Paylaş
BU yazıyı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Korkumdan değil, konunun hassasiyetinden, derdimi tam olarak anlatamama endişemden dolayı tereddüt ettim.
Ama içimdeki bir duygu yazmam gerektiğini söyledi.
Konu, Ankara'da görev yapan eşcinsel diplomatla ilgili.
HABER YAPMADILAR
Ankara, tarihinde birçok eşcinsel diplomat gördü.
Bunlar arasında mesleki açıdan ve entelektüel kapasiteleri bakımından çok başarılı olanları vardı.
Ama erkekle evli eşcinsel bir diplomatla ilk defa tanışıyor.
Bu haberi önce Milliyet Gazetesi'nde Berrin Cankat'ın köşesinde, satır aralarında okudum.
Merak edip Ankara'daki arkadaşlara sordum.
Sedat Ergin araştırdı. Şöyle bir cevap verdi:
‘‘Evet doğru. ...'nın iki numarasıymış. Bizim diplomasiye bakan arkadaşlarımız da biliyorlarmış. Ama haber yapmamışlar.’’
İtiraf edeyim, bildikleri bu konuyu haber yapmamaları, ilk anda hoşuma gitti.
Ama bir yandan da bunun çok önemli bir olay olduğunu düşündüm.
Böyle bir olay yabancı basında da şu veya bu biçimde mutlaka çıkardı.
Sedat'a, ‘‘Siz bunu bir haber haline getirin. Ama ülkenin ve diplomatın ismini vermeyin’’ dedim.
Bir süre sonra haber önüme geldi.
Gayet seviyeli yazılmıştı.
İçinde ilginç ayrıntılar da vardı.
Ama en çok ilgimi çeken yanı şu oldu.
Söz konusu ülkenin buradaki büyükelçisi, erkekle evli eşcinsel diplomatın Türkiye'ye tayinini öğrenince, ‘‘Burası muhafazakár bir ülke. Göndermesiniz iyi olur’’ demiş.
BÜYÜKELÇİ İSTEMEDİ
Ancak ülkenin başkenti, ‘‘Bu insanı hep Roma'ya, Paris'e gönderemeyiz’’ deyip göndermekte ısrar etmiş.
Ama diplomatın erkek eşi henüz Türkiye'ye gelmemiş.
Olay üzerinde düşündüm.
Düşündükçe de, demokrasinin, insan hakları kavramının henüz keşfedemediğimiz ayrıntılarına doğru indim.
İnsan hakları kavramı artık, siyasetin dar çerçevesinden çıkıp başka alanlara doğru kayıyor.
Düşünce özgürlüğünü tam olarak gerçekleştirmiş olan ülkeler, artık demokrasiyi çok ince başka ayrıntılara doğru derinleştiriyorlar.
Mesela ‘‘farklı olma’’ hakkına...
FANTEZİ DEĞİL
Tabii Türkiye gibi, temel bazı siyasi düşünce özgürlüklerinin dahi tam olarak gerçekleştirilemediği bir ülkede, bu ‘‘ince ayrıntılar’’ çoğumuza fantezi gibi görünebilir.
Ama inanın böyle değil.
Demokrasilerin özünde, siyasi düşüncelerden önce, ‘‘farklı düşünceye saygı’’ geliyor.
Türkiye'de düşünce özgürlüğünü engelleyen sadece devlet mi?
Hayır, devlet dışındaki örgütler de farklı düşünen insanlara en az devlet kadar baskı uyguluyor.
Hatta bunu örgüt düzeyinden aşağılara, bireylere kadar indiriyor.
Şöyle çevrenize bir bakın.
Farklı düşünceye kaç kişi tahammül edebiliyor?
Farklı yaşam biçimine, iğrenç etiketler koymadan kaç kişi ‘‘normal’’ diyebiliyor?
Farklı davranan, farklı giyinen, rahat hareket eden bir genç kıza kaç kişi, en azından içinden ‘‘fahişe’’ etiketi yapıştırmadan bakabiliyor?
İşte bu nedenle bir kuzey ülkesi, bizim ‘‘farklılık ölçülerimizi’’ bile sarsan bir ilişkiye ‘‘hayır’’ demiyor veya diyemiyorsa, demokrasinin çok derin katmanlarına inebiliyor demektir.
İşte yine bu nedenle Ankara'dan gelen haber çok ilgimi çekti.
Düşünce suçunu tanımayan, ama siyasi terörü de tanımayan demokra- tik bir kuzey ülkesinin bu tutumu, dün- yada demokrasinin hangi yöne doğ- ru gideceğini gösteren ilginç bir ha- berdi.
Ankara'daki diplamasi muhabiri arkadaşlarımız, bunu haber yapmamayı uygun görmüşler.
SAYGIDEĞER
Çok saygıdeğer bir davranış. Çok da hoşuma gitti.
Ama bana göre de, içinde ‘‘alınması gereken çok önemli bir demokrasi dersi olduğu için’’ verilmesi gereken bir haberdi.
Diyeceksiniz, ‘‘Bir insanın mahremiyeti üzerinden demokrasi dersi verilir mi?’’
Haklı bir soru.
Ama ne yazık ki, kamusal görev yapanların mahremiyet hakları ‘‘sınırsız olmuyor’’.
Evet ne yazık ki olmuyor.
Paylaş