Ergenekon'a balans ayarı mı

“KESİN inançlıları” bir yana bırakalım.

Yani Ergenekon davasında kendini, bu davanın “savcısı” olarak görenlerle, kendini “avukat” olarak görenleri ayıralım diyorum.

Haberin Devamı

Olaya nehrin kenarından bakanlardan biri olarak, kendimizi bir yoklayalım.

Jandarma Kriminal Dairesi’nin, Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzası ile ilgili raporu hakkında ne düşünüyoruz?

Yani “İrticayla mücadele ve Fethullah Gülen’i bitirme planı”nın altındaki ıslak imzanın Dursun Çiçek’in elinden çıktığı yolundaki raporu?

Bu haberi öğrenince ilk tepkiniz ne oldu?

“Eyvah bizim taraf kaybetti” duygusuyla mı karşıladınız?

Veya “Hâlâ inanmıyorum, kimse inandıramaz” duygusuyla mı?

Yoksa, “Yaşasın, bizim taraf bir gol daha attı” diye mi düşündünüz?

* * *

Benim duygum şu: “Rahatladım”.

Çünkü, kamuoyunu, bağrımıza saplanmış keskin bir bıçak gibi bölen bir olay üzerinde ilk defa sivil ve askeri yargı bir anlaşma noktasına ulaştı.

Ortada, hiçbirimizin kabul edemeyeceği, etmemesi gereken bir “plan” var ve bu geri zekâlı planın, muvazzaf bir subayın elinden çıktığını gösteren ana belge konusunda, hem sivil hem asker aynı noktaya gelmiş durumda.

Peki bu durumda ne olacak?

Elbette, bunu hazırlayan, hazırlatan kimse yargılanacak ve cezasını bulacak.

Toplumun; “demokrasiyi herkes için”, “hukuku herkes için” isteyen kesimlerinin, böylesine somut mutabakat delilleri üzerinde  hiçbir itirazı olamaz, olmamalı.

O bakımdan bu konuda rahatladım.

Şimdi sıra Balyoz planı denilen girişimlerde.

Bu konuda da askeri savcının raporu var.

Raporu okudum ama doğrusu fazla bir şey anlayamadım.

Çıkardığım basit sonuç şu:

“Eğer bize gönderilen bu belgeler gerçek ise, bu bir harekât planı değil, darbe planıdır.”

Demek ki, o “planla” ilgili belgelerin otantik olması durumunda da içimiz rahatlayacak.

Olumlu karşıladığım bir başka gelişme de, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Ergenekon davasını yürüten emniyet mensupları ve savcılara yaptığı uyarı.

Yani “Hukuka uygun davranın” uyarısı.

Bunu da çok olumlu bir gelişme olarak görüyorum.

* * *

Bunlara bakarak, geçen hafta sonundan itibaren Ergenekon davasının rayına oturması konusunda umut verici bir gelişmenin başladığını söyleyebiliriz.

Peki ne oldu da, aniden böyle üzerinde anlaşabileceğimiz somut sonuçlar ortaya çıkmaya başladı?

Bu sorunun cevabı dün bazı gazetelerde ve köşelerde açık ifadelerle dillendirilmeye başlandı.

Gelin onun da adını koyalım:

“Bütün bunlar, Çankaya’daki üçlü zirvenin somut sonuçlarıdır”.

Nedir bu anlaşma?

Sivil ve askeri kurumlar, “kendi içlerine” bakacaklar ve yanlışlık varsa “gereğini yapacaklar”.

Sivil tarafta kuvvet komutanları bırakıldı, hoyratça davranan emniyet mensupları ve savcılar uyarıldı.

Askeri tarafta ise, ıslak imzalar kabul edildi.

* * *

Yazımın birinci bölümü, somut gelişmeleri anlatıyordu.

İkinci bölüm, yani “zirvede anlaşma” kısmı ise, bir algılama, bir yorumdan ibaret.

Bu yorum ve algılama doğruysa, “Ergenekon davasına bir hukuki balans ayarı” yapıldı demektir.

Eğer, bu anlayış davanın öteki eleştirilen alanlarına da yaygınlaştırılırsa, Türkiye’nin “normalleştiği” konusundaki yorumlara ben de katılacağım.

Mesela ne mi?

Gözaltılardaki hoyratlıklara son verilirse, ev ve mekân aramalarında hukuka uygun davranılırsa, telefon ve ortam dinlemelerindeki kanunsuzluklar giderilirse, telefon dinlemeleri kişilik yıpratıcı araçlar haline getirilmezse, artık bütün dünyanın dikkatini çeken cezalandırmayı geçen tutukluluk halleri kaldırılırsa; iddia ediyorum ki, Ergenekon davası Türkiye’yi bölen değil, birleştiren bir dava haline dönüşebilir.

Bu fırsat henüz kaçırılmış da değildir. 

Yazarın Tüm Yazıları