş.
Birçok dilde şarkı söylüyor. Sahnede dinlemeyi çok istediğim bir sanatçı...
İKİ DÜZELTME
PAZAR ve pazartesi yayınlanan Spotify mülakatında iki küçük karışıklık olmuş.
1- Pazar günü koyduğum “Dört rap’çi bir Sezen” bu yaz en çok dinlenen 5 sanatçı demişim. Doğrusu “Bu yılın ilk 6 ayında en çok dinlenen 5 sanatçı” olacaktı.
2- Spotify’ın kullanıcı sayısının bu yıl pandemi döneminde geçen yıla göre yüzde 29 arttığını yazmıştım. Bu rakam da Türkiye değil dünya genelindeki büyüme olacaktı.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş