Paylaş
“Ben Atatürkçüyüm ve laikim...”
Türkiye’nin önde gelen insanları tek tek konuşuyor:
“Ben Atatürkçü ve laikim...”
İnsanlar arabalarının üzerine giderek daha çok “Kemal Atatürk” yazısı yazdırıyor...
Genç insanlar kollarına Atatürk’ün imzasını dövme olarak koyduruyorlar.
***
Halbuki...
Çok değil, daha 6 ay öncesine kadar bu ülkenin sembolleri ayaklar altındaydı...
Kurtuluş Savaşı’nı vermiş, Cumhuriyet’i kurmuş fedakâr insanlara reva görülen sıfat, “İki ayyaştı...”
Binlerce şehit verdiğimiz Kurtuluş Savaşı neredeyse çapulcu isyanına çevrilmişti...
Meşakkatli bir mazi, şerefli bir tarih, bir avuç yıla indirilmiş, İstiklal Savaşı vermiş milletin tarihi 2002 yılından başlatılmıştı.
Güya yanlış bir “resmi tarih” siliniyor; yerine kendi küçük dünyalarının resmi tarihi yazılıyordu.
Tarih resetleniyor; milletin kahraman evlatları o tarihten kovuluyordu.
Laikliğe inanmış, Cumhuriyet’e, demokrasiye bağlı insanlar, neredeyse parya seviyesine indirilmiş, imtiyazlı bir yeni “öz evlatlar” nesli yaratılmıştı.
Batılı hayat tarzını benimsemiş insanlar, kollarına görünmeyen ay-yıldızlar işlenerek, gettolara gönderilmişti.
Devleti, seçilmiş hükümetleri, halkı ona terörle mücadele görevi verdiği için savaşan ordusu, durmadan aşağılanan bir “darbeciler sürüsüne” indirgenmişti.
Tarihimin bugüne kadar tanık olmadığı en sistemli, en pervasız, en kapkara bir propaganda, bu milletin evlatlarının üzerinden silindir gibi geçmişti.
Karalanan, yok edilmeye çalışan tarih, çuval gibi o insanların üzerine geçirilmiş, hüzünlü küskünlüklere, yalnızlıklara sürgün edilmişti.
Oy veren insanlar öz evlat, vermeyenler yok evlat sayılmıştı.
Her gün azarlanmış, haysiyetleri ile oynanmış, aşağılanmış, kendi ülkelerinde 5’inci sınıf insan haline indirgenmişti.
Umutları kırılmıştı...
***
Şimdi o insanlar konuşmaya başladı...
“Yetti artık” çizgisi geçildi...
Artık, kaybedilecek şeylerimiz olsa da, kaybetmekten korkmadığımız bir noktaya geldik...
İnsanlar göğüslerini gere gere “Ben Atatürkçüyüm”, “Ben laikim” diye haykırmaya başladı.
Cumhuriyetçilik, tekrar bir vatandaşlık beratı haline dönüştü.
12 yıldır “Bir avuçsunuz” diye horlanan insanlar, bir avuç olmadıklarını gördüler.
Yeni ara rejimin adamları “yeni Türkiye”ydi, ötekiler ise “köhne Türkler”...
Şimdi kimin gerçekten yeni, kiminse hurafeler kadar eski olduğunu anladı.
Ne “Ak”ın ille de beyaz, ne “Siyah”ın ille de kara olduğunu...
Beyaz’ın “Ak” olabileceğini, “Ak”ın ise kapkara olabileceğini gördü, yaşadı, öğrendi...
İnsanları hapislere, paraları ayakkabı kutularına tıkıştırmanın sefaletini de gördüler..
İşte o yüzden artık, göğsünü gere gere “Ben Atatürkçüyüm”, “Ben laikim” diye haykırmaya başladılar.
İnanıyorlar ki, bu ülkenin 80 yıllık Cumhuriyet tarihi, yine şerefli yerini alırken, birlikte yürüdükleri, asit yağmurlarında birlikte ıslandıkları bu 12 yıl ise bir karadelik gibi onların siciline geçecek.
***
Bir millet yeniden uyanıyor...
Ve haykırıyorum.
Senin belagat şehvetin varsa, benim de hayat tarzıma imanım, Cumhuriyetime ve Atatürk ilkelerine inancım ve kendime güvenim var.
Senin kefenli mücahidin varsa, benim de barış idealim, gerçek bir demokrasi talebim, özgür ve onurlu yaşama tutkum var.
Biliyorum ki...
Gezi Parkı’nda 16 yaşında bir çocuk, haysiyeti için canını vermeyi göze almışsa, benim de en azından yükseltecek bir sesim, artık korkmayacak bir yüreğim, “Yetti be” diyecek cüretim var...
İşte o cüretle haykırıyorum: Evet arkadaş, ben Atatürkçüyüm...
Laikim..
Hayat tarzıma ve özgürlüğüme bağlıyım,
Üzerimde kefen mefen yok.
Çünkü hâlâ hayattayım...
Ve özgürce yaşamak istiyorum...
Biri bana ‘Hain’ dese ‘Yok ya’ der geçerim
HİTLER’in iktidara gelişini anlatan “Kötülüğün yükselişi” adlı filmin DVD’si Türkiye’de de çıktı.
Şu sıralar en çok satanlar arasında.
Bu harika filmin bir sahnesinde Hitler, partisinin başkanına “Hain” diye bağırıyor.
Başkan “Ben hain değilim” deyince, Hitler aynı öfkeyle bağırıyor:
“Sus, senin hain olduğuna sen değil, ben karar veririm...”
Diktatör ruhlu insanlar böyledir.
Başkalarına “Hain” deme hakkını kendilerinde görürler.
Oysa bir insanın hain olup olmadığına, diktatörler değil tarih karar veriyor.
Ve bugüne kadar diktatörlerin hain dediği insanlara, tarihin de hain dediğini pek görmedik.
Ama tarih, diktatörlerin hemen tamamına en az hainlik kadar ağır bir sicil vermiştir...
Mesela mı?...
Mesela Hitler, Mussolini, Franco...
Ne tuhaftır ki, tarihin böyle utanç sicili verdiği diktatörlerin küçümsenmeyecek bir bölümü seçimle işbaşına gelmiştir...
O yüzden kendilerinden emin insanlar, diktatörler kendilerine “Hain” diye bağırınca, hiç gocunmaz...
Çünkü başkalarına durmadan hain diye bağıran diktatörlerin karşısındaki şey aslında prompter değil, görünmeyen aynalardır...
Bugünlerde kimlerle yüz yüze gelip konuşmak isterdim
NİMET BAŞ: Darbeler Komisyonu Başkanı Nimet Baş’la karşılaşsaydım şunu sorardım:
“O gün ‘postmodern’ darbe dediğiniz 28 Şubat için beni davet edip sorguya çekmiştiniz.
Bugün, Genel Başkanınızın “dostmodern” dediği darbe için hangi gazetecileri çağırıp, manşetlerin hesabını sormak isterdiniz?
MUSTAFA KARAALİOĞLU: Star Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni, o gün Emin Çölaşan’ın kitabında bizlerle ilgili yazdığı şeylerle çok ilgiliydi.
Acaba bugün, Mustafa Hoş’un, Kanal 24’ün kuruluşunu anlatan “Abluka” adlı kitabında yazdıkları hakkında ne düşünüyor?
BAŞBAKAN ERDOĞAN: O gün, illegal şekilde kaydedilmiş telefon dinlemeleri ve ortam dinlemelerinin içeriği hakkında “İçeriğine de bakmalı” havasındaydı.
Acaba bugün kendisinin ve aile üyelerinin illegal yollardan dinlenmiş telefon konuşmaları hakkında ne düşünüyor?
ALPER GÖRMÜŞ: Türk medyasının taraflı saha müşahidi, medya gözlemcisi Alper Görmüş o gün bizlerin attığı manşetleri yerden yere vuruyordu.
Acaba bugün hem Cemaat, hem hükümet yanlısı gazetelerin attığı manşetler hakkında samimi olarak ne düşünüyor?
Düşündüğünü yazabiliyor mu?
Paylaş